Artvin’deki altın, şirketin iştahını kabarttı: Yirmi iki yıllık çevre yıkımına davetiye…

Artvin'de 22 yıl sürmesi planlanan devasa büyüklükten altın madeni tesisine karşı vatandaşlar tepkili. Çevre mühendisleri siyanür kullanılacak maden tesisinin hayata geçirilirse büyük bir çevre tahribatına neden olacağını hem insan hem de diğer canlı türleri için risk oluşturacağını anlatıyor: Yaşamın bazı kısımlarını olumsuz etkileyecek, bazı kısımlarını ise kesinlikle yok edecek bir proje, kabul edilebilir bir proje değil.

Artvin‘in Ardanuç ilçesinde bulunan ve bölgede birkaç köyü etkileyecek boyuttaki altın madeni tesisi için Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreci başlatıldı. Tesis ÇED sürecinde olsa da oldukça uzun bir mazisi var. 2012’ye dayanan geçmişinde aynı kalan tek şey ise Artvin’deki altını çıkarma iştahı. Oysa şirketinden, alanın boyutuna pek çok şey değişti. Siyanürün kullanılacağı tesise karşı maden işletmesinin etkileyeceği köyde yaşayan vatandaşlar tepkilerini ve Çevre Mühendisi Hakan Tekin ise bu projeden neden vazgeçilmesi gerektiğini Yeşil Gazete‘ye anlattı.

Öncelikle 2012’den bu yana Salınbaş Altın Madeni Açık Ocak İşletmesi Kapasite Artışı, Zenginleştirme Tesisi, Atık Depolama Tesisi Projesi‘nde neler değişti; gelin, birlikte bakalım:

  • 2012’de ÇED raporunda toplam üretim 300 bin tondu, şimdi bu sayı üç buçuk kat artarak 101 milyon tona çıktı.
  • 2012’de tesisin atık deposu yoktu, artık var ve hacmi 12,7 milyon metreküp.
  • 2012’de verilen izin süresi, şimdi 18 yıl ve bu totalde 22 yıllık bir sürece işaret ediyor.

‘Bütün orman alanı kesilecek’

Bu rakamların neden bir çevre kırımına neden olacağını ve köyde altının aksine yerin üzerinde bulunan zenginliği anlayabilmek adına bölgedeki köylerden biri olan Gümüşhane‘nin Muhtarı Cafer Solmaz‘a mikrofon uzatıyoruz:

“Bütün orman alanı kesilecek. Çoğunlukla bölgede tarım var. Emekli kesimi yazın tatile geliyor, ekiyor, biçiyor. Kışın da alıyorlar İstanbul‘a, Ankara‘ya, İzmir‘e, Bursa‘ya götürüyor, çocuklarıyla beraber yiyorlar. Baharın yine geliyorlar.

Vallahi ben şu anda zeytin buduyorum. Zeytindeyim. Bu köyde olmayan bir şey yok yani aslında. Yıldızeli mahallesi de zeytinlerin tam içinde. [Maden tesisi] Yıldızeli Mahallesi’nin tümünü kapsıyor zaten.

Fotoğraf: Cafer Solmaz

İklim değişti, zeytin de olmaya başladı. Onun haricinde kiraz, elma, armut, ayva, her meyve var. Domates, biber, patlıcan, patates, soğan… Olmayan bir şey yok yani. Her bir tarafı yemyeşil. Verimlidir arazilerimiz.

Benim dedem Rus işgalinde yaya olarak Bursa’ya gitmiş. Bursa’dan geriye gelmiş. Toprak da vermişler orada. Ama dedelerimiz bu memleketi terk etmemiş. Mezarları da burada. Geçimlerini burada sağlamışlar. Mezarlıklar da gidiyor. Manevi yükü de çok tabii ki.”

Fotoğraf: Cafer Solmaz

Şirketlerin isimleri değişti, altın iştahı değişmedi

Tesis için 28 Mayıs 2012’de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan “ÇED Olumlu” kararı veriliyor. Bu tarihte tesise biçilen alan 16 hektar. Ancak mevcut ÇED süreci 602 hektarın üzerinde bir alan için yürütülüyor. Projenin 22 yıl sürmesi bekleniyor. Tesisin sahibi ise Pontid Madencilik San. ve Tic. A.Ş. Bu şirket 14 Ocak 2021’de Özaltın İnşaat ve Sanayi A.Ş. tarafından devralınıyor. Özaltın İnşaat ise muhalif kesimin “beşli çete” olarak tanımladığı şirketlerden biri olan Cengiz İnşaat ile adı sıkça birlikte anılan bir şirket.

ÇED süreci şu anda halkın katılım toplantısına kadar yürütülmüş durumda ve bu toplantı önümüzdeki günlerde, 13 Nisan’da 11.00’da gerçekleştirilecek. Tam da bu noktada tesisin çevre mühendisliği açısından ne anlama geldiğine bir göz atmakta yarar var.

