Marguerite Duras
Yazarların yazar olma hallerini ve yazıyla ilişkilerini anlattığı kitaplar ilgimi çeker. Tanışıklığımın en eskiye gittiği kitap, Fransız yazar Marguerite Duras’ın “Yazmak”* adlı ince kitabıdır. Romanların salt ilhamla yazıldığını sandığım yirmili yaşlarımdan beri bu kitabı ihtirasla severim. Yıllardır yanımda o evden bu eve taşıdığım, her bir sayfası kopmuş kitabında Duras, yazıyla olan fırtınalı ilişkisini anlatır:
Duras’ın cümlelerini aktarırken dahi ruhumu kamçılayan, garip bir zevk duyuyorum. Onun yazıyla sarsıcı, samimi ve tutkulu ilişkisini anlattığı kitabını baştacı etmeye devam ederken karşıma çıkan diğer “yazı” kitaplarına da kucak açmayı ihmal etmedim.
~~~
Geç kalmış keşiflerimden olan Murat Gülsoy’un “Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık”** adlı deneme kitabını geçenlerde altını çize çize okudum. (Eskiden kitapların altını çizmeye kıyamazdım. Her bir kitap kutsaldı benim için. Şimdiyse canlarına okuyorum.) Gülsoy’un kendi deneyiminden yola çıkarak biz yazarlığa heveslilere sunduğu “kurmaca yazmak zamanı yönetmektir” ya da “kahramanlarınızın gerçek insanlara benzemesini istiyorsanız öncelikle onlar için birer ‘hayat hikayesi’ yaratmalısınız” gibi pek çok ipucunu aklımın bir köşesine yerleştirdim. Romancının sanatını ortaya çıkarmasını sağlayan unsurun, tıpkı bir zanaatkar gibi sıkı çalışması olduğuna bu kitapla bir kere daha ikna oldum.
~~~
Yazının başına oturmaktan kaytarmak için, yazar olmadan önce mutlaka okunması gerektiği söylenen yerli ve yabancı klasiklerle oyalanma serüvenimi, yazma eylemi üzerine düşünen kitapları okuyarak sürdürdüğüm öne sürülebilir. Belki Fransızca’dan iyi kötü çevirdiğim iki kitap da bu oyalanma sürecinin bir parçasıdır.
~~~
“Dünya tüm gücüyle sizden yazmaya ayırdığınız mesai saatlerini çalmaya (ya da daha fenası, yazmak istediğiniz için kendinizi suçlu hissetmenizi sağlamaya) çalışırken, yazmak çok zorlayıcı olabilir” demiş Virginia Woolf. Edebiyatın yatağını değiştiren yazarlardan biri olan Woolf’un deneme kitapları ve günlüklerinde satır aralarına sıkıştırdığı “yazarlık dersleri”ni Akademisyen Danell Jones kitaplaştırmış ve yedi bölümde özetlemiş***.
Jones, Woolf’un özellikle kadınlar için söylediği o ünlü “yılda beş yüz sterlin ve kendine ait bir oda” koşulunu ileri sürerken şunu söylemek istediğini belirtiyor: “Tam olarak ne düşünüyorsak onu özgürce ve cesurca yazmayı alışkanlık haline getirmeliyiz… Kapı üzerinde bir kilit olması kişinin düşünmesine fırsat veren bir dünyanın garantisiydi, boş sayfalar üzerinde derinlemesine düşünülebilirdi ve bunun için de kendine ait bir odaya ve yılda beş yüz sterline sahip olmak bu kadar önemliydi.”
İş bununla bitmiyordu elbette. Woolf’un düşüncesine göre iyi bir roman yazılabilmek için “o romanı yazmaya başlamadan önce onu yazmanın imkansız olması” gerekiyordu. Woolf, yazılması yazara kolay görünen romanların yazılmaya değmeyeceğini düşünüyordu.
~~~
Yazmanın cilveleri üzerine okumayı, acı bir gülümsemeye benzetiyorum. Yazmayı nasıl varoluşunuzun bir parçası haline getirdiğinizi, ancak bir türlü hakkıyla yazamadığınızı sezdirir bu tür okumalar. Bir yandan da ruhunuzu şahlandırır. Bir gün büyük bir yazar olacağınıza dair inancınızı bileyler. Rainer Maria Rilke’nin “Genç bir Şaire Mektuplar”**** kitabındaki satırları hatırlayalım:
“Mısralarınızın iyi olup olmadığını soruyorsunuz. Bunu bana soruyorsunuz. Benden önce de başkalarına sordunuz. Onları dergilere gönderiyorsunuz. Başka şiirlerle karşılaştırıyorsunuz. Yazı kurulları bu denemelerinizi beğenmeyince de canınız sıkılıyor. Peki öyleyse size yalvarırım, bütün bunlardan vazgeçin. Siz dışa bakıyorsunuz ve işte asıl bunu yapmamalısınız. Size hiç kimse öğüt veremez, hiç kimse de bir yardımda bulunamaz. Yalnız bir tek yol vardır: İçinize dönün. Size yazmanızı buyuran nedeni araştırıp ele geçirmeye bakınız. Yüreğinizin ta en dip köşesinde kök salıp salmadığını araştırınız bu nedenin. Yazmanız diyelim ki yasaklandı, ölür müydünüz o zaman ya da yaşar mıydınız eskisi gibi, bunu açıklayın kendinize. Özellikle şunu yapın; gecelerinizin en sessiz saatinde kendinize şu soruyu yöneltin: İlle de yazmam gerekiyor mu? Deşin içinizi, diplere inin, derinlerden bir yanıt ele geçirmeye çalışın. Ve bu yanıt onaylayıcı nitelik taşıyorsa, sorduğunuz sorunun karşısına ‘Evet yazmam gerekiyor’ gibi güçlü ve yalın bir yanıtla çıkabiliyorsanız, o zaman bu zorunluluğa gore kurun yaşamınızı; en sudan, en değersiz saatine varıncaya dek yaşamınızı bu içsel dürtünün simgesi ve kanıtı yapın.”
~~~
Tanpınar da Rilke’yle aynı görüşte. Murat Gülsoy’un bahsettiğim kitabını okuduğunuzda, son paragrafta Tanpınar’ın bir yazarın ne yazması gerektiğine dair şu sözlerini bulacaksınız: “Sen tek başına bir realitesin, bize bu realiteyi anlat. Yaşadığın saati, duyduğun günü, her gün içini parçalayan sızıları ve her akşam sana yaşamak aşkını veren ümitleri anlat. (…) Söyleyeceğin yalan bile bizim için kıymettir.”
Yazmaya dair okumayı sürdüreceğim. Bu konuda yazılmış, bana önerebileceğiniz başka kitaplar olursa seve seve alır okurum. Tavsiyelerinizi bekliyorum.
Yaprak Vardar
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…