Bilim dergisi Science, 2023’ün çığır açan buluşu olarak kilo verdiren ilaçları seçti. Listenin ikinci sırasında ise küresel ısınmanın etkilerinin şimdiden başladığını gösteren bilimsel gelişme yer alıyor.
Yapay zeka, sağlık, astronomi, arkeoloji gibi farklı alanlarda, 2023’de gerçekleşen bilimsel gelişmeler aşağıdaki gibi sıralanıyor:
1. Yılın çığır açan buluşu: Zayıflama ilaçları
Science dergisi, obeziteye yönelik ilaç tedavilerinin geçmişindeki hayal kırıklığına vurgu yaparak obeziteyi hem bir ‘kamu sağlığı krizi’ hem de ‘kişisel mücadele’ olarak tanımlıyor. Ancak şimdi, obezite ve bu durumla ilişkili kronik hastalıklara karşı umut verici yeni tedaviler ortaya çıkmış durumda.
Yeni ilaçlar, bağırsak hormonu olan glukagon benzeri peptid-1’i (GLP-1) taklit ediyor. Bu ilaçlar, başlangıçta diyabet tedavisi için geliştirilmiş olmalarına rağmen, hafif yan etkilerle birlikte önemli kilo kaybına neden oldukları ifade ediliyor.
Eğer dünya okyanuslarının bir kalbi olduğu söylenebilseydi, bu kalp Güney Okyanusu‘nda bulunurdu. Antarktika kıyılarındaki birkaç uzak bölgede, tuzlu yüzey suları okyanusun dibine iner. Aşağı inen su atmosferden ısı, oksijen ve karbondioksiti çeker ve bunları suyun yavaşça kuzeye yayıldığı derinliklere gönderir. Bu, küresel dolaşımın temel bileşenlerinden biridir; tüm dünya okyanuslarını birbirine bağlayan bu devasa akış, yılda insanlığın karbon emisyonlarının üçte birini yakalayarak depolar. Birçok araştırmacı, bu karbon pompasının güçlendiğinde veya zayıfladığında iklim değişikliğini artırabileceğini düşünüyor.
Bu yıl yapılan birçok araştırma, söz konusu “pompanın” büyük bir tehlike altında olduğunu açıkça ortaya koydu. İlk rahatsız edici işaretler yıllar önce, özellikle de 4 bin metreye kadar otonom olarak dolaşan Deep Argo robotik sondalarından geldi. Antarktika’nın dip sularının ısındığını ve hacimlerinin küçüldüğünü tespit etti; her ikisi de akıntının yavaşladığına ve yukarıdaki daha sıcak suların içeri girmesine izin verdiğine işaret ediyordu.
Daha doğrudan kanıtlar ise mart ayında Communications Earth & Environment dergisinde yayınlanan ve ABD‘li araştırmacılar tarafından yönetilen bir çalışmayla elde edildi. Çalışma, bölgedeki tarihsel gemi ölçümlerinin seyrek kayıtlarını bir iklim modeline aktararak, 1970’lerden bu yana sirkülasyonun yüzde 20’ye kadar yavaşladığını gösterdi. Ardından mayıs ayında Nature Climate Change‘de yayınlanan ve Avustralyalı bilim insanlarının öncülük ettiği bir araştırmada, gemilerden ve şamandıralardan alınan ölçümler kullanılarak 1992’den 2017’ye kadar dipsiz su akışının neredeyse yüzde 30 yavaşladığı gösterildi. Geleneksel iklim modelleri, sirkülasyonun yavaşlayabileceğini, ancak bunun yıllarca sürmeyeceğini tahmin etmişti. Yeni veriler, bir zamanlar uzakta olduğu düşünülen bir tehdidin çoktan geldiğini gösteriyor.
Bu yavaşlamanın neden meydana geldiği, insanlığın buna ne kadar neden olduğu veya iklimi nasıl etkileyebileceği konusunda şu ana kadar çok az kesinlik var. Ancak Antarktika’da eriyen buz tabakaları nedeniyle artan tatlı suyun, çevredeki suları besleyip batmaya daha az eğilimli hale getirerek birincil neden olması muhtemel. Küresel ısınma devam ettikçe, erimenin veya yavaşlamanın şiddetleneceği ise kesin.
3. Doğal hidrojen avı hızlanıyor
Üçüncü sırayı doğal hidrojen çalışmaları aldı. Hidrojenin, fosil yakıtlardan yeşil yakıtlara geçişte önemli bir pay sahibi olması bekleniyor. Petrolün aksine bu gaz iklim için bir toksin değil, bir tonik olabilir.
Dünya’da doğal olarak üretilen hidrojene dayanan enerji hamlesinin başlangıcı ise Mali’de. 2012 yılında mühendisler, Mali’de dikkatsiz bir sigaranın patlamaya yol açmasının ardından 1987 yılında çimentoyla kapatılmış olan bir sondaj kuyusunu yeniden açtı. Yanan gazın yüzde 98 oranında hidrojen olduğu ortaya çıktıktan sonra kaynağa jeneratör bağlandı. Atık olarak sadece su üreten bu jeneratör köye ilk elektriği sağladı. On yıllık bir çekimden sonra sondaj kuyusundaki gaz basıncı azalmayışı kaynağın hidrojeni yenilediğini gösteriyor.
Bu keşiften ilham alan araştırmacılar, Antarktika dışında her kıtada önemli hidrojen yataklarına dair işaretler bulmaya başladı. Bill Gates‘in Breakthrough Energy Ventures‘ından gelen yatırımlar da dahil olmak üzere fonlar, Koloma gibi girişimlere akıyor. Eylül ayında ABD Jeolojik Araştırmalar Kurumu (USGS) Chevron ve BP‘nin desteğiyle bir araştırma konsorsiyumu kurdu ve İleri Araştırma Projeleri Ajansı 20 milyon dolarlık bir doğal hidrojen Ar-Ge programı başlattı.
Yayınlanmamış bir USGS çalışması, Dünya’nın 1 trilyon ton hidrojen barındırabileceğini öne sürüyor. Bu miktar, yakıt ve gübre bileşeni olarak hidrojene yönelik artan talebi binlerce yıl karşılamaya yetiyor. Bazı araştırmacılar, hidrojeni çıkarmanın, milyarlarca dolarlık devlet sübvansiyonlarıyla desteklenen bir yaklaşım olan yenilenebilir elektrikle ‘yeşil hidrojen’ üretmekten çok daha ucuza gelebileceğini söylüyor. Ancak asıl soru, Dünya’daki hidrojenin şirketlerin ekonomik olarak yararlanabileceği rezervuarlara yoğunlaşıp yoğunlaşmadığı.
Comments