Ankara'nın iklim gündemiEditörün SeçtikleriManşetTürkiye

[Ankara’nın iklim gündemi-4] CHP: AKP çevreyle değil rantla ilgileniyor, rant düzenini yıkacağız

0

Röportaj: Hilal KÖYLÜ

*

Marmaris’te orman yangını, Batı Karadeniz’de sel felaketi… Türkiye; 2021’de yaşadığı felaketlerin benzerlerini yeniden yaşıyor. Geçen yıl 170 bin hektarlık alanın kül olduğu Muğla’da bu yıl 4 bin 500 hektar alan yandı. Karadeniz’deki sel felaketleri hem tarım hem de yaşam alanlarına zarar veriyor. Çevre felaketlerinin tekrar tekrar yaşanmasından hükümeti sorumlu tutan ana muhalefet partisi CHP, ülkede “çevre adaleti” sağlanmadan bu felaketlerin arkasının kesilmeyeceğini savunuyor.

Yaklaşan seçimler öncesi halka “Çevre adaletini sağlayacağız” sözü veren CHP’nin Doğa Hakları ve Çevre Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç, Türkiye’nin temel çevre sorununun “çevre” ve “ekoloji” kavramlarının politika ve hak bağlamında kavranmaması olduğunu düşünüyor.

Çevresel politikaların halen fiziki çevreye yönelik bir politika olarak algılanmasından yakınan Öztunç, basit önlemlerden söz eden herkesin çevreci olduğunu iddia edebildiği bir ülkede, cumhurbaşkanının “çevrecinin daniskası” olduğunu söylemesine şaşırılmaması gerektiğine dikkat çekiyor. CHP’nin ise “Gelecek nesiller için ekosistem hakkının korunacağını anayasal güvenceye alma” sözünü verdiğini anlatan Öztunç, CHP iktidarında “İklim Adaleti” ilkesini hayata geçireceklerini dile getiriyor.

Öztunç, bunu nasıl yapacaklarını da Yeşil Gazete’ye anlattı:

Hilal Köylü: Marmaris’te çıkan yangına yapılan müdahalelerin yetersizliği yine tartışma konusu oldu. Ormanı yaktığını itiraf eden bir kişi tutuklandı ama siz de bölgedeydiniz. Bölgede yangını söndürmek için helikopter ve uçakların zamanında hareket etmediğini söylediniz? Ne yapıldı, ne yapılmadı bölgede?

Ali Öztunç: Bir gün önce ortada görünmeyen helikopter ve uçaklar yangının Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Okluk Koyu’ndaki yazlık sarayına yaklaşmasıyla kendini gösterdi. Orman yansın önemli değil, ama saraya yaklaşınca müdahale söz konusu oldu. Yangın ilçe merkezine ulaşmasın diye ağaçlar kesildi, koridorlar oluşturuldu. Zamanında müdahale olmadığı için yangın daha da büyüdü. Rüzgarın olmadığı zamanlarda gece görüşlü yangın söndürme helikopterleri müdahale etse yangın sönecek ve bitirilecekti ama bunu yapamadılar. Çünkü gece görüşlü yangın söndürme helikopterleri yok. Belli ki geçen yıldan hiç ders alınmamış. İş bilmezlik, beceriksizlik, dağınıklık sürüyor. Ormanlarımız yakılıyor, sonra ne oluyor? Ormanların yerine oteller, villalar, yazlıklar yapılıyor. AKP de bu duruma göz yumuyor. Çünkü AKP’nin ormanlarla, insan hayatıyla, doğayla ilgilenmediğini hepimiz biliyoruz. AKP çevreyle değil rantla ilgileniyor. Biz bu rant düzenini yıkacağız. Sözümüz söz.

‘Yangınların sorumluları yargı önüne çıkacak’

Orman yangınlarıyla etkin mücadele için bir rapor yayımladınız. Hükümetin, Türkiye’nin ihtiyacı olanı yapmadığını söylüyorsunuz o raporda da. Siz neler yapacaksınız?

