Elektrik Mühendisleri Odası (EMO), yaptığı basın açıklaması ile Rusya ile Türkiye arasındaki Akkuyu anlaşmasının feshini istedi. EMO’nun Rusya ile yapılan uluslararası anlaşmanın “fesih” konusundaki düzenlemelerini incelediği belirtilerek kurulum ve işletme aşamasına geçilmeden anlaşmanın feshedilmesi halinde, anlaşmanın temel düzenlemelerinin Türkiye açısından bağlayıcı bir yönünün kalmayacağının tespit edildiği vurgulandı.
EMO tarafından yapılan basın açıklamasının tam metnini paylaşıyoruz;EKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI BASIN AÇIKLAMASI
“AKKUYU ANLAŞMASI`NI FESİH ÇAĞRISI
Akkuyu Nükleer Güç Santralı`nı (NGS) kurmak üzere Rusya ile yapılan ikili uluslararası anlaşmanın fesih maddesi bir an evvel yürürlüğe konulmalıdır. Türkiye tarafından “fesih” bildirimi yapılması durumunda, karar 1 yıl sonra yürürlüğe girebilecek ve henüz santral kurulumu yapılmamışken Türkiye için olumsuz bir sonuç doğurmayacaktır. Zaten Rus uçağının düşürülmesinin ardından Rusya ile devam eden gergin ilişkiler, Akkuyu Nükleer Güç Santralı`nın “gizli bir erteleme” ya da “askıya alınma” durumunu ortaya çıkarmıştır.
EMO; Rusya ile yapılan uluslararası anlaşmanın “fesih” konusundaki düzenlemelerini inceledi.
Henüz kurulum ve işletme aşamasına geçilmeden anlaşmanın feshedilmesi halinde, anlaşmanın temel düzenlemelerinin Türkiye açısından bağlayıcı bir yönünün kalmayacağı tespit edildi.
Fesih halinde yürürlükte kalması öngörülen anlaşma maddelerine bakıldığında; bu maddelerin santral kurulmadan bir anlam ifade etmeyeceği görülmektedir. Anlaşmanın 18. Maddesi`nde fesih halinde yürürlükte olacağı belirtilen 10 madde, santral kurulmadan Türkiye için bir yükümlülük getirmemektedir. Bunlardan 5. Madde “Proje Şirketi” ile ilgili düzenlemeler olup; ancak santral kurulması durumunda geçerli olacak hükümleri içermektedir. “Lisanslama, Onaylar ve Düzenlemeler” konusundaki 8. Madde`de de fesih halinde yürürlükte tutulabilmesi için gerekli yatırımların yapılmış ve işletme aşamasına geçilmiş olmasını gerektirmektedir. 11. Madde`deki “vergilendirme”, 12. Madde`deki “yakıt, atık yönetimi ve söküm” gibi konulardaki düzenlemeler; aynı şekilde işletme aşamasına yöneliktir. Anlaşmanın 13. Maddesi`nde yer alan “fikri mülkiyet hakları”, 14. Maddesi`ndeki “ifşa koşulları”, 15. Maddesi`ndeki “uluslararası nükleer çerçeve” ile ilgili kurallar ise sözleşme feshedilse bile ilgilisine ait hak ve yükümlülüklere işaret etmekte olup, anlaşmanın feshi halinde karşı tarafa bir hak kazandırmayacak niteliktedir. 17. Madde “uyuşmazlıkların halli” ve 18. Madde “yürürlüğe girme, değişiklik ve fesih” ise anlaşma üzerindeki ihtilaf olması halinde ya da fesih sonrasında başvurulacak hükümlerdir.
Türkiye`nin fesih kararı vermesi durumunda;
Rus tarafı ya bu feshi kabul edecek ve karşılıklı bildirim süreci gerçekleşecek ya da fesih kararının haklı gerekçeleri olmadığını ileri sürerek tahkime başvuracaktır. Anlaşmanın 6. Maddesi kapsamında lisans gibi başvuru yükümlülüklerini Rus tarafı yerine getirmişken, Türkiye fesih kararı vermesi durumunda tahkimden çıkacak bir tazminat kararıyla Rusya`nın hak kayıplarını telafi etmek zorunda kalınsa da, nükleer santralın kurulmasıyla uğrayacağımız zararla kıyaslanamayacak bir kayıp söz konusu olacaktır.
