EnerjiManşet

Avrupa’da “kirli” rönesans

0

The Economist Ocak 2013 sayısında yayınlanan makaleyi, Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Eray Uygur‘un çevirisiyle sunuyoruz.

***

Avrupa’nın enerji politikası tüm olası seçeneklerin en kötüsünü ortaya koyuyor

Amerika’da kömür üretimi ve kullanımı hızla azalırken, Avrupa’da Uluslararası Enerji Ajansı’ndan Anne-Sophie Corbeau ‘Kömürün bir çeşit altın çağını yaşıyoruz.’ diyor. Bazı Avrupa ülkelerinde elektrik enerjisinin kömür kullanılarak üretilen miktarı neredeyse yıllık %50 oranına çıkıyor. Kömürün, diğer herhangi bir fosil yakıttan kilovat başına ürettiği sera gazı miktarı ile, elektrik enerjisi üretiminin açık ara en kirletici kaynağı olması Avrupa’nın çevresel amaçlarını gülünç duruma düşürüyor. Bu nasıl oldu?

Hikaye yine Amerikan doğalgazıyla başlıyor. Amerikan kuruluşlarının gaza geçmesiyle Amerikalı kömür madencileri yeni pazarlar aramak zorunda kaldılar. Bu arayışı, azalan Çin talebinin dünya kömür fiyatlarını aşağı çektiği ve Ağustos 2011 ve Ağustos 2012 arasında üçte bir oranında azalarak ton başına 100 doların altına düştüğü bir zamanda yapıyorlardı. Bu fiyatlar Avrupa kuruluşlarını hevesli alıcılar haline getirdi. Avrupa’nın Amerikan kömürü alımı 2012’nin ilk altı ayında üçte bir oranında arttı.

Amerika’daki gazın en düşük düzeydeki fiyatıyla karşılaştırınca kömür aslında o kadar da ucuz değil. Ama bu pazarlık, gazın Avrupa’daki fiyatıyla karşılaştırılarak yapılıyor. Sıvı halde taşınmasının pahalı ve gerekli altyapının hala derme çatma olmasına rağmen gaz, ekseriyetle boru hatlarıyla aktarılıyor ve çıkarıldığı yere yakın bölgelerde kullanılıyor. Kömür için dünya piyasası fiyatları geçerliyken, gazın öyle ya da böyle petrol fiyatlarıyla bağlantılı olarak bölgesel fiyatları var. Birçok Avrupa gaz sözleşmesi Rus gaz devi Gazprom ile yıllar önce yapılmıştı ve yapılan yeni görüşme dalgasına rağmen Avrupa gaz fiyatları yüksek kaldı. 2012 yazında Avrupa gaz fiyatları Amerikan gaz fiyatlarının üç katıydı ve kömürden daha pahalıydı. Gazprom 2013 yılında fiyatları azaltacağını söyledi –tahminen %10 civarında- ama bu çok küçük bir değişim sağlayacak.

Bu yüzden kömür Avrupa’daki gazdan daha ucuz ve öyle de kalacak gibi gözüküyor çünkü Avrupa’nın yerel doğal gaz endüstrisi Amerika’nın yıllarca gerisinde (ve belki de asla yakalayamayacak) ve yüksek miktarlarda sıvılaştırılmış doğal gaz ithal etmek için gereken altyapıyı kurmak Avrupa’nın uzun zamanını alacak. Kömür ve gazın göreceli fiyatı Avrupa kuruluşları için hayati önem taşıyor. Kasım 2012’nin başlarında, bir araştırma şirketi olan Bloomberg New Energy Finance’in verilerine göre, Alman enerji kuruluşları gaz kullanarak ürettikleri 1 megavat elektrik enerjisinden ortalama 11,70€ zarar ederken, kömür ile ürettikleri 1 megavat elektrik enerjisi ile 14,22€ kar ediyorlar.

Alman Enerji Dönüşümü’nde gaza yer yok

Fark, ilgili yakıtların fiyatlarını yansıtıyor. Ama o kadar basit değil. Almanya’nın fosil yakıt ve nükleer enerjiden güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş yapmak gibi büyük bir planı var (buna Energiewende ya da enerji dönüşümü deniyor). Yenilenebilir kaynaklarla elektrik enerjisi üretimi sistemde öncelik kazanıyor. Bu, kuruluşların en çok para kazandıkları ve gaz kullanımının mantıklı olduğu günün en kazançlı saatlerinde rüzgâr ve güneş enerjilerinin fosil yakıt kullanarak elde edilen enerjiden pazar payı almasına imkân sağladı (Almanya’da elektrik enerjisi fiyatları güneş enerjisinin de en güçlü olduğu öğlen saatlerinde en yüksek seviyelerinde). Yenilenebilir enerji kaynakları enerji üretiminin alışılagelmiş yöntemlerini bu şekilde yerlerinden ederek kuruluşların mali durumlarını baltalamış oldu. Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s yakın zamanda yaptığı açıklamada tüm sektörün kredi itibarının tehlike altında olduğunu söyledi.

