Akkuyu NGS’nin soğutma suyu için ÇED davası

İnşaatı süren Akkuyu Nükleer Santrali'nde giderek ısınan Akdeniz'in soğutma suyu' olarak kullanılmasına karşı Danıştay'da dava açıldı. Av. Atal, soğutma suyu bakımından ÇED yapılmasını talep etti.

Mersin’de inşa edilen Akkuyu Nükleer Santrali’nin faaliyete geçmesi durumunda, Akdeniz’den alınacak soğutma suyunun sıcaklığının santrali soğutmaya yetmeyeceği gerekçesiyle inşaatın durdurulması ve soğutma suyu bakımından Çevresel Etki Değerlendirmesi yapılması için dava açıldı.

Doğa Akdeniz Çevre Dernekleri’ni temsilen davayı açan Av. İsmail Hakkı Atal, “Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en büyük milli güvenlik ve halk sağlığı tehdidi olan Akkuyu nükleer santral projesine karşı , soğutma suyu gerekliliği üzerinden bir ÇED raporu düzenlenmesi ve ÇED çalışması sonuçlanıncaya dek santral inşaatının süresiz olarak durdurulması için ÇŞB’aleyhine Danıştay Başkanlığında dava açtığımızı kamuoyuna saygıyla duyururum” dedi.  

Deniz suyu sıcaklığı 28C’yi geçmemeli

Çok büyük ısı üreten nükleere santrallerin sağlıklı biçimde çalışabilmesi için soğutma suyunun 28C’nin üzerine çıkmaması gerekiyor. Soğutma suyu ve diğer problemler nedeniyle nükleer facia riski barındıran Akkuyu’da olabilecek olası bir kazada Türkiye’nin karşılaşabileceği zarar riskine karşılık, santralin tek sahibi ve tek işletmecisi Rusya sadece 700 milyon Euro sorumluluk üstleniyor.

Fransa, iklim krizi nedeniyle oluşan sıcak dalgaları sonucunda soğutma suyu olarak kullandıkları nehir su sıcaklıklarının 28 C’ nin üzerine çıkması nedeniyle son üç yıldır kaza riski altında bulunuyor.

Akkuyu Nükleer Santrali’nde kullanılabilmesi için 28 C’yi geçmemesi gereken Akkuyu deniz suyu sıcaklığı ise Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre 2022 ağustos ayında 30,5 C olarak ölçüldü. Yapılan bilimsel çalışmalar da Doğu Akdeniz ve Ortadoğu‘da iklim değişikliğine bağlı hava sıcaklığının dünya ortalamasından iki kat daha fazla olduğunu gösteriyor.

İklim kriziyle birlikte gelen hidrolojik -klimatolojik -jeolojik paramatrelerin değişmesinin yarattığı istikrarsızlığın doğrudan ve dolaysız bir milli güvenlik tehditi olduğunu belirten Atal, Anayasa’nın üçüncü maddesinde ifade edilen Türkiye devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” maddesinin, ülkenin doğal, tarihsel ve kültürel değerlerinin azaltılmasını, zedelenmesini ve yok edilmesini yasaklayan bir hüküm olarak anlaşılması gerektiğini kaydetti: “Ülkenin bölünmezliğini” korumak, Devletin temel amaç ve görevi (md.5) olup, bu yükümlülük sadece siyasal anlamda değil, doğal ve ekolojik denge açısından da anlaşılmalıdır. “

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

İklim örgütlerinden Türkiye’nin 2024 karnesi: Yetersiz ve çelişkilerle dolu

Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer bağımlılığı ve kömürden çıkış projeksiyonu olmaması eleştiriliyor.

Kanal İstanbul için rezerv alan ve imar planlarına yargı engeli

İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı değişikliği kararlarını hukuka aykırı bularak iptal etti.

Ağva plajına mahmuz darbesi

Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi...

Pirosmani: Bir sanatçı ardında ne bırakır?

Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı...

Batı Karadeniz Çevre Gönüllüleri Platformu kuruldu

Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen,...

EN ÇOK OKUNANLAR