Bu yazıyı bir toplantı için yolculuk yapmak üzere geldiğim havalimanından yazıyorum. Hani şu üçüncü diye yapılıp ikincisi yıkıldığı için üçüncülüğü boşa düşen havalimanından. Daha iyi hatırlayasınız diye biraz daha detay vermek gerekirse, hani kuş göç alanlarına inşa edilen ve kuşların eğitilerek göç yollarının değiştirilebileceği iddia edilen havaalanı! Hani şu İstanbul’un kuzeyindeki ormanlarının bağrına saplanan hançer olan, ama her köşesinde sürdürülebilirlik nişanesi olan geri dönüşüm kutuları olan yer…
Bu özelliklerinin yanında dikkat çeken başka özellikleri de var: Mesela tek kullanımlık yiyecek-içecek ekipmanları! Bardaklar, ıslak mendiller, tabaklar kompozit karton gıda kapları ve daha niceleri. Konumuz aslında bu havaalanı değil. Bu havaalanı da dâhil çöp üretimi ve üretilen bu çöplerin akıbeti. Neticede yılda 35 milyon ton ve belki de daha fazla bu şekilde çöp üretiyoruz ve bu çöpler için elle tutulur bir yönetim planı yok. En büyük belediye de dâhil olmak üzere belediyelerin çöplerle ilgilenen birimlerinin çöpe dair bildikleri tek şey onların yakılması ve onlardan enerji/yakıt vs. elde edilmesi. Başka bir yönetim planının doğru düzgün işletildiğine henüz şahit olamadık. Bazı pilot göstermelik uygulamalar sayılmazsa maalesef Türkiye’de belediyelerin çöp yönetim karnesi sıfır. Ancak hepsinin istekli olduğu ve hep çok yararlı ve kesin çözüm olarak sunduğu çöp yakma yaklaşımı konusundaki isteklilikleri takdire şayan. Ayrıca bu çöp yakma meselesinde ortaya çıkacak külün ya da meydana gelecek baca gazı emisyonlarının ve bunların filtrelenmesi durumunda tutulacak zehirli gazların ne olacağı konusunda herhangi bir detay yok.
Yani “şu kadar haneye elektrik verilecek” şeklinde yapılan reklamlar kadar buna dair detayları göremiyoruz. Bu işi örneğin yıllardır yapan çöp yakma tesislerinin de etkilerinin raporlanmasına dair şeffaf ve kolay erişilebilir bir sistem söz konusu değil. Bu sadece bizim için geçerli olan bir durum da değil üstelik. Çöpünü uzun zamandır yakan ülkelerde de benzer bir sorun var. Yani o romantik bir dille anlatılan “çöpü biten ülkeler” hikayeleri ya da hakkında video çekilen, çöp sorununu çözmüş Singapur vb. ülkeler için de geçerli bu durum.
Zero Waste Europe tarafından geçtiğimiz hafta yayınlanan bir rapor çöp yakma işinin halının altına süpürülen kısmı olan zehirli küller meselesini işliyor. AB üye devletlerinin çöp yakma meselesine mercek tutan bu rapor hem belediye atıklarının akıbetine hem de bunların yakıldığında ortaya çıkan küllerin akıbetine değiniyor. İlginç bir tespitle başlayan rapora göre AB ülkelerinin oldukça düşük gösterdikleri çöp depolama alanı hacmine yakılan çöplerden oluşan küller dâhil değil. Çünkü yakıldıktan sonra ortaya çıkan küller, eski tuz ve kömür madenlerine gömüldüğü halde bunlar “depolamaya giden çöp” olarak değerlendirilmiyor. Bir nevi katakulli. Üstelik bunlara dair de doğru düzgün bir rapor söz konusu değil. Tıpkı çöp ithal eden geri dönüşümcülerin gelen çöplerin dönüşümü sırasında ortaya çıkan devasa süreç kalıntılarını hesaba katmamaları gibi. Ona başka bir isim verdikleri için olması gerektiği gibi muamele görmesinin de önüne geçilmiş olunuyor.
Daha açık bir ifadeyle, AB’ye üye 27 ülkede yakılan belediye çöpünün çoğunluğu bertaraf edilmek yerine “geri kazandırılıyor” şeklinde sınıflandırıldığı için (toplam 61.4 milyon tonun 60.4 milyon tonu veya %98’i), belediye atıklarının yakılmasından elde edilen kalıntıların gerçekte ne kadarının çöp sahasına atıldığına dair net bir şekilde raporlanma yapılmıyor. Yani bizdeki çöp yakma yatırımlarına örnek olarak sunulan AB pratikleri de aslında ciddi anlamda problemli. Bu problemi gören Zero Waste Europe’un elde edebildiği raporlardan derlediği sonuçlara göre İstanbul başta olmak üzere birçok büyükşehir belediyesinin kutlamalarla duyurduğu çöp yakma işinde örnek olarak gösterdiği AB ülkelerinde durum aşağıdaki şekilde:
Buradan Türkiye’ye dönecek olursak ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Öncelikle baca filtreleme konusunda sicili bir hayli bozuk bir ülke olduğumuz için var olan çöp yakma tesislerinin birer zehirli gaz üretim merkezi olduğu/olacağı bir durum söz konusu. Ortaya çıkan külün büyük bir kısmı çöpün kalitesizliği de hesaba katıldığında doğrudan gömülecek. Nereye peki? Kazdağları’ndaki, Kuzey Ormanları’ndaki ya da diğer bölgelerdeki maden sahalarına. Yani altın çıkartılan Kazdağları’nın maden çukurlarına büyükşehirlerin çöplerinin külleri gömülecek.
Çöp yakma bir atık idare sistemi olarak görülebilir ancak uzun vadede içinden çıkılamaz başka problemlerin de habercisidir. Daha önce de söyledik. Kompost yaparak, çöp yakma için harcanan bütçelere nazaran çok daha düşük bütçelerle çok daha az çöp yakabilir; benzer şekilde tek kullanımlık plastiklerin üretimini yasaklayarak önemli miktarda çöpün üretilmesini engelleyebiliriz. Bunlara yönelmek yerine devasa çöp yakma tesisi yatırımları yapıldığında ortaya AB ülkelerindeki durumlardan daha vahim durumlar çıkacak.
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…