Buna karşılık olarak şirketler yapabildikleri kadar hızlı bir şekilde gazdan kömüre geçiş yapıyorlar, bu yüzden yenilenebilir enerji kaynakları kömürü değil gazı yerinden ediyorlar. Almanya’da Avrupa’nın en büyük kömür tüketicisi RWE, 2012’nin ilk dokuz ayında elektrik enerjisinin %72’sini kömür ve linyit (kömürün daha kirli ve düşük kaliteli formu) kullanarak üretti, 2011’in aynı dönemine oranla %66 daha fazla. Almanya’nın yeni kapasiteye ihtiyacı var çünkü nükleer enerji santrallerini kapatıyorlar: RWE Kuzey Rhine-Westphalia, Hamm’da yeni bir kömür santrali yapıyor ve bir başkasını da Hollanda, Emshaven’de. Almanya’nın en büyük enerji üreticisi E.ON’da Kuzey Rhine –Westphalia’da bir kömür santrali inşa ediyor. E.ON ve ortakları Bavyera’daki bir gaz santrallerini kapatmayı düşünüyorlar. Bir İsveç devlet kurumu olan Vattenfall doğu Almanya’daki bir linyit santralini yeni tamamladı ve Hamburg yakınlarında bir kömür santrali inşa ediyor. Güney Almanya merkezli EnBW Karlsruhe’de bir kömür santrali yapıyor ve bir diğerini de RWE ile birlikte Mannheim’de.

Yeni kömür santrali istasyonları yapmayan ülkelerde bile kömür tüketim miktarı artıyor. Nisan 2012’de kömür, Britanya’nın elektrik enerjisi üretiminde liderliği 2007 başlarından bu yana ilk kez gazdan geri aldı. Ülkenin kömür kullanılarak sağlanan elektrik enerjisi miktarı geçen yılın üçüncü çeyreğinde bir önceki yıldan %50 daha fazlaydı.

Şirketler kömüre saldıracaklardı zaten, çünkü ucuzdu, ama bu saldırma ufukta beliren politik değişikliklerle iyice çılgınca bir hal aldı. 2016’da yürürlüğe girecek olan bir Avrupa Birliği yönergesine göre kuruluşlar yeni AB çevre standartlarına uymayan kömür santrallerini ya kapatmak ya da bir çok pahalı kirlilik-kontrol cihazı ile donatmak zorundalar. Şirketlerin hangi yolu seçeceklerine bu ay sonuna kadar karar vermeleri gerekiyor. Eğer bir şirket santralini kapatmaya karar verirse kapatılması gereken zamana kadar çalışması için azami süre verilecek (ne kadar kirlilik ürettiğine bağlı olarak). Tonlarca kömürü kısa sürede yakmak için çok teşvik edici bir durum.

Bu, kömür talebindeki mevcut artışın bir işaret olduğu anlamına mı geliyor? Merkezi Hollanda, The Hauge’da bulunan sivil toplum kuruluşu Avrupa İklim Vakfı’ndan Tom Brookes ‘evet’ diyor. 2008 yılında Avrupa kuruluşlarının 112 yeni kömür santrali yapma planı vardı. O zamandan bu yana 74’ü iptal edildi ve 14’ünde hiçbir gelişme yaşanmadı. O yüzden Tom Brookes var olan santrallerin de önümüzdeki 12-18 aylık dönemde kapanmasıyla çok büyük miktardaki kömür kapasitesinin yok olacağını tahmin diyor. Yine de 24 yeni santral yapımı planlandı ya da yapım aşamasında. Buna ek olarak kömür kaynaklı enerji istasyonu kurmak için yapılan izin başvurularını sayarsanız, Washigton DC’deki düşünce kuruluşu Dünya Kaynakları Enstitüsü’nün başvurusu gibi, Avrupa’daki planlanmış yeni kömür santrali sayısı çok daha fazla: 69, ki önerilen 60 gigavatın üzerinde kapasitesiyle Fransa’ya elektrik enerjisinin çoğunu sağlayan 58 nükleer reaktörün kapasitesine yaklaşık olarak eşdeğer.

