İklim KriziManşet

[Yazı Dizisi] Isınmayı COP18 de durduramadı ~2

0

Bianca Jagger İnsan Hakları Vakfı’nın kurucusu ve Başkanı, Uluslararası Af Örgütü – ABD Yürütme Kurulu üyesi, Nikaragua doğumlu bir insan hakları ve barış aktivisti  Bianca Jagger‘ın COP18 hakkındaki izlenimlerini ve hayalkırıklığını anlattığı yazısını, Huffingtonpost Blog’da yayınlanmasının ardından, Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Betigül Onay‘ın çevirisiyle parçalar halinde sunuyoruz.

Yazı dizisinin dün yayınlanan ilk kısmını okumak için tıklayınız.

***

Sıcaklığı düşürün

COP18’de en büyük etkiyi yaratan rapor, “Sıcaklığı Düşürün: Neden 4C Daha Sıcak Bir Dünyadan Kaçınılmalı?” adlı çalışma oldu. Rapor, Dünya Bankası İklim Etkisi Araştırma ve İklim Analizi Potsdam Enstitüsü tarafından oluşturulmuş ve Kasım 2012’de yayınlanmıştı.

Rapor, müzakerecilerin, iş camiasının ve medyanın arasındaki muhabbeti geri dönülemez biçimde değiştirdi. İklim değişikliğine şüpheli bakanların bile bu bulguları önemsememesi zor. Yıllarca sadece hayal edilen bir tehdit olduktan sonra, sonunda iklim değişikliği toplantı odasına girdi.

Rapor, itibarlı bir sivil toplum kuruluşundan gelmiyor, Dünya Bankası’ndan, yani dünyadaki en güçlü çokuluslu finansal kurumların birinden geliyor. “Sıcaklığı Düşürün” Dünya Bankası’nın yeni lideri Dr. Jim Yong Kim’in kılavuzluğunda  Dünya Bankası’nda bir söylem değişikliğini gösteriyor. Tarihine bakıldığında, Banka’nın çevre politikasına kusursuz diyemeyiz. Bruce Rich, Çevresel Savunma Fonu’ndan deneyimli bir avukat, onları “yeryüzünü  morgage’lamak” ile suçlamıştı.

Rapor, endişe verici ve harekete geçmek için geciktiğimiz gerçekleri açıklıyor: “4oC dünyası şu ankinden o kadar farklı ki, bize, gelecekte adapte olmamız için gerekenleri algılama ve plan yapma yetimizi de aşan büyük belirsizlikler ve yeni riskler getiriyor… 4oC senaryoları yıkıcı.. Kıyı şehirlerine su baskınları; potansiyel olarak beslenme bozukluğunun artışına neden olacak yiyecek üretimi ile ilgili risklerde artış; bir çok kurak bölgenin daha da kuraklaşması, sulak bölgelerde su miktarının artışı; bir çok bölgede özellikle tropikal bölgelerde daha önce hiç yaşanmamış sıcak hava dalgaları; birçok bölgede şiddetli su kıtlığı; yüksek yoğunluklu tropik siklonların sıklığında artış; biyoçeşitliliğin, mercan kayalıkları da dahil olmak üzere, geri dönülmez biçimde yokoluşu…”

Daha 1896’da Svante Arrhenius adındaki İsveçli bir bilimadamı, eğer karbondioksit seviyeleri artmaya devam ederse, küresel sıcaklıkların da 21. yüzyılın sonunda yaklaşık 4 derece Celsius artacağını gözlemlemişti.

Bizim aynı sonuca varmamız neden yüzyıl sürdü?

“Sıcaklığı Düşürün” bir düstur. Dr. Jim Yong Kim, önsözde şöyle diyor: “Umut ediyorum ki, bu rapor bizi şok edip harekete geçirir”

Ne yazık ki, bu şok COP 18’de gereken eylemlerin hayata geçmesi için yeterli olmadı. Müzakere edilen konularla bilimin sıcaklığı 2 C’lik artışın altında tutulması için gerekli gördükleri arasında büyük bir uçurum vardı. Birleşmiş Milletler  Çevre Programı Salım Uçurumları Raporu’na göre, ülkeler salınımları azaltmak için verdikleri en iddialı sözleri yerine getirseler bile, atmosfer, güvenlik seviyesinin yukarısında olan sekiz gigaton (milyar ton, ed.) karbondioksit barındıracak.

