COP28İklim KriziManşet

Pencere daralıyor: COP28, iklim konusunda rota değişikliği sağlamalı

0

Yazan: Fiona Harvey

Yeşil Gazete için çeviren: Pınar Güzel

*

Önümüzdeki beş yıl içinde, dünya muhtemelen küresel ortalama yüzey sıcaklığının sanayi öncesi seviyelerin 1,5°C üzerine çıktığı en az bir yıl deneyimleyecek. Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) bu ayın başındaki iklim tahmininde, kesin tahmini buydu.

Bilim insanları, 1,5°C‘nin üzerine çıkmanın küresel iklim sistemi üzerinde potansiyel olarak, Grönland ve Batı Antarktika buz tabakalarının çökmesi, permafrostun aniden erimesi, yükselen deniz seviyeleri ve beyazlaşan mercan resifleri de dahil olmak üzere, geri döndürülemez etkilere yol açabileceği konusunda uyarıyor. Bu nedenlerle 1,5°C sınırı, ülkeleri küresel sıcaklık artışlarını “2°C’nin oldukça altında” tutmaya ve 1,5°C hedefi için “çaba sarfetmeye” zorlayan 2015 Paris İklim Anlaşması’nın merkezinde yer alıyor.

1,5°C eşiğini bir veya hatta iki yılda aşmak, Paris Anlaşması’nı geçersiz kılmak için yeterli olmayacak. Böyle bir yargıya varılabilmesi için artışın birkaç yıl veya daha uzun süre devam etmesi gerekirdi ve WMO, sıcaklıkların tekrar hafifçe düşmesinin hala mümkün olduğunu söylüyor. Ancak bu, küresel iklim aktivizmine büyük bir darbe ve telafisi mümkün olmayan zararın eşiğine ne kadar yakın olduğumuzun korkunç bir hatırlatıcısı.

Ortak eylemle iklimin gidişatını değiştirmek hâlâ mümkün ve hükümetler, yıllık BM iklim müzakerelerinin en sonuncusu olan COP28‘de altı ay içinde bunu yapma fırsatına sahip olacak. Bu yıl önemli bir dönüm noktası olacak: 2015’ten bu yana ülkelerin Paris’te verdikleri emisyon azaltma taahhütleriyle ilgili ne durumda olduklarına dair ilk değerlendirme, “küresel envanter” olarak bilinen bir süreç.

Envanterin ana hatlarıyla ne söyleyeceğini -1,5°C içinde kalmak ve Paris hedeflerini karşılamak için gereken emisyon kesintilerini yapma yolundan oldukça sapmış durumda olduğumuzu- zaten biliyor olsak da iyimserler başarısızlıklarımızı ayrıntılı olarak ortaya koymanın, alınması gereken aksiyon için teşvik edici olabileceğine inanıyor. Birleşik Krallık Muhafazakâr Milletvekili ve 2021’de Glasgow‘daki Cop26 görüşmelerine liderlik eden eski bakan Alok Sharma, yapılması gerekenin açık olduğunu söylüyor.

“Cop28, güçlendirilmiş emisyon azaltma hedefleri ve 2025 yılına kadar küresel emisyonları zirveye çıkarma taahhüdü ortaya koymalıdır” diyen Sharma’ya göre;  “Temiz enerji devrimini hızlandıracak bir plan ve fosil yakıtları aşamalı olarak ortadan kaldırma taahhüdü [olmalı]. Ve gelişmekte olan ulusların ekonomilerini karbondan arındırmalarını desteklemek için hem kamu finansmanının hem de özel finanmanın nasıl ölçeklendirileceğine dair -milyarlardan trilyonlara geçen- anlamlı bir anlaşma.”

E3G düşünce kuruluşundan Tom Evans, bu çalışmanın inatçı ülkeleri daha fazla çaba göstermeye itmek için bir kaldıraç görevi gördüğü kanısında: “Küresel envanter bize yeni bir şey söylemeyecek – [emisyon kesintilerinde] ihtiyaç duyulan ile gerçek arasındaki büyük uçurum hakkında elimizde yeterince kanıt var – ancak küresel envanter Paris Anlaşması kapsamında zorunlu kılınmıştır, bu nedenle taraflar daha fazla hırsla karşılık vermek zorundadır.”

Teori bu. Ancak Cop’ların en iyimser destekçisi bile, COP28 karşısında parlak umutlarının tükendiğini görebilir.

Son BM iklim zirvesi olan Cop27, geçen kasım ayında Mısır’da bir miktar sevinç ve büyük bir hüsranla sona erdi: Katlandıkları aşırı hava koşullarının yarattığı tahribatın karşılığını ödemesi için zengin dünyadan bir “kayıp ve zarar” fonu şeklinde iklim adaleti talep eden gelişmekte olan ülkeler için bir zafer ve çok az ülkenin sera gazı emisyonlarını azaltmak için somut planlar ortaya koymasından ve bunun yerine fosil yakıtların geleceği hakkında kaçamak yanıtlar vermenin ve konuyu ertelemenin tercih edilmesinden duyulan hayal kırıklığı.