Türkiye, 50 yıldır nükleer macera peşinde sürüklenmekte; gereksiz yere zaman, enerji ve para harcamaktadır. Hükümetin hedeflerini açıkladığı raporlara bakıldığında; Akkuyu NGS`nin devreye gireceğinin belirtildiği 2023 yılında şu anda inşa edilmekte olan lisans almış santrallara yenisi eklenmese bile o günkü ihtiyaç olan 415 milyar kilovat saat elektrik enerjisinden 100 milyar kilovat saat daha fazla elektrik üretecek kapasite olacaktır. Yani zaten gereksiz bir yatırımla kamu kaynağı çarçur edilmektedir. Ayrıca ekonomik olarak piyasa koşulları yok sayılarak nükleer santrala alım garantisi verilmiş olduğu için pahalı elektriği satın alma zorunluluğu ortaya çıkacaktır.
Kaldı ki dünyada yenilenebilir enerji kaynakları alanında hem teknolojik hem de ekonomik açıdan büyük gelişmeler yaşanmaktadır.
Nükleer enerjinin pahalı, tehlikeli bir elektrik üretim teknolojisi olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Nükleer santral ile dünyamız, ülkemiz ve gelecek nesiller adına üstlenilen risk, teknolojik gelişmelerle aşılabilecek bir boyuta sahip değildir. Nükleer atıkları kalıcı olarak bertaraf etme ve güvenli olarak depolama olanağı yoktur. Nükleer sızıntıyı yüzde 100 güvenlikle engelleme olasılığı da bulunmamaktadır. Bunlar karşılığında üstlenilen risk ise bir bölgenin yaşam alanı olmaktan tamamen çıkması, milyonlarca yıl sürecek öldürücü etkilerin taşınması anlamına gelmektedir.
Nitekim bu risk, daha 2011 yılında Japonya`da Fukuşima Nükleer Santral kazasıyla yaşanmıştır. Bu kazanın zararları artarak devam etmektedir. 2013 yılında yapılan bir hesaplamada yalnızca maddi zararların temizlenmesinin 110 milyar dolara mal olacağı belirtilmiştir. Bu kadar büyük zarar verme riski olan bir santralı Türkiye`de ve bir yabancı şirkete yaptırmak hangi gerekçe ile açıklanabilir? Yani kaza olursa zararı Türkiye`de yaşayanlar çekecek, ama bir şey olmaz ise karı Rus şirketi kazanacaktır.
Deprem bölgesinde yer alan turizm ve doğal dokusuyla eşsiz güzellikteki Akkuyu`da nükleer santral yapılması kabul edilemez. Akkuyu için hazırlanan ve onaylanan ÇED Raporu da hukuki bir skandal boyutuna ulaşmıştır. ÇED Raporu`ndaki imzaların sahteliğinden, ÇED onayı verilmesini imkansız kılan doğa tahribatına varıncaya kadar Türkiye`nin elinde Akkuyu Nükleer Güç Santralı Anlaşması`nı geçersiz kılacak hukuki ve haklı gerekçeler bulunmaktadır. Uluslararası anlaşmaların iç hukuku aşamayacağı açıktır. ÇED sürecinin hukuki olarak olumsuz sonuçlanmasıyla birlikte Akkuyu Anlaşması doğal olarak işlemez hale gelecektir.
Rusya ile gerilen ilişkiler göstermiştir ki Akkuyu`da nükleer santral kurulmaya çalışılması, yalnızca teknik ve ekonomik olarak değil, aynı zamanda uluslararası dengeler açısından da bir açmazdır.
Santral kurulmadan, yol yakınken Türkiye nükleer santral anlaşmasının feshini ilan etmelidir.
ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI
YÖNETİM KURULU
16 Aralık 2015”
(Yeşil Gazete)