‘Geri dönüşü olmayan bir ekolojik yıkım projesi’

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası tarafından Yeşil Gazete‘ye yapılan değerlendirmeler tam olarak bir çevre tahribatına işaret ediyor:

“Yatırım tutarı yaklaşık bir milyar Türk Lirası olarak belirlenen Salınbaş Altın Madeni Açık Ocak İşletmesi Kapasite Artışı, Zenginleştirme Tesisi, Atık Depolama Tesisi Projesi’nin bölgede geri dönüşü olmayan bir ekolojik yıkım projesi olduğu anlaşılıyor.

18 yıllık bir süreçte bölgedeki insan ve diğer canlı yaşamı ciddi oranda hasar görecek veya yok olacak, orman alanı ise bir daha geri dönüşü olmayacak şekilde ortadan kalkacak.” 

Fotoğraf: Cafer Solmaz

Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İstanbul Şube Başkanı Selahattin Beyaz‘dan edindiğimiz bilgilere göre; projede patlatma ve siyanür gibi her yönü ile en riskli ve ekolojik felaket meydana getirecek yöntemler kullanılıyor.

Proje alanı ayrıca Deriner Barajı’nı besleyen Çoruh Nehri havzası içinde bulunuyor. Barajın maden atıklarından etkilenmemesinin ise asla söz konusu olmayacağını bildiriliyor.

TMMOB’dan aldığımız bilgilere göre; arazinin yüzde 20-30 civarında eğimli olması ve su ile toprak erozyonun olması ise bu tehlike riskini daha da artırıyor.

Fotoğraf: Cafer Solmaz

Şehrin yüzde 71’i maden ruhsatlı: Kamu yararı neydi?

Konuşmasına Cerattepe direnişini anarak ve bu direnişte yer alan vatandaşlara selamlarını ileterek başlayan Çevre Mühendisi Hakan Tekin, Gümüşhane köyünde 2012’de başlayan ve o zaman 10 yıllık bir süreç biçilen proje kapsamında yapılan sondaj çalışmalarına işaret ederek şunları anlatıyor:

“2018-2022’de üretim yapılıyor. 2022’ye geldiğimizde projenin ömrü bitiyor. Toplamda yaklaşık altı bin hektarlık bir ruhsat alanları var. Tabii bu bölge de ııı çeşitli arama çalışmaları yapılıyor. Nihai olarak da 2023 Şubat’ta yeni ÇED başvurusu yapılıyor. Ancak yeni başvurudaki en büyük fark şu: 2012’de 16 hektarlık olan alan şu anda altı yüz iki hektara çıkıyor. Proje alanında 38 katlık artış var.”

Fotoğraf: Cafer Solmaz

Kendisi de Gümüşhane köylüsü olan Tekin, projenin yaklaşık yedi köyü etkileyeceğini belirterek “Çocukluğumu hatırlıyorum; o vakitler HES projeleri, özellikle Deriner barajı… Çoruh Nehri‘nin kenarı tarımsal olarak gerçekten bir havza alanıydı. Yani mikro klima iklim özelliği görülebilen, farklı iklimlerde yetişen sebze meyvelerin yetiştiği çok verimli topraklardı. Zeytin yetiştirirdik, orada incir yetiştirirdik. Bunlar zaten HES’lerin altında kaldı, suların altında kaldı. Bir tarafımız baraj olmuş ve HES olmuş. Şimdi yüzde 71’imiz de maden ruhsatlı” diyor.

Bölgede yapılan araştırmalar neticesinde 74 familyaya ait 312 tür tespit edildiğini ve bunların dokuz tanesinin Türkiye için endemik olduğunu aktaran Hakan Tekin, bölgede yaşamını sürdüren hayvanlar içerisinde beş tane de korunması gereken tür olduğunu belirtiyor.

Türkiye’de birçok maden şirketinin proje dosyalarında kamu yararı olarak tesisin yapılacak bölgeye sağlanacak istihdamdan söz ediliyor. Söz konusu kamu yararını sorduğumuz Tekin, projede çalışacak toplamda bin 200 kişinin zaten bölgeden istihdam edilmeyeceğini, şirketlerin zaten yine kendi getirdiği çalışanlar olduğunu ifade ediyor.