Nantong, Çin’de kömürle çalışan bir enerji santrali. İklim durumu Cop27’den bu yana iyileşmedi, emisyonlar artmaya devam ediyor. Fotoğraf: AP

Sharma, COP27’nin kapanış dakikalarında, dünyanın bu başarısızlık için yüksek bir bedel ödeyeceği konusunda sert bir uyarıda bulundu ve diğer ülkeler onunla hem fikir olduklarını ifade etti. Bazı ülkelerin anlaşmayı yavaşlatmak, ilerlemeyi geri almak ve taahhütleri sulandırmak istiyor gibi görünmelerine öfkeliydiler. 80’den fazla ülkenin desteğiyle, fosil yakıtları aşamalı olarak ortadan kaldırma kararı iptal edildi ve nihai metin, 1,5°C hedefine ulaşılması konusunda yalnızca zayıf bir dil içeriyordu.

O zamandan beri durumda bir gelişme olmadı. Uluslar, Ukrayna savaşı konusunda hâlâ anlaşmazlık halinde, Batı ile Çin arasındaki jeopolitik gerilimler yüksek ve enflasyon ve ekonomik sıkıntılar hem zengin hem de borca ​​batmış fakir ülkeleri etkiliyor. Bu esnada, emisyonlar artmaya devam ediyor.

Bu kadar vahim koşullar altında herhangi bir Cop zirvesi zorlayıcı olacaktır. Cop28 için ek bir zorluk daha var: Önde gelen bir petrol ve gaz üreticisi olan Birleşik Arap Emirlikleri‘nin ev sahipliğinde Dubai’de gerçekleşecek. Ve zirveye başkanlık etmesi için seçilen yetkili – Sultan Al Jaber – ülkenin ulusal petrol şirketi olan ve üretim kapasitesini büyük ölçüde artırmayı planlayan Adnoc‘un genel müdürü.

Bu seçim karşısında gelişmiş bir ülkeden bir diplomat, “Daha kötüsü olamaz” demişti. Bir diğeri ise “Bu inanılmaz bir şey”.

Jaber’in ocak ayındaki ataması, dünyanın dört bir yanındaki iklim aktivistleri ve uzmanlar tarafından da güvensizlik ve dehşetle karşılandı. Londra Imperial College‘daki Grantham Enstitüsü‘nde iklim konusunda kıdemli öğretim görevlisi olan Friederike Otto, “Cop28’i nasıl başarılı kılabileceğim sorulsaydı, bunu organize etmek için bir fosil yakıt şirketinin genel müdürünü başına geçirmezdim,” dedi ve ekledi: “Fosil yakıt şirketlerinden lobicileri davet etmezdim. Fosil yakıtların küresel enerji arzından bir an önce uzaklaştırılması için her şeyi yapmaya çalışırdım.”

Sultan Ahmed Al Jaber’in COP28 başkanlığına atanması iklim savunucuları tarafından güvensizlik ve dehşetle karşılandı. Fotoğraf: John MacDougall/AP

Jaber, atanmasından bu yana daha fazla tartışmaya yol açtı. İnsan hakları savunucularının öfkesine yol açacak şekilde, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad‘ı zirveye davet etti. Ayrıca, Boris Johnson‘a danışmanlık yaparken yenilenebilir enerji planlarının bozulmasına yardımcı olan ve Liz Truss‘un fosil yakıtlara olan hevesini körükleyen eski bir Downing Street görevlisi, David Canzini‘yi de işe aldı.

Başkanlık bünyesinde iç karışıklığa dair fısıltılar da var: Zirvenin çeşitli yönleri üzerinde çalışan veya çalışmayı umut eden en az üç halkla ilişkiler şirketinin sözleşmeleri feshedildi ve biri kişisel sebeplerden dolayı olmak üzere, en az iki üst düzey yetkili, yakın zamanda görevden ayrıldı.

Jaber’e en çok zarar veren ise Paris Anlaşması’nın mimarlarından biri olan BM iklim eski şefi Christiana Figueres‘in sert çıkışı oldu. “Öfke ve İyimserlik” podcast’inde Figueres, Jaber’i fosil yakıt kullanımının devam etmesini sağlamanın bir yolu olarak karbon yakalama ve depolama teknolojisini destekliyor görünerek COP28’i tehlikeye atmakla suçladı: .

“Cop başkanı açısından bakıldığında, bu çok tehlikeli. Çoğu ülkenin ve özellikle savunmasız ülkelerin bu konuda Cop başkanını desteklemeye istekli olacağını düşünmüyorum, çünkü bu onların hayatta kalmalarına yönelik doğrudan bir tehdit.”

Jaber ise eleştirilere hükümetleri, sivil toplum gruplarını, bilim insanlarını hem yüksek hem de düşük karbon endüstrilerini kapsayan küresel bir dinleme turuna çıkarak yanıt verdi. İklim krizini bertaraf etmek için en çok değişmesi gereken fosil yakıt endüstrisi olduğundan, bu değişikliği yapmak için en iyi kişinin petrol endüstrisinden biri olduğunu savunarak, kendisini eleştirenlere “Bana önyargılı davranmayın” diye ricada bulundu.

Nadiren verdiği röportajlardan birinde ise, The Guardian‘a “Proaktif olarak gidip herkesle iletişim kurmaya karar verdim” dedi: “COP28 için