COP18 Doha: “İklim Geçidi”

COP18, salım “uçurumları”, Kyoto dönemi “uçurumu” ve finans “uçurumu” ile yüzleşti. Müzakereciler mali ve iklim “yarlarının” ucuna kadar geldiler. “Zayıf ve tehlikeli biçimde aciz” sonuç dokümanı, “İklim Geçidi”, bu meselelerin çoğuna çözüm sunmayı başaramıyor.

Konferansın temelini oluşturan akışlar ve çalışma maddeleri, Dünya Bankası’nın raporunda tarif edilen kıyameti yaratacağı kesin olan 4 derece ısınmış dünyayı önlemek için gerekli önlemleri alarak, belirleyici olabilirdi. Doha’da çözülmesi gereken en acil konular şöyleydi:

  • 1 Ocak 2013’te başlayacak ve 8 yıl sürecek 2. Dönem Kyoto Protokolü Anlaşması. Kyoto yasal olarak bağlayıcı, uygulanabilir karbondioksit azalım anlaşması olmalıydı.
  • Gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere azaltım ve uyum için 100 milyar dolarlık Yeşil İklim Fonu’nu finanse etmesinin garantiye alınması.
  • Müzakerecilerin elde etmesi gereken en yalın, asgari şeyler bunlardı. Bunlar, gelişmekte olan dünyayı desteklemek ve yaklaşan iklim felaketini engellemek için alınması gereken önemli önlemlerdi. Sonuçlar gerçekten hayalkırıcıydı. Kyoto geçerli, ama zar zor.Yeşil İklim Fonu’nun üzerindeki yazı gülünç.

Uzun vadede, dünya liderlerinin şunları ele almaları gerekiyordu:

  • Geliştirilmiş Eylem için Durban Platformu’nda önerildiği gibi yeni, küresel anlaşma, 2015’te “hayata geçirilecek” ve 2020’de uygulanacak. Bu çok geç atılmış ve çok yetersiz bir adım olacak. Bizim küresel, kanunen bağlayıcı bir iklim anlaşmasına ihtiyacımız var. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) yönetici sekreteri Christiana Figueres’ten alıntı yaparsak: “Herkese uygulanabilir, eşit olarak kurumlara ayrılmış ve bilime cevap veren bir anlaşmaya…”
  • Sıcaklık artışını 2C’nin altında tutmak için somut önlemler içeren tarafsız ve güvenilir bir inceleme
  • Artan salım uçurumu

 

COP18 güven telkin etmedi. 2015’te hayata geçirilmesi için 2013 ve 2014’te tüm ülkeler için küresel iklim anlaşması kapsamında yeni bir çerçeve taslağı oluşturmak pek mümkün gözükmüyor. Yeni anlaşmanın detayları konusunda neredeyse hiçbir fikrimiz yok. Önümüzdeki engeller kaygı veriyor.

Kyoto Protokolü

31 Aralık 2012’de sona erecek olan Kyoto Protokolü’nün ikinci dönemi, 27’si Avrupa Birliği’nden olmak üzere 37 sanayileşmiş devlete yönelik bağlayıcı salım azaltma hedefleri – 1990 seviyeleriden yaklaşık %5 daha az sera gazı – belirledi. Fakat dünyada salınım oranları en yüksek iki ülkeye, Çin’e ve ABD’ye, 1. Dönem Kyoto ile hiçbir sınırlama getirilmedi. Çin, dünyanın en yüksek salımına sahip ülke, 2002’de Kyoto Protocol’ünü kabul etti fakat anlaşma müzakere edilirken gelişmekte olan ülke olarak değerlendirildiğinden, salımlarını azaltma zorunluluğu getirilmedi. Dünyanın en büyük salımına sahip ikinci ülkesi olan ABD ise Protokolü imzaladı fakat bu imzasını yasama organlarından geçirmedi, onaylamadı.