Tam da bu noktada Hakan Tekin’e proje gerçekleşmemesi durumunda elde edilecek kamu yararlarını soruyoruz. Tekin’in yanıtı şöyle:

“Aslında siz yüzyıllardır belki de özellikle son yirmi yıldır yani hem tarımsal politikalarda hem hayvancılık politikalarında aslında köylüyü yalnız bırakmışsınız. Köylünün oradan göç etmesinin temel nedenlerinden biri tabii ki iş kaygısı. Eylemsizlik alternatifi denilen kısımlar vardır ÇED başvuru dosyalarında. Eylemsizlik alternatifi şudur: Ben bu projeyi yapmazsam ne olur? [sorusunun yanıtıdır] Burada ‘bölgede hayvancılık ve tarım yapılmaya devam eder’ deniyor. Teşekkür ediyoruz yani eylemsizlik alternatiflerini kullanabilirler. İki buçuk yıllık, geçici güvencesiz koşullar mı kamu yararı veya istihdam -bir bölgesel kalkınma- içerir, yoksa buna karşılık yüzyıllardır orada yapılan hayvancılık, tarım politikasının güçlendirerek arazinin o şekilde kalıp korunması mı daha kamu yararıdır? Kesinlikle bu şekilde kalması daha kamu yararınadır. Eylemsizlik alternatifinde belirttikleri gibi projeden vazgeçebilirler. Projeden vazgeçilmelidir.”

Tekin, projeye onay verilmesi durumunda konunun TMMOB ve ÇMO olarak takipçisi olacaklarını belirtiyor. Gerçek bilirkişinin halk olduğunu vurgulayan Hakan Tekin yaşam ve hak savunucularını 11 Nisan’da Gümüşhane köyünde yapılacak halkın katılım toplantısına davet ediyor.

Bir nesle düşen: Yokluk

Gümüşhane köyünde yaşayan Öğretmen Gökhan Özdemir ise maden tesisinin hayata geçmesi durumunda açık işletmeyle birlikte yapılacak dinamitli patlatmalara işaret ediyor ve bu sürecin yalnızca kendilerini değil, gelecek nesilleri de tehlikeye attığını söylüyor:

“[Maden tesisinin yapılması durumunda] Eğimli araziyi, dağları hepsini dinamitle onunla bununla indirecekler. Artık kaç metreyse elli metre, yüz metre derinlere inecekler. Sonrasında orada yeniden toprağın oluşması, yeni bir yani bitki örtüsünün oluşması için yıllar sürecek. Belki bin yıl sürecek, belki beş yüz yıl sürecek… Bir kuşak zaten yani bizim kuşak veya bizden sonra gelen kuşak oraları göremeyecek. Hani dedikleri gibi yapsalar bile orada gene tarım yapılabilmesi, bitkilerin olabilmesi için yani binlerce yıl veya yüz yıl, elli yıl geçmesi lazım.”

Özdemir, mücadelelerini sürdüreceklerini belirtiyor.

‘Tek bir olumlu yanı yok: Vazgeçilmeli’

Maden sahası alanının tamamı ise orman arazisi ve kamuya ait. Ayrıca TMMOB ÇMO tarafından Yeşil Gazete’ye yapılan değerlendirmelere göre; eğer bu tesis hayata geçerse şunlar meydana gelecek:

  • Patlatmalar yaşamı olumsuz etkileyecek, yakında bulunan yerleşim alanlarında yaşam kaosa dönüşecek.
  • Orman alanları yok olacak, rehabilitasyonu ve geri dönüşü mümkün olmayacak.
  • Su ile meydana gelen toprak erozyonu, patlatma ve kazılar sonucu dahada artacak, baraj için risk oluşturulacak.
  • Atık havuzundaki siyanürlü çamur atıkları sızıntı suları baraj ve dere sularına karışacak taşınım ile insan ve diğer canlı hayatını tehdit edecek.
  • Yağışlar ile saha drenaj suları, baraj ve dere sularına karışacak canlılar için yaşam riski oluşturacak.
  • Proje alanında bulunan önemli bitki ve hayvan türleri, bölgeyi terk edecek veya burada kalarak yaşamları sona erecek.
  • Patlatmalardan kaynaklana tozlar insan ve diğer canlı yaşamının da önemli sağlık sorunları meydana getirecek, çökme sonucu barajın kirlenmesine neden olacak. Barajdaki canlı yaşamı sona erecek.
  • Genel olarak projenin tek bir olumlu yanı bulunmaz iken risklerle dolu, yaşamın bazı kısımlarını olumsuz etkileyeceği, bazı kısımlarını ise kesinlikle yok edeceği bir proje kabul edilebilir bir proje değil. Projeden vazgeçilmeli, daha önce yapılan tahribatlar bölgedeki halkın görüşü alınarak onarılmalı.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

İklim örgütlerinden Türkiye’nin 2024 karnesi: Yetersiz ve çelişkilerle dolu

Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer bağımlılığı ve kömürden çıkış projeksiyonu olmaması eleştiriliyor.

Kanal İstanbul için rezerv alan ve imar planlarına yargı engeli

İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı değişikliği kararlarını hukuka aykırı bularak iptal etti.

Ağva plajına mahmuz darbesi

Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi...

Pirosmani: Bir sanatçı ardında ne bırakır?

Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı...

Batı Karadeniz Çevre Gönüllüleri Platformu kuruldu

Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen,...

EN ÇOK OKUNANLAR