Ankara Doğal Besin ve Bilinçli Beslenme Grubu (DBB) üyesi Ayşegül Çerçi’nin iki bölüm halinde kaleme aldığı yazısının ilk bölümünü sunuyoruz
* * *
“Gıda ve tarım aynı şeyin ön ve arka yüzleridir. Gün gibi açıktır ki eğer doğal tarım uygulanmazsa, halka doğal gıda sunulamaz . Ama eğer doğal beslenme kabul görmezse, çiftçi ne yetiştireceğini şaşırır. “Doğru Gıda, Doğru Eylem, Doğru Farkındalık” bu üçü birbirinden ayrılamaz. Eğer biri eksikse, hiç biri gerçekleştirilemez. Eğer biri gerçekleşirse hepsi gerçekleşir”(Masanabu FUKUOKA, “Ekin Sapı Devrimi”, 2012:152).
Küreselleşme, Aile Çiftçiliği ve Topluluk Destekli Tarım
Son yüzyılda tanık olduğumuz “kalkınma” süreci ve yakın tarihte hızlanan küreselleşme olgusu insanların, yiyeceklerinin yetiştirildiği toprakla ve üreticileriyle bağlantısını kopartarak gıda üretimini fabrika benzeri tarımsal işletmelere kaydırmış, aile çiftçiliğini yok olma tehdidi ile karşı karşıya bırakmıştır (Henderson,E. 2010).
Oysa gıda güvenliğinin ayrılmaz bir parçası niteliğindeki aile çiftçiliğinin sosyo-ekonomik, çevresel ve kültürel açıdan önemi büyüktür ve yerel ekonomilerin desteklenmesinden biyoçeşitliliğin korunmasına uzanan geniş bir yelpazede hayati işlevleri bulunmaktadır (Donat,İ.BloombergHt, 13-05-2014). Öte yandan Birleşmiş Milletler, açlık ve yoksullukla mücadele ve doğal kaynakların korunması açısından öneminin vurgulanması amacıyla 2014’ü Aile Çiftçiliği yılı ilan ederek, küçük çiftlik sahiplerinin dünya yiyeceğinin %70’ini üretmelerine rağmen, dünyada açlık çeken %50’yi oluşturmasına dikkat çekmektedir (http://www.bugday.org/portal/haber_detay.php?hid=6733 ) .
Küreselleşmenin, etkili olduğu diğer alanlarda olduğu gibi, tarımsal üretimi tektipleştirici ve büyük işletmeler lehine dönüştürücü etkilerine karşı gelişen hareketlerden bir tanesi de topluluk destekli tarım uygulamalarıdır. Günümüzde pek çok ükede doğal ve yerel gıdayı üreten küçük çiftçiler ile bu gıdayı talep eden tüketiciler ve ülkelerinde uygulanan tarım ve gıda politikaları konusunda endişe eden tüm kesimler bir araya gelerek alternatif bir ekonomik yaklaşımla yerel dayanışma ortaklıkları kurmaktadır. Yoğun haşere ilacı, kimyasal gübre kullanımı ve monokültür üretim özellikleri öne çıkan endüstriyel gıda üretimine alternatif, ekolojik (doğal ve organik yöntemlerin tamamını kapsayacak şekilde) üretim yöntemlerini destekleyen bu türden gıda topluluklarının oluşumu ve yaygınlaşması ilgili taraflara sağladığı pek çok faydanın yanısıra küçük aile çiftçiliğinin varlığını sürdürebilmesi için de çok önemlidir.
Topluluk Destekli Tarımın Temel Özellikleri
Doğal ve yerel gıda üreten küçük çiftçi/çiftçiler ile bir grup tüketicinin değişik modellerde kurduğu ortaklık, tüketicilere sağlıklı, doğal, taze ve mevsime uygun gerçek gıdaya aracısız erişim imkanı sağlarken, üreticilere de tarımsal üretimin içerdiği riskleri tüketicilerle paylaşma ve ürünlerini adil bir fiyattan satabilme imkanı yaratmaktadır. Bu sistemde tüketici kendisine sunulan ürünü satın almanın ötesine geçip türetici ya da eş-üretici işlevini üstlenmekte, üretim sürecinde sorumluluk almakta ve üreticiyle işbirliğine gitmektedir.
Topluluk destekli tarıma konu olan ürünler arasında en yaygın olanı sebzeler olmakla birlikte mevsime uygun olarak meyveler, tahıllar, yumurta, süt ve et ürünleri de sıklıkla değişime konu olmaktadır. Genellikle yaşadıkları kent yakınında tarımsal üretim yapan küçük çiftçi ile anlaşan bir grup tüketici, grubun büyüklüğü değişmekle birlikte genellikle 30-50 arasında, ön ödeme ya da düzenli ödemeler yapmakta, karşılığında ise sezon boyunca bir hafta ya da daha uzun aralıklarla çiftçinin hazırladığı sebze-meyve-süt vb. kutularından teslim almaktadır.Üreticinin kendisi ya da grubun çekirdek üyeleri grubu haftalık ya da iki haftalık kısa bültenlerle bilgilendirmekte, çiftlikten haberleri toplulukla paylaşmaktadır. Bültenlere genellikle o haftanın yiyeceklerinden yapılabilecek yemek tarifleri de eklenmektedir. Dağıtım şekli, kutuların ürün içeriği, tüketicilerin katkısının yalnızca para mı yoksa işgücü katkısı ile birlikte mi olacağı, bir üretici mi yoksa birden fazla üreticinin sisteme dahil olacağı gibi konular tamamen topluluğun tercihlerine ve koşullarına bağlı olarak belirlenmektedir.
