Fransa’da 4 sivil toplum kuruluşu; Fondation pour la Nature et l’Homme (FNH), Greenpeace Fransa, Oxfam Fransa ve Notre Affaire à Tous tarafından hükümete karşı açılan tarihi davaya destek verenlerin sayısı 2 milyonu geçti. Fransa hükümetinin iklim değişikliği konusunda yeteri kadar önlem almadığı ve temel hakları ihlal ettiği gerekçesi ile açılan dava, tarihteki en büyük imza kampanyalarından birine dönüştü.
18 Aralık’ta açılan ve Fransız Devleti’ni, yükümlülüğü olmasına rağmen, Fransa’da iklim değişikliğiyle mücadele etmek için somut ve etkin önlemler almamakla suçlayan dava iklim değişikliği tehdidinin karşısında yurttaşların temel haklarının korunmasını sağlamak amacını taşıyor.
Davayı açan STKlar tarafından Fransız Hükümeti’ne tanınan 2 aylık süre 19 Şubat tarihinde sona eriyor. İlgili süre zarfında hükümete sunulan 40 sayfalık ön tazmnat taleplerine tatmin edici bir yanıt gelmez ise Paris İdari Mahkemesi’nde tam yargı davası açılması planlanıyor.
İklim Değişikliği tüm gezegende gündemin başına oturmuş durumdayken, Hollanda’da açılan Urgenda davasında mahkeme devletin vatandaşların haklarını korumak için sera gazı azaltım hedeflerini arttırmasına karar vermiş, Kolombiya’da 25 genç tarafından açılan davada Yüksek Mahkeme’ ormansızlaştırmaya karşı ve iklimin korunması için harekete geçilmesi gerekliliğinin tanınmasını sağlamış ve Pakistan’da bir çiftçinin oğlu tarafından açılan davada iklim değişikliği karşısındaki yaşam hakkı ve gıda erişimi hakları tanınmış durumdayken Türkiye’deki durumu da öğrenmek adına Ekoloji Kolektifi adına avukat Serde Atalay ile Doğu Akdeniz Çevre Platformu (DAÇE) adına avukat İsmail Hakkı Atal’ın görüşlerini aldık.
Atalay ile Atal’dan Fransa’da açılan ve yüzyılın iklim davası olarak adlandırılan davayı yorumlamalarını, peşpeşe açılan iklim davalarının iklim değişikliği mücadelesine katkılarını ve ülkemizde bu alandaki durumua dair değerlendirmede bulunmalarını istedik.
Fransa’da açılan dava özellikle Urgenda davasının öncülüğünü ettiği domino etkisinin bir devamı. Urgenda özellikle emisyon tartışmaları bakımından bir ilkti ve çıkan karar çok büyük önem arz etti. Ayrıca o davayı yürüten ekibin dünyadaki diğer davaları planlama konusunda yaptığı yardımlar da kritik rol oynadı, örneğin İrlanda’da bu ay duruşması yapılacak olan iklim davası buna bir örnek. Davaların dayandıkları hukuk sistemlerine göre içerik ve talep sonuçları değişiyor elbette. Bunları en genel itibariyle iklim değişikliğinden sorumluluğu nedeniyle özel şirketlere açılan davalar ve devletlere karşı açılan davalar olarak ayırabiliriz. Ancak hem kapsam hem de etki alanı olarak son yıllarda asıl yükselişte olan ve önem arzeden esasen devletlere yönelik davalar, fakat duruma göre şirketlere yönelik davalar da ses getirebiliyor. Örneğin ABD’de petrol şirketleri gibi büyük yatırımcılara yönelik ceza ve tazminat davaları yaygın, özellikle de son dönemde Exxon’a karşı verilen mücadele oldukça gündemde. Ancak orada da yine anayasal hak ihlali iddiası taşıyan Juliana v. US davasını görüyoruz. Dolayısıyla örnekler çeşitli ve kapsama ve etki alanına göre davaları iyi anlamak gerekiyor, fakat son dönemdeki motifin genellikle devletlere doğrudan hesap sormaya yönelik olduğu söylenebilir. Bu gerçeğin ise özellikle küresel hüviyet taşıyan iklim sorunu bakımından taşıdığı önem ne kadar vurgulansa az.
Fransa’daki dava bizim için özellikle takip edilmeyi hak eden bir dava. Çünkü bizim idare hukukumuzun Fransız idare hukukundan büyük ölçüde etkilendiğini de düşünürsek, Fransa davasının açılmasında işletilen hukuki mekanizmaları iyi anlamak ve analiz etmek faydalı yorum ve çıktılar sağlayabilir.