Muğla’da geniş katılımlı bir çalıştay yaparak bilim insanlarıyla birlikte yol haritamızı oluşturduk. Yangınlara neden olan etkenleri tanımlayıp, önlenebilirlik mekanizmalarını geliştirmenin yolunu araştırdık.

Maalesef ormanlar korunan değil, kullanılan, ekonomik getiri sağlayan alanlar olarak ele alınmış. Böyle olunca, yangına müdahale edecek ekip ve ekipman dahi bu mantık üzerinden oluşturuluyor. Türk Hava Kurumu’nun devreden çıkarılması, şeffaf olmayan helikopter ve uçak ihaleleri, mevsimlik yangın söndürme personeli istihdamı, personel eğitimi verilen okulun kapatılması, ormanların ıslah ve gençleştirme adı altında denetimsiz kesim yapılan alanlara dönüştürülmesi gibi birçok yanlışlık silsilesi yangınların boyutlarını artırıyor.

Öncelikle Anayasa’nın 169’uncu maddesi gereğince yanan orman yerlerinde yeni orman yetiştirilmeli, bu alanlarda kesinlikle başka bir faaliyete izin verilmemelidir. Bu alanlar imara açılmamalı, bu alanlarda yapılaşmaya izin verilmemelidir. Biz bunu yapacağız.

Orman yangınlarının makul sürede kontrol altına alınmasını sağlayacak ve daha geniş alanlara yayılmasını önleyecek stratejiler oluşturacağız. Bunun için yeterli ekipman ve personel bulunduracağız. Bu yeterliliğe sahip olmayan özel firma ile yapılan sözleşmeleri feshedeceğiz ve orman denetimlerinin kamu eliyle yürütülmesini sağlayacağız.

Orman muhafaza memurlarının görev ve yetkilerini genişleteceğiz, ormanlardaki suçüstü hallere müdahale edebilme yetkilerini artıracağız.

Görevi orman yangınıyla mücadele olan, yangın eğitimi almış, bu alanda uzmanlaşmış kişilere kadrolu istihdam alanı açacağız. Orman köylülerine dönük eğitimleri artıracağız.

Yangınların sorumlularını etkin bir biçimde araştıracak, yargı önüne çıkaracağız.

Orman yangınlarında ağır bilanço: 170 bin hektar alan yok oldu

CHP’nin 2021 Doğa Hakları İhlalleri raporuna göre 2021’de çıkan yangınlarda Türkiye’de 170 bin hektarlık ormanlık alanını kaybetti. Orman yangınlarına özel bir bölümün ayrıldığı o raporda; yangınların ağustos ayında arttığına dikkat çekilirken, Şemdinli’den Konya’ya, İzmir’e, Denizli’ye, Muğla’ya, Mersin’e uzanan geniş bir alanda çıkan yangınlarda ülkenin büyük zarara uğradığı belirtiyor. Yangınların çıkmasında hükümetin rol oynadığı mesajının verildiği raporda öne çıkan kimi başlıklar şöyle:

*Yangın söndürme uçağı alımı için 2022 yılı bütçesinde 2,4 milyar liralık kaynak ayırdığını söylese de muhalefet böyle bir bütçenin olmadığından yakındı. Muhalefetin yangın söndürme uçağı alınması için bakanlık bütçesine ek ödenek sağlanmasına dönük önergeleri Meclis’te reddedildi.

*Orman Kanunu’nda değişiklik yapıldı. “Kamu Yararı” ve “Zaruret” varsa yapılaşmaya izin verildi.

*TOKİ, zeytinlik arazileri ranta açıyor. AKP, zeytinliklere elektrik üretim santrali ve bunlara kaynak temin eden sahalar kurulması için yasa değişikliği yapmaktan vazgeçmiyor

*Cumhurbaşkanı imzasıyla 15 yaylanın statüsü kaldırıldı, bu yaylalarda yapılaşmanın önü açıldı. Kuzey ormanları bölgesinde tahrip ve tehdit unsurları sürüyor. Bafra Ovası betonlaşma tehlikesiyle karşı karşıya. Denizli’nin kekik tarlalarına taş ocağı açılması için “ÇED gerekli değildir” denildi.