Yüksek seviyelerde kömür kullanımı en azından bazı ülkelerde bir süre daha devam edebilir. Bloomberg, AB çevre standartlarından en çok etkilenen ülkeler, Britanya, Almanya ve Polonya’yı ayrıntılı bir şekilde incelemiş. Yeni kanunların tam olarak yürürlüğe girmesiyle İngiliz kömür kapasitesinin gerçekten 30 GW’tan 14 GW’a düşeceği tahmin ediliyor. Ancak Almanya’nın kömür kapasitesi çok az değişecek çünkü yeni standartları karşılayan yeni kömür santralleri inşa ediyorlar.

Bu kömür kullanımı artışı politikacıların dünyanın geri kalanı için bir model olarak öne sürdüğü AB çevre politikalarını komik duruma düşürüyor. Avrupa ülkeleri kömürün elektrik enerjisi üretiminden aşama aşama uzaklaştırılmasını ummuşlardı. Aksine kömürün pazar payı gittikçe artmakta.

AB, 2020 yılında karbon salımlarını 1990 seviyelerinin %80’ine düşürmeyi amaçlıyor. 2009’daki ekonomik durgunluğun sayesinde 1990 seviyesinin %17’den biraz daha fazla altına inildi. Fakat 2010’da salımlar artmaya başladı. Bloomberg’e göre 2012’de enerji santrallerinin karbon salımları %3 civarında artarak toplam salımlarını 2011 seviyesinin %1 üzerine çıkardı.

Teoride Avrupa’nın, salımların ticareti taslağı (ETS) olan salım üst sınır ve ticareti sistemi ile belirlenen, karbon bedelleri, bütün bunları daha gerçekleşmeden engellemeliydi. ETS karbon bedeli, daha fazla salım daha fazla karbon kredisi talebi anlamına geleceği için, prensipte salımların artmasıyla birlikte artmalı. Bu yüzden karbon bedellerinin 2012 yılında fırlayacağını bekleyebilirsiniz. Aslında bedel yılın büyük çoğunluğunda miktara göre değişmiyor ton başına 6-8€ arasında işlem yapılıyordu.

Bedelinin ötesindeki karbon

Problem, sistemi düzenleyenlerin, sistemi kurma esnasında, lobi çalışmaları ve ekonomik durgunluğu önceden görememeleri yüzünden şirketlere kirlilikle ilgili fazlasıyla cömert izinler vermesiydi. Bu fazla izinler kömür kaynaklı enerji santrallerinin salımlarının etkisini arttırdı. 12 Kasım’da AB’nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu fazla karbon kredilerinin bir kısmının geri alınmasını teklif etti. Ama Polonya’nın muhalefetiyle engellenen teklif o kadarını da sağlamayabilir.

Siyasi belirsizlikler artıyor. AB’nin çözülmeyi bekleyen bir çok başka problemi var ve bu yüzden şu an kimsenin ETS’nin nasıl kurtarılacağı gibi enerji ile ilgili zor kararlar almaya niyeti yok. 2014’te yeni bir Avrupa Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu seçilecek, bu da demek oluyor ki enerji riskiyle ilgili tüm Avrupa’yı ilgilendiren kararlar en azından iki yıl daha savsaklanacak. Avrupa’nın enerji hedeflerinin (yenilenebilir kaynaklar ve verimlilik üzerine olan) 2020 yılına kadar karşılanması gerektiğinden bu zaman çizelgesi, son dakika kargaşalarıyla geçecek yıllar süren siyasi ertelemeleri akla getiriyor.

Böyle belirsizliklerle karşılaşan işletmeler onlardan beklenileni yapıyor: başka bir yere gitmek. Elektrik enerjisi üreticileri birliği EURELECTRIC’in çevre politikaları şefi Jesse Scott, aynı zamanda uluslararası portföyleri de olan Avrupalı enerji kuruluşlarına, önümüzdeki yıllarda nereye yatırım yapmayı düşündüklerini sorduğunda %85’i ‘Avrupa dışı’ cevabını verdi.

Eğer politikalar planlandığı şekilde yürürse yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen elektrik enerjisi zamanla tüm üretimde daha büyük pay sahibi olacak ve Avrupa enerjinin çok daha yeşil bir formuna kavuşacak. Ama şu anda AB enerji politikası en kirletici yakıtın kullanımını destekliyor, karbon salımlarını arttırıyor, kuruluşların kredi itibarlarını zedeliyor ve enerji projelerine olan yatırımları başka yerlere yönlendiriyor. AB’nin iklimden sorumlu üyesi Connie Hedegaard Avrupa’nın enerji ve salımlar konusunda ‘kararlarıyla örnek’ olduğunu iddia ediyor. Nasıl yani?

Yazının özgün haline (ingilizce) ulaşmak için tıklayınız.

Yeşil Gazete için çeviren: Eray Uygur

(The Economist, Yeşil Gazete)

More in Enerji

You may also like

Comments

Comments are closed.