Demokrasimizi Cumhuriyet tarihimizin en “ileri” düzeyine çıkardığımız son 10 yılda, Türkiye’de 6.000’e yakın kadın cinayete kurban gitti. Yatıyoruz, kalkıyoruz, işe gidiyoruz… Bu arada geçen 15 saatte bir kadın daha, Türkiye’nin bir köşesinde bir “er kişinin” maktulü olarak kayıtlara geçiyor. Çoğu metazori kocalar ve sevgililerce ya da mütecavizlerce kurban ediliyor bu kadınlar… Kimlik numaraları “adli vaka” notuyla kayıttan düşülen resmi ölüler onlar artık… Ölü kadınlar… Ama o cinayetlerden önce de ölü değiller miydi? Hayatlarına “yaşam” katabilecekleri ne sunmuştu ki toplum – yani bizler – onlara?
Demokrasimizi Cumhuriyet tarihimizin en “ileri” düzeyine çıkardığımız son 10 yılda, Türkiye’nin nüfusu sadece yüzde 12 artarken kadına karşı şiddet yüzde 1.400 arttı. Resmi verilere göre, kadına yönelik şiddet nüfus artışından 110 kat daha hızlı şekilde yaygınlaşıyor, alenileşiyor, normalleşiyor. Bu toplum bir vücut olsaydı bu hızlı çoğalan bir virüs karşısında o bedene 6 ay bile ömür biçilemezdi muhtemelen… Kimileri, kadının ifade hürriyetini daha fazla kullandığı için resmi kayıtlarda artış olduğu tezini savunuyor. Bunun kısmen doğruluk payı olduğu kesin. Ancak, 15 katlık bir artışın salt bu nedenle olabilmesi için gerekecek ve kadınları haklarını arayacak cürete teşvik edecek, ne yaptık ki son 10 yılda? Kusura bakmayın… Bunun altında başka bir çapanoğlu var…
Demokrasimizi Cumhuriyet tarihimizin en “ileri” düzeyine çıkardığımız son 10 yılın sonunda, Türkiye’de artık her iki kadından biri şiddete maruz kalıyor. Tercüme edelim: 20 MİLYON kadından bahsediyoruz… 1 Romanya veya 2 kere İsveç’in tüm nüfusundan bahsediyoruz…
Sayılar… Sayıları, hiç değilse bir kısmımızın ilgisini belki çeker diye umut ettiğimizden kullanıyoruz. Yoksa nicelikler “milyonları” anlatsa da asıl çarpıcı olan “bir”leri anlatmıyorlar… Bireyleri… Kadınları…
Bu noktada yine devreye kadınlar giriyor. “Cihangir Sahne Oyuncuları” bu istatistiksel detaylarda kaybolmuş “ölü” kadınların hikâyelerini aktarıyor bize… Çünkü “YETER!” demek istiyorlar… Artık, Yeter!
Sebahat Demirtaş ve Engin Yüksel tarafından kaleme alınmış orijinal metin, projeyi geliştiren Demet Engin başta olmak üzere, Gamze İlkılınç, Seyhan Çiftçi, Gül Ersürmeli Yılmaz ve Eylül Kübra Uzun’dan oluşan Cihangir Sahne Oyuncuları ve rejisör Jale Karabekir ile birlikte yorumlanarak “belgesel tiyatro” olarak sınıflandırabileceğimiz bir vasfa bürünmüş. Ancak doğası gereği sarsıcı olmaya aday bu metin, zekice bir reji ile dengelenerek seyirciye şiddeti değil farkındalığı geçiriyor. Toplu bir katarsis (iç boşaltma, arınma) değil bir bilinçlenme çağrısı ulaştırıyor. İşlevsel ve eylemci bir etkiyi, politik bir kışkırtmadan kaçınarak üretiyor.
Oyun, yüze yakın kadının gerçeklere dayanan trajedilerini beş kadın oyuncunun kısa süreli performansı içinde sunuyor. Her biri ayrı ayrı tiyatro eğitim ve geçmişlerine sahip olmalarına karşın beş oyuncunun dördü, inşaat mühendisliği, biyoloji, işletme ve edebiyat gibi farklı branşlarda da eğitim almışlar, kariyerlerini ilerletmişler. Bu açıdan bakıldığında kadının “Yeter!” sesi olmaya duydukları isteğin yanı sıra, farklı disiplinlerle tiyatroyu beraber yaşatabilmenin zorluğundan geçmiş insanlar olarak, ortak hedef ve arzulara sahip uyumlu bir ekip olmalarına yardımcı olmuşa benziyor. Bu uyum devam eden temsillerle, oyunculuk performansının daha da yukarıya çıkacağına işaret ediyor.
Bilgi ve duygunun dengeli seviyede sunulduğu bu oyunu izlemenizi önerir, kocası “rüyasında” onu aldattığını gördüğü içini öldürülen kadınların olmadığı adil ve temiz bir Türkiye dilerim…
http://www.mybilet.com/event/15910/yeter/
Manzum S.