‘Halk; sorumlu olmadığı krizin bedelini ödemeyecek’

CHP; Türkiye’de yaşanan çevre felaketlerini ‘hak ihlali’ olarak tanımlıyor. 2021 Doğa Hakları İhlalleri raporunuzda da geniş bir bilanço ortaya koyuyorsunuz. Çevre adaleti sağlanmadan bu hakların son bulmayacağına dikkat çekiyorsunuz. İklim adaleti ile tam olarak neyi kastediyorsunuz? İklim krizinin yarattığı eşitsizlikleri gidermek için hangi politikaları hayata geçireceksiniz?

İklim krizinin temelinde eşitsizliklerin yattığını biliyoruz. Partimizin doğa haklarına ilişkin manifestosunda da bu yönde “iklim adaleti”ni rehber edineceğimizi dile getirdik. “İkinci Yüzyıla Çağrı” beyannamemizde, gelecek kuşakların ekosistem hakkını anayasal güvence altına alacağımızı beyan ettik. Dezavantajlı topluluklar, oluşmasında ve büyümesinde sorumlu olmadıkları krizin bedelini ödemek zorunda kalıyor. Toplumsal bir dönüşüm formunda, şu an iklim krizi nedeniyle yoksullaşan, sağlıklı gıdaya erişemeyen, işsiz kalan, göç eden dezavantajlı toplulukları önceleyen, eşitsizlikleri kaldırmaya dönük politikaları hayata geçireceğiz.

Kadın ve erkeklerin iklim krizi karşısındaki konum ve rolleri arasındaki eşitsizlik, iklim krizinden kaynaklı mağduriyetlerinde de kendini gösteriyor. OECD’ye göre kadınlar özellikle gelişmekte olan ülkelerde maaşlı mesleklere nazaran tarım gibi alanlarda daha yoğun olarak istihdam ediliyor. Dolayısıyla kadınlar, iklim krizinin yaratacağı ekonomik krizler karşısında daha dezavantajlı konumda. Sel, taşkın, kuraklık gibi aşırı iklim olayları yüzünden daha fazla kadın yerinden ediliyor, göçe zorlanıyor, yoksullaşıyor. Yoksullukla boğuşan topluluklardaki kadınlar, mülkiyet hakkından mahrum kalmak, eğitim ve sağlık haklarından yararlanamamak ve gelir sahibi olamamak gibi sorunlarla muhatap oluyor.

Biz bu alanda neler yapacağımızı belirledik. Şöyle ki;

  • Dönüşüm nedeniyle işlerini kaybetmek zorunda kalan işçileri, bağımsız olarak yaşamlarını idame ettirebilmek için ekolojik tarım gibi alanlara yönlendirmeye yönelik kamu teşvikleri oluşturulacak, dönüşüm sürecinde oluşacak yeni istihdam alanlarında öncelikli istihdam hakkı sağlayacak yasal güvenceler yaratılacak.
  • Enerji ihtiyacı, yerel ölçekli ihtiyaçları gidermeye yönelik enerji kooperatifleri aracılığıyla çözülecek. Kurumlarım, konutların, sadece kendi elektriklerini üretmelerine yönelik çözümler geliştirilecek. İhtiyaç fazlası enerjinin, enerjiye erişim hakkı kısıtlı olan yoksullar ve diğer dezavantajlı topluluklarla paylaşılmasını, küçük üreticilerin ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlayan dayanışma ağları oluşturulacak.

İklim krizi beraberinde gıda krizini, temiz suya ulaşımdaki zorlukları da getiriyor. Nedir çözümleriniz?

