SUYUN TİCARİLEŞTİRİLMESİNİN SONUÇLARI
Erhan İçöz
Yukarıdan beri anlatılanlar, suyumuza göz dikildiğini açıkça göstermekte. Bu güne dek kısmen özelleşmiş, metalaşmış olan su, giderek tümüyle bir “mal” haline dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Dünya su devi şirketler, Dünya Su Forumlarının baş katılımcılarıdır. Neden? İnsanları çok mu seviyorlar. Halka ücretsiz hizmet mi etmek istiyorlar. Kapitalizmin mantığı, daha fazla kar olduğuna göre, özelleşecek suları, daha ucuza mı satacaklar. Yoksa, ipotek edilen tarlaların çok ucuza kapatılması ile, endüstriyel tarımın altyapısının da oluşturulmasına mı çalışılıyor. Şimdiden, ülkemizde binlerce dönümlük çiftlikler kurulmakta. Ödeme güçlüğü içerisindeki çiftçilerin elinden tarlaları birer birer alınarak dev çiftlikler oluşturulmaktadır. Yani, ortada sadece suyun özelleştirilmesi değil, aynı zamanda tarımsal üretimin de tekellerin eline geçme oyunu var. Sulama suyuna sayaçlar takılmaya başlandı. Yani çiftçi, sulamada kullanacağı suya peşin ödeme yapacak. Su satın almazsa verimi düşecek, güç durumda kalacak. Parası yoksa, bankalar ne güne duruyor, alırsın krediyi, sularsın tarlanı. Su satın alıp da ödeyemezse, ipotek ettiği tarlası, bankanın eline dolayısıyla da tekellere geçer. Oyun bu kadar açık oynanıyor.
Kentlerdeki durum ise daha farklı bir yönde gelişiyor. Su tekellerinin ve dolayısıyla DSF nun öngörüsüne göre, aşırı büyüyen kentler, susuzluk baskısı altında. Yerel yönetimler, oy kaygısı ile suyu ucuza vermek durumunda kalıyor. Bu da su hizmetlerinin aksaması demektir. Çözüm olarak da tabii özelleştirme öneriliyor. Devlet yerine özel sektör suyu sağlayacak, suyu satabilmek için de temiz ve bol su sağlamak zorunda olacak. İddia bu. Ya fiyat ne olacak. Maliyetlerdeki artışlar bahane edilerek su fiyatları arttırılacaktır. Zaten gerekçelerinde de ucuz su verildiği için hizmetin aksadığı savı var. susuz yaşanamayacağına göre, kentliler özel sektörün insafına kalacak.
NE YAPMALI
Suyun metalaşmasına karşı mücadeleler yukarıda saydığımız nedenlerden ötürü:
a) kamusal su talebini savunmamalıdır, çünkü bugün suyun metalaşmasında en fazla başvurulan yöntem kamu-özel işbirliğidir.
b) su kaynaklarının mülkiyetinin devlette kalması da savunulacak bir durum değildir, çünkü bu yönde stratejiler geliştirilmektedir
c) su kaynaklarının mülkiyeti devlette kalsa ve hatta devlet, suyu kamu malı gibi veriyor olsa bile sorun devam ediyor olacaktır. Çünkü su kıtlığı yalnızca bir retorik değil bir gerçektir. Ve suyun en yoğun tüketildiği alanlar evsel kullanım değil kapitalist sanayi ve tarım üretimidir. Dolayısıyla su kamusal olarak verilse bile sanayi ve tarımın kar amaçlı su tüketimi artarak devam edecektir, çünkü kapitalist isletmeler de suyu kamusal bir mal olarak almaya devam edecektir.
d) sonuç olarak suyun metalaşmasına karşı mücadeleler mutlaka anti-kapitalist bir perspektiften yürütülmesi gerekir ve suyun sadece kullanım değerlerinin üretimine ve evsel kullanıma tahsisi savunulmalıdır. Bu talep, kapitalizmi aşan bir taleptir, çünkü kapitalizmde kullanım değerleri değil değişim değerleri üretilir.
Toplum olarak suyumuza, yaşamımıza sahip çıkmak zorundayız. Bunun yolu, suyun ticari bir mal olmasını önleyecek örgütlenmelerden geçer. Anayasanın, uluslar arası sözleşmelerin, Helsinki Yurttaşlar Sözleşmesinin ve nihayet sivil itaatsizliğin tüm yollarını, meşruiyet sınırlarında kullanmak zorundayız.
Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu (STHP), yayınladığı bildirge ile suyun ticarileşmesine neden karşı olduklarını kamuoyuna aşağıdaki şekilde duyurmuştur. Kamuoyunu, bu mücadeleye davet ediyoruz.
Uzun dönemde:
Ortak görüşlerimizin yaşama geçmesi konusundaki kararlılığımız “Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu”nun programlı örgütlü mücadelesine güç verecektir.
Bizler hiçbir ekonomik değerin insanın kültürel ve tarihi geçmişinden, doğal dengenin ve canlı yaşamın en küçük parçasından daha değerli olamayacağını düşünmekteyiz.
Su yaşamın kendisidir. Suyun ticarileştirilmesi sadece insanlar için değil tüm doğa ve diğer canlılar için de kabul edilemez.
Suyun kendisini kullanım değeri olarak talep etmek ve suyun sadece kullanım değerlerinin üretiminde kullanılabileceğini savunuyoruz.
Bilim ve teknolojideki gelişmelerin insanlık yararına kullanıldığı, sömürüsüz ve özgür bir dünya talebimizi ete kemiğe büründürüyoruz.
Kısaca, Toprağımızın, ekmeğimizin, emeğimizin ve SUYUMUZUN kullanım değerine sahip çıkıyoruz bunun anlamı bütün üretimin yalnızca toplum yararına odaklanması demektir
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…