Mükemmellikten çok uzak olmasına rağmen, Kyoto hala, ülkelerin salımlarını azaltmalarını zorunlu kılan tek küresel araç.

Birinci dönem ile yeni küresel anlaşmanın arasında herhangi bir boşluk olmasını engellemek için acil olarak Ktoyo’nun ikinci döneminin 1 Ocak 2013’te başlaması ve 8 yıl sürerek 2020’de sonlanması gerekiyordu .

Kyoto geçerli ama zar zor… Başlangıçta da olan bazı tarafların imzasıyla ikinci dönem kabul edildi. Utanç verici bir biçimde Rusya, Japonya, Kanada ve Yeni Zelanda ikinci dönemde taahhütte bulunmayı kabul etmedi.The New Scientist, bu taraflar olmadığı takdirde, Kyoto’nun en fazla sembolik olacağını belirtiyor. Ölümcül derecede zayıflayınca, anlaşma sadece bir iyi niyet göstergesine indirgendi.

Christiana Figueres 7 Aralık’ta Katar saatine göre saat 1’i geçer geçmez, Kyoto’nun ikinci dönemini “büyük bir zafer” ilan etti.

Gerçekten büyük bir zafer miydi? Birinci dönemde mükemmellikten zaten çok uzak olan Kyoto, kendisinin gölgesi haline geldi. Boş bir vaat.

Yüksek hedefler belirlenmeli, tamamlanmalı ve daha fazla gecikmeden uygulamaya geçilmeliydi. Kyoto’nun ikinci dönemi için niceliksel olarak belirlenmiş salım sınırları ya da azaltım hedefleri (QELRO)  iddialı olmalıydı. Ama taahhütler ne yazık ki yeterli olmadı.

Kyoto 2’nin hedefleri, 1990 seviyelerinin yaklaşık olarak %18 daha aşağılarına denk geliyor. Komik derecede yetersiz; Hükümetlerarası İklilm Değişikliği Paneli (IPCC) bilim insanlarının talep ettiği seviyenin çok altında.

AB, Avustralya ve İsviçre Kyoto’nun ikinci dönemini, ya da bilinen adıyla “KP2”’yu, imzaladı. AB, 1990 seviyelerine kıyasla salımını %20 azaltacağı taahhütünde bulundu: salımlar şimdiden %-17.5’te. Bu taahhütler küresel salımın yaklaşık %15’ini oluşturuyor. Bariz olanı anlatma riskini göze alarak söyleyelim: Bu durum, yeterli olmaya yakın bile değil.

Yazar: Bianca Jagger

AB azaltım miktarlarını 2020’ye kadar %30’a kadar çıkarmayı teklif etti, ama diğer zengin ülkeler de taahhütte bulunursa… Bu teklifi değerlendiren çıkmadı henüz.

Hükümetler bu hedefleri 2014’te tekrar değerlendirme konusunda anlaştı. Müzakereciler yeni küresel 2015 anlaşmalarının Kyoto taahhütlerindeki boşlukları dolduracağını umut ediyor. Connie Hedegaard, “Eski sistem arasındaki köprüyü geçtik. Şimdi 2015’e, yeni rejime doğru yoldayız” dedi ve ekledi: “ Kesinlikle kolay bir yolculuk olmadı. Kesinlikle güzel bir yolculuk değildi. Kesinlikle hızlı bir yolculuk değildi. Ama köprüyü geçmeyi başardık.”

“Köprü”yü geçmekten daha fazlasını yapmamız gerekirdi. Bir köprü yıkıcı iklim değişikliğini önlemeyecek. Bir kez daha, müzakereciler, sorunu daha sonraki bir tarihte ele alınmak üzere rafa kaldırdılar.

Yarın: Yeşil İklim Fonu

 

Yeşil Gazete için çeviren: Betigül Onay

Editör: Durukan Dudu

(Huffingtonpost, Yeşil Gazete)

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.