Üretici ve tüketici kooperatifleri kuracağız. Yoksulların ve diğer dezavantajlı toplulukların ucuz ve/veya ücretsiz gıdaya erişimini de teminat altına alan yurttaş dayanışma ağları oluşturacağız. Kullanılmayan hazine arazilerinin özelleştirilmesine son vereceğiz. Bu araziler, yerel yönetimlerin denetimi ve öncülüğünde yerel gıda ihtiyacını karşılamayı ve yoksulların ve diğer dezavantajlı toplulukların ucuz ve/veya ücretsiz gıdaya erişimini öncüleyen, adil-paylaşımcı-iklim dostu üretici kooperatiflerine tahsis edilebilir.

Sahici ihtiyaçlara yönelen bütçe

İklim krizine çözüm çalışmalarınıza dönük nasıl bir bütçe planlaması yapıyorsunuz?

Kamusal bütçenin çok az bir kısmı iklim ve doğa için ayrılıyor. Ayrılan bütçe daha çok personel ücretlerini karşılamaya yönelik. Hangi araçları kullandığımızdan ziyade, nasıl kullandığımıza odaklanmalıyız. Sizin asıl niyetiniz burada çıkar. Şeffaf, katılımcı bir bütçeyi oluşturup bu bütçe üzerinden sahici ve hesap sorulabilir harcamalar yapabilirseniz, üretim ve tüketim ilişkilerini dönüştürebilirseniz, yapay algıları bırakıp sahici ihtiyaçlara yönelebilirseniz, gereksiz kamu harcamalarını kısabilirseniz hem iklim krizine yol açan davranışları azaltır hem de bütçenizi kurabilirsiniz.

‘Vahşi üretim modelini terk etmeli’

Paris İklim Anlaşması’nı hayata geçireceğinizi söylüyorsunuz. Peki, nasıl?

Yürürlüğe girmesi için yıllarca çağrı yaptık. AKP, uzun yıllar sonra getirdi ama icraat yok. AKP’nin şu ana kadar yanaşmadığı kömüre karşı taahhütleri bizler açıkla dile getireceğiz. Yine de iklim krizinin sadece kömürlü termik santralleri kapatmakla aşılabilecek bir sorun olmadığını biliyoruz. İklim anlaşmasının tarafları arasındaki eşitsizlikleri de yok etmemiz gerekiyor. Tekil olarak Türkiye’deki iktidar değişikliğiyle çözülecek bir mesele olmadığının da farkındayız. Çok uluslu şirketlerin bu konuda yaptıkları lobilerin, gelişmemiş ülkeler üzerinde kurdukları baskıların farkındayız.

AKP’nin yaptığı gibi sadece işverenlerle bu süreci yürütürseniz, orada kaygı; iklim değil rant olur. Vahşi bir şekilde doğayı ve emek gücünü sömüren bir sistem, ekolojik krizi yarattı. Bu sömürünün yarattığı kıtlığı aşmaya çalışıyorlar. Paris Anlaşması’nı, yeşil mutabakat eylem planını getirme nedenleri de emisyon ticareti, gümrükte karbon ticareti gibi ekonomik kaygılar üzerinden temelleniyor.

Vahşi üretim modelini terk etmekle ilgili kimse bir şey söylemiyor. Doğayı meta olarak görüp, sonsuz bir hırsla saldıran, daha fazla tüketmek için işçileri uzun süreli, yoğun güç harcadıkları çalışma koşullarında çalıştıran bir sistemle ekolojik krize neden oldular. Bu yüzden kullanılacak hammaddeyle, doğayla barışık çalışacaklarını vaat ediyorlar. Oysa işçiyle, emekle de barışık olmak gerekiyor. İşçilerin çalışma koşullarını, çalışma saatlerini yeniden düzenleyeceğiz.

Kömürden çıkış: Toplumu önceleyen bir süreç olmalı

Temiz enerji için öngörüleriniz neler?