Türkiye açısından, durumun uzun yıllardır stabil olduğu söylenebilir. Yani bizde gerçek anlamda yurtdışında gördüğümüz örnekler muadilinde bir iklim davasından pek söz edilemez, genelde yatırımlar özelinde iptal davaları görülüyor. Devletin iklim değişikliği konusundaki ataleti bakımından nasıl bir hukuki mekanizma işletilerek dünyadaki akıma dahil olunabileceği, ciddi hukuki ve teorik tartışmalar gerektiren önemli bir soru. Ancak Türkiye’deki paydaşların bu konuda harekete geçmesi ve bunu yaparken de iklim mücadelesi bakımından stratejik açıdan çok önemli bir zaman diliminde ve coğrafyada olduğunun ayırdında olarak meseleye yaklaşması ve perspektifini genişletmesi önemli. Bir anlamda paradigma değişimine ihtiyaç olduğu dahi söylenebilir.
Özellikle, eğer bu küresel mücadelede geri kalmak istemiyorsak, bu konuda sivil topluma büyük rol düştüğü vurgulanmalı. Fransa’daki dava da buna iyi bir örnek mesela. Çünkü yurtdışındaki davalar başta da belirtildiği gibi birbirinden habersiz gündeme gelmiyor, etkin bir işbirliği ile ortaya çıkarak ilerletiliyor bunlar ve her bir kazanım bir diğer birlikteliğin önünü açıyor. Bu dokuyu görmek ve örnek almak lazım.
Şunu net olarak söyleyebilmek mümkün ki iklim değişikliği nedeniyle 21. yüzyılda çevre hakkının ihlali yaşama hakkının ihlaliyle eşdeğer hale geldi. Bence iklim değişikliği süreci çevre hakkının kuşak atlayarak 3. kuşak haklardan, yaşama hakkının yer aldığı 1. kuşak haklar arasına sıçramasına neden oldu. Bu durumda her devletin anayasasında devlete yüklenen ödev yurttaşlarının yaşama hakkını korumak . Bu nedenle iklim değişikliğini engelleme yükümlülüğü aynı zamanda devletin yurttaşlarının yaşama hakkını korumak için yerine getirmesi zorunlu olan bir yükümlülük. Bu aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, BM Evrensel İnsan Hakları bildirgesi başta olmak üzere uluslararası hukuk açısından da devletlerin hak ve görevi.
İklim davasında 2 milyon kişinin imzacı olması çok önemli. Gezegen halkları iklim değişikliği konusunda bilinçlendikçe ve/veya iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini yaşadıkça hükümetler üzerindeki baskı artacak ve devlet sistemleri, Uluslararası ceza mahkemesi benzeri iklim değişikliğini engellemek konusunda küresel bağlayıcı bir hukuk sistemi kurmak zorunda kalacaklar.
Ülkemizde bildiğim kadarıyla iklim değişikliği özelinde bir dava henüz yok. Ancak geldiğimiz noktada bir örnek vermek gerekirse biz DAÇE (Doğu Akdeniz Çevre Platformu) olarak 2016 yılında açtığımız 7 termik santralin lisans iptal davasının ana argümanlardan birisi olarak iklim değişikliğine dayandık. Her termik santral duruşmasından önce sayısı ve yoğunluğu artan iklim değişikliği kaynaklı seller, fırtınalar, orman yangınları vs. meydana geliyor. Biz de özellikle termik santral duruşmalarında, dayandığımız ana argümanlardan birisi olan iklim değişikliğini çarpıcı bir şekilde örnekliyoruz. En son Ekim ayında Ankara İdare Mahkemesindeki termik santral duruşmasından bir gün önce Erzin‘de narenciyenin neredeyse yarısından fazlasının dalında telef olmasına neden olan bir dolu yaşanmış, Ankara’da hava sıcaklığı 1 gün içinde 12 C düşmüştü.
Fransız vatandaşlarının 4 STK tarafından iklim davasına dair yapılan çağrıya verdikleri yanıt, bu yılın ilk günlerinde sarı yelekliler tarafından başlatılan ve akaryakıt fiyatlarının düşürülmesi için açılan (1,2 milyondan altında destekçisi olan) imza kampanyası da dahil olmak üzere, daha önce kırılan rekorları da geride bıraktı.
İklim taahhütlerinin gerisinde kalan ve kendi sera gazı azaltım hedeflerinin aşıldığını kabul eden Fransa Hükümeti dava sonucunda mahkeme tarafından suçlu bulunabilir. Hükümet, bu dört örgütün iddialarına şu ana kadar bir yanıt vermezken hükümetin cevap verme süresi de 19 Şubat’ta sona eriyor.
.
Haber: Alper Tolga Akkuş
(Yeşil Gazete)
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…