Önceki bölümü şöyle tamamlamıştım:
“Ormanların ormancılık dışı kullanımlara tahsisinin bazı rasyonel nedenleri var ve bu nedenler doğrultusunda söz konusu tahsis işlemleri geçmişten beri yapılıyor. Ancak…”
Devam edeyim:
Ancak son yıllarda, özellikle yeni milenyumda, tahsis işlemleri için rasyonellikten söz etmek olanaksız hale geldi.[1] Ormanların ormancılık dışı kullanımlara tahsisini düzenleyen yasa maddelerinde ve ilgili yönetmeliklerde defalarca ama defalarca değişiklik yapılarak aklınıza gelen gelmeyen onlarca kullanım için orman alanı tahsisi olanaklı hale getirildi. Şu anki yasal çerçeveye göre orman alanı tahsisi olanaklı olan kullanımları, umarım atladığım olmaz, aşağıya listeleyeyim ve değerlendireyim.
Şimdi, önceki bölümden şu hatırlatmayı yapayım: Bir orman alanının ormancılık dışı bir kullanıma tahsisinin rasyonel olabilmesi için, Anayasa ve akıl gereği şu iki koşulun yerine gelmesi gerekiyordu;
Peki, o halde, dönüp listeyi tekrar okuduğumuzda şu soru otomatik olarak aklımıza gelmiyor mu? Yasal olarak orman tahsisi olanaklı olan pek çok kullanımın (üniversite, sokak hayvanı bakımevi, ceza infaz kurumu, hatta eğitim ve sağlık tesisleri vb.) orman alanında olması neden zorunlu olsun ki? Kesinlikle böyle bir zorunluluk yok.
Gelelim ormanın ve tahsise konu kullanımların ürettiği kamu yararına. Orman, odun ve odun dışı orman ürünleri üretmek, istihdam olanağı ve geçim kaynakları yaratmak gibi ekonomik tabanlı ve toplumun turistik ve rekreasyonel gereksinmelerine yanıt vermek gibi sosyal tabanlı yararlar da üretmekle birlikte temelde iklim değişikliğiyle mücadele edilmesi; biyolojik çeşitliliğin, su kaynaklarının, toprağın, hava kalitesinin, yaban yaşamının ve hatta gıda güvenliğinin korunması gibi pek çok ekolojik (yaşamsal) yarar üretir.
Oysa orman tahsisi olanaklı olan kullanımların tamamı genellikle ekonomik kısmen de sosyal yararlar üretmekten başka bir işleve sahip değildir. Şu halde, iklim krizi kapımızı çalmaktan öte geçip eşiği çoktan atlamış, yaşamımızı derinden etkilemeye başlamışken, ormanlar cayır cayır yanıyor, seller ve heyelanlar can alıyorken; Türkiye’nin pek çok bölgesi yakın gelecekte ağır su ve gıda krizi ile karşı karşıya kalma tehlikesi yaşıyorken; ormanlara yaşamsal işlevleri nedeniyle hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyduğumuz böyle bir dönemde nasıl olur da ikamesi olanaklı ekonomik faaliyetler ikamesi olanaklı olmayan ormanlardan daha yüksek kamusal yarar üretebilir? Soruyorum, hangi akıl bu soruya tatmin edici bir yanıt verebilir?
Dilerseniz biraz da yukarıda söylediklerimi, yani son dönemde akıl yolundan iyice çıkmış olan orman tahsisi meselesini istatistiklerle açıklamaya çalışayım. Orman Genel Müdürlüğü istatistiklerine göre başlangıçtan günümüze kadar yapılan tüm orman tahsislerinin miktarı 2022 yılı sonu itibariyle 800 bin hektarı biraz geçti (yaklaşık 812 bin hektar). Diğer bir söyleyişle, bugüne kadar 800 bin hektardan biraz fazla orman alanı ormancılık dışı kullanımlara tahsis edildi.
Ülkedeki toplam orman alanı miktarının yaklaşık 23 milyon hektar olduğunu düşünürsek, tahsis edilen orman alanı miktarı bütün ormanların yaklaşık %3,5’ine karşılık geliyor. Peki, bu tahsislerin ne kadarı son yıllarda yapıldı? Dilerseniz yalnızca son 10 yılı baz alarak ortaya çıkan tabloyu maddeler halinde özetleyeyim.
2013-2022 yılları arasındaki 10 yıllık dönemde;
Savunmayı bir kenara bırakırsak[2] orman alanlarının ormancılık dışı kullanımlara tahsisi konusunda aslan payını enerji ve madencilik sektörünün aldığı çok açık. Bunları ulaştırma sektörü izliyor. Her üç sektöre son 10 yılda tahsis edilen orman alanı miktarı 293 bin hektar ve bu miktar aynı dönemde tahsis edilen bütün orman alanlarının yaklaşık %77’sini oluşturuyor. Yani tahsis edilen her dört metrekare orman alanının üçü bu sektörlere gitmiş.
Bu bölüme de burada nokta koyayım. Gelecek bölümde, yola çıkış noktamız Akbelen olduğu için madencilik sektörüne yapılan tahsislere biraz daha derinlemesine bakarız.
*
[1] Bu ifadem 1900’lü yıllarda tahsis işlemleri rasyoneldi anlamına gelmemektedir. 2000’li yıllarda işin iyice çığırından çıktığını söylemeye çalışıyorum.
[2] Bu konuda sağlıklı bir değerlendirme yapmam olanaklı değil. Son 10 yılda savunma amaçlı yapılan tahsis miktarı son derece yüksek görünüyor. Bunun nedeni nedir? Bu dönemde ne tür yeni savunma tesislerinin yapılması gerekmiştir ve bunların ne kadarı gerçekten orman alanı tahsisini zorunlu kılmıştır? Bu tesisler yapılmasa ülkemiz iç ve dış tehditlerle mi karşı karşıya kalırdı? Bu tesislerin başka yerlerde yapılması olanaklı değil miydi? Benzer soru listesi uzayıp gider. Ancak konu ulusal savunma olduğu için bu sorulara sağlıklı yanıt vermek pek olanaklı görünmüyor.
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…