Soru basitçe şöyle sorulabilir: Kamu yönetimlerinin bürokratik, hiyerarşik kurumsal yapılanması ile kamusal alandaki fikir ve sanat üretimi arasındaki ilişki nasıl olmalıdır? Neo-klasik kamu düzenlerinde bu soru bilerek ihmal edilir. Çünkü tasarlayıcı olan politikadır, sanatın, fikir üretiminin onun direktifleri ve denetimi olması gerekir.
AKP dönemi bunun örnekleri ile dolu: Sütlüce Kongre Merkezi, Taksim, İstanbul Kongre Merkezi, Yassıada, Kabataş Martı, Süleymaniye, Sulukule, Tarlabaşı, Fener-Balat, Ayvansaray, Tekfur Sarayı, Yenikapı Metro İstasyonu ve diğerleri, saymakla bitmez. Büyükşehir’in ve diğer kamu kuruluşlarının fikir ürünleri dediğimiz plan ve projeleri geliştirmek için bir yöntem arayışında olmadıkları görülüyor. Bu kültür ve sanat alanına da uzanıyor.
Büyükşehir Taksim, Haliç, şehir mobilyaları için yarışma süreçlerini başlatmış durumda. Yeni yarışmaların da açılacağından söz ediliyor. Büyükşehir’in yeni yönetimin geçmiştekinden farklı yöntemler uygulaması hiç şüphesiz önemli. Profesyonellerin, mimarların kamu süreçlerine katılmaları için yarışma yönteminin uygulanması önemli bir farklılık. Bu yeni deneyimin desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Kentsel tasarım projelerinin geliştirilmesi konusundaki bu deneyimin kapsayıcı olması, yerel kamu alanında önemli bir gelişmeye yol açabilir. Ancak yarışmaların arka planındaki problematiğin iyice tartışılması ve genişletilmesi gerekli. Kamusal alanda katılımcılık deneyimlerinin geliştirilmesi için bu ilk adım iyi tasarlanmalı.
Yasal çerçeve veya yasal olmasa bile, uygulanan yöntemler belli. Kamu yönetimleri, uygulamaları tanımlayan fikir üretimi alanını bağımlı bir işlev olarak gördükleri için, eldeki yasal çerçeve içinde en kolayı olan ihale ve protokol yöntemini tercih ettikleri görülüyor. Yönetimler plan, proje gibi fikir ürünlerini şu yöntemlerle elde edebiliyor:
Türkiye’de kamusal alanda sanat, mimarlık, fikir üretimi katılıma kapalı. Kamusal alandaki her türlü fikir üretimi patronaj altında. Bu nedenle entelektüel üretim, sanat, tasarım, mimarlık hayırseverlik kuruluşlarının ve büyük sermayenin koruması altına giriyor. Böylece seçkinlerin, küçük bir azınlığın uğraşıymış gibi algılanıyor. Sanki burada gizli bir anlaşma yapılmış gibi: Kitleler için basmakalıp sanat ve mimarlık ile seçkinlere hitap eden güncel sanat. Bu kurak ortamda, kültür ve sanat özel alana, hayırseverlik alanına sığınıyor, kamusal alandan dışlanıyor. Kitleler ile etkileşime giremiyor.
Buradaki paradoks, iki farklı üretim yapısının bir aynada olduğu gibi ters görünmesi. Zanaaat üretiminden kalan bir miras olan bilgi üretimi zenginlere, seçkinlere; şeyleştirici, militer temsil tekniklerin günümüzdeki uzantısı olan hazır yapımlar yoksullara kalıyor. Bu haksız bir paylaşım.
Bu tekelci koşullarda geriye otokratik bir kamu yapısı ve imtiyaz elde etmeye çalışan piyasa aktörleri kalıyor. Neo-liberal sistemin içinde imtiyazlı piyasa aktörlerinin finans sermayesine aracılık ederek, projeler geliştirdikleri ve karar vericileri ikna ettikleri, hatta erkin içine sızdıkları görülüyor. Bu durum yolsuzlukları, spekülatörleri teşvik ediyor, şehirlerin değerleri, kaynakları yağmalanıyor.
Görüldüğü gibi Türkiye’de kamusal alandaki fikir üretiminin bağımlı olması göründüğünden daha kapsamlı ve üzerinde çalışılması gereken yaşamsal bir konu.
Belki buradan başlanabilir. Bu kuruluşlarla işbirliği yapılabilir ve onların kamusal alandaki yaratıcı çalışmaların desteklemesi sağlanabilir. Bunun AB müktesabatı yönlendirici bir kılavuz olarak alınabilir. AB kentsel uygulamalarındaki koşullar ise şöyle:
Görüldüğü gibi katılım kademelerinin arkasında bilgi üretimi ile diğer hizmetlerin üretimi arasında mantıklı bir ilişki var. Önemli olan katılım, kamu ile fikir üretimi arasındaki ilişkileri düzenleyerek, demokratikleştirerek mevcut toplumsal koşulların iyileştirilebileceğini göstermek.
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…