Ancak topluluk destekli tarım modelini öteki modellerden ayıran en önemli özellik; doğası gereği riskli bir iş alanı olan ve geleneksel olarak tamamen üreticiler tarafından üstlenilen tarımsal üretim risklerinin tüketicilerle paylaşılması ve topluluğun iyi hasatla birlikte kötü hasatı da hep birlikte kabullenmesidir. Diğer önemli bir özellik ise dayanışma kültürünün varlığıdır. Yeterli gelir seviyesine sahip olmayan topluluk üyelerinin katılımı, armağan ekonomisi ya da işgücü katkısı karşılığında indirimler şeklinde mutlaka sağlanmaktadır.
Avrupa’da faaliyet gösteren topuluk destekli tarım uygulamalarının deneyimlerinin paylaşıldığı kılavuzda (European Handbook on Community Support Agriculture Sharing Experiences, 2013, http://future-farmers.net/2013/10/04/european-handbook-on-community-supported-agriculture-csa-is-out-and-available-for-free-download/) topluluk destekli tarımın üreticilerin ve toplulukların sosyal, tarihsel ve tarımsal koşulları, ihtiyaçları ve örgütlenme kapasiteleri doğrultusunda pek çok değişik şekilde uygulanabildiği ancak aşağıda sayılan dört temel unsurun belirleyici olduğu belirtilmektedir.
Dayanışma,
o Sağlıklı tarımsal üretimin risklerini ve faydalarını paylaşılmasını (mevsimlerin ritmine uygun, çevreye, doğal ve kültürel mirasa ve insan sağlığına saygılı üretim)
o Çiftçilerin ve ailelerinin üretimlerini sürdürmelerine ve insan onuruna yakışan şekilde yaşamalarını sağlayacak adil bir fiyattan ön ödeme yapılmasını, kapsamaktadır.
Topluluk destekli tarımın yerel topluluğa yararları nelerdir?
Topluluk destekli tarımın çiftçilere faydaları nelerdir?
Yazının ikinci bölümünde dünyada öne çıkan topluluk destekli tarım uygulamaları ile ülkemizdeki örneklerden bahsedeceğim. Şimdilik dünyada, özellikle gelişmiş ülkelerde, yaygın olarak kullanılan bu yöntemin ülkemizdeki örneklerinin oldukça başarılı ancak az sayıda olduğunu belirtmekle yetineyim.
Bununla birlikte, ülkemizde de organik tarımın gelişmesine ve tüketicilerin bilinçlenmesine paralel olarak topluluk destekli tarım gruplarının sayısının da artması beklenmektedir. Bu yılın Ekim ayında Buğday Derneği’nin ev sahipliğinde İstanbul’da yapılacak IFOAM Dünya Organik Kongresinin ön konferanslarından bir tanesi “Gıda Toplulukları Kurmak” başlığı altında bu konuya ayrılmıştır (http://www.owc2014.org/?lang=en&page=pre_conferences).
Üreticiler açısından tüketicilerin taahhütlerine bağlı kaldıklarını gördüğü, ihtiyacı olan yardım ve desteği sağlayabildiği, ürünleri için adil bir fiyat alabildiği; tüketicilerin ise gıdasını üreten çiftçiyi yakından tanıyabileceği, üretim sürecinin bir parçası olabileceği ve böyle yerel bir topluluk içerisinde kurabileceği insani ilişkilerin bütünü düşünüldüğünde üreticiler ile tüketiciler arasında karşılıklı bir güven ortamının oluşması ve bu dostluk ve işbirliğinin hayatın başka alanlarına da yayılarak gelişmesi çok mümkündür. Fukuokanın önerdiği gibi “Doğru Gıda, Doğru Eylem, Doğru Farkındalık” bu üçünü biraraya getirmeye çalışmalıyız. Yeterki karşılıklı iyi niyet ve açık yüreklilikle birbirimize güvenmeyi seçelim ve bunu hayata geçirelim. Nihayetinde yaşamak, bir ortak hareket etme çabası değil midir?
**Topluluk Destekli Tarım Uygulamaları yazı dizisinin ikinci ve son bölümünü 30 Temmuz 2014 Çarşamba günü Yeşil Gazete’de okuyabilirsiniz
Ayşegül Çerçi
Yazar Ayşegül ÇERÇİ hakkında: Kalkınma finansmanı alanında projeler, büyük şirketler, krediler ve faizler arasında çalışırken yolum uzun zaman önce yarım bıraktığım Hacettepe Üniversitesi-İşletme Bölümündeki Turizm İşletmeciliği Yüksek Lisans programına düştü. Tezim için Yavaş Şehir Seferihisar’ın destinasyon imajını çalışırken Cittaslow ve Slow Food ile tanıştım. Kentsel boyutuyla cittaslow, iyi-temiz ve adil gıda felsefesiyle Slow Food kalkınmaya, yaşama, gıdaya ve politikaya ilişkin yeni bir bakış açısı kazandırdı. Sonrasında Ankara Doğal Besin ve Bilinçli Beslenme Grubu (DBB), Buğday’ın öncülüğündeki tohum takas şenlikleri ve bütün resmi doğru çerçeveye yerleştirmemi sağlayan Yeşil Politika Okulu-2014 ile yeniden öğrenmeye devam ediyorum. Bilgi paylaşıldıkça çoğalır ilkesinden hareketle, sözcükler yerine sayılarla çalışmaya alışmış olsam da öğrendiklerimi sizlerle paylaşmayı deneyeceğim, ufuk açıcı olması dileğiyle..
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…