Enerji dönüşümü, enerji verimliliği gibi kavramlar fosil yakıta dayalı enerji tercihleri üzerinden biçimleniyor. Kömürden çıkışı hedefliyoruz. Kömürden çıkışla birlikte olacak dönüşüme ilişkin parti organlarımızda çalışma ve tartışmalarımız sürüyor. Yeşil mutabakat süreçlerini takip ediyoruz. Ancak gelişmiş ülkelerin perspektifi ve enstrümanları ile yapabileceğimiz bir olgu değil.

Ülkemizi, üreticilerimizi, işçilerimizi, tarımımızı, vs. birçok değerimizi birlikte içeren, bizleri inceleyen, bizleri öncüleyen bir sürece ihtiyacımız var. Ve bu sadece doğa hakları biriminin alanı değil. Toplumsal formun değişikliğinden söz ediyoruz. Fosil yakıt ve buna bağlı gelenekselleşmiş bir toplum ve sosyoloji var. Bir anda, sektörel bir takım eylem planlarıyla çözülecek bir şey olmadığının farkındayız. Bu yüzden teknoloji ve kaynak tercihi değişikliğinden daha derin bir toplumsal formu kurmamız gerekiyor.

Nükleer, ‘temiz enerji’ değil

Nükleer enerjiye, santrallere yaklaşımınız nasıl olacak?

CHP; parti programı ve seçim vaatlerinde nükleer santrallerin kurulmasını istemediğini açıkça belirtiyor. Ülkemizdeki Sinop ve Akkuyu projeleriyle ilgili yasal ve toplumsal süreçlere de dahil olduk. TBMM’de de nükleere karşı duruşumuzu sergiledik. Nükleer santralin temiz enerji olduğu konusunu, tesisin çalışma esnasında ürettiği karbon üzerinden temellendiriyorlar. Nükleer santralin temiz olup olmadığına, termik santral bacasından çıkan kara duman üzerinden karar verilemez.

Nükleer santralin üretim süreci, santralde kullanılacak hammaddenin elde edilmesine ilişkin madencilik aşamaları, faaliyet sonrası atıkların kontrolü ve bertarafı gibi aşamaları da kapsayan uzun bir süreçten söz ediyoruz. Bu aşamaların tamamını ele almadan, belli bir kesitine odaklanıp temiz enerji algısı yaratıyorlar. Nükleerin temiz olduğundan bahsedebilmemiz için santralde kullanılacak kaynağa ilişkin madenciliğin yarattığı kirliliği de irdelemelisiniz. Atıkların ne olacağını tüm dünya bilmiyor. Adeta gelecek kuşaklara nasıl baş edeceklerini bilemeyecekleri atıkları miras bırakıyoruz.

Akkuyu Nükleer Santrali özelinde Rusya, piyasanın üzerinde bir bedelle Türkiye’ye elektrik satacak. Santral; elektrik fiyatlarını artıracak, enerji yoksulluğunu derinleştirecek bir tesis. İş güvenliği önlemlerine dahi uymayan bir tesise, büyük ‘güvenlik’ sorumluluğu yüklüyoruz, bu da akıl alır bir şey değil.

Kanal İstanbul’a karşı olduğunuzu biliyoruz. İktidar olursanız, bu projeyle ilgili ilk adımınız ne olacak?

Kanal İstanbul demokrasi krizidir. AKP iktidarı; yurttaşları, sivil toplum örgütlerini, yerel yönetimleri sürece katmadan, üstten inme kararlarla projeyi hayata geçirmeye çalışıyor. Partimizin bu konudaki tavrı nettir. İktidara gelir gelmez bu projeyi iptal edeceğiz. Kanal İstanbul gibi bir ucubeye yönelik hiçbir ödemeyi yapmayacağız. Bu proje İstanbul’daki bir bölgeyi ilgilendiren bir mesele değildir. Kara ve deniz ekosistemi, canlı yaşamı, doğal, tarihi ve kültürel değerlen yönünden çok geniş bir coğrafyayı yakından ilgilendiriyor.

 

 

You may also like

Comments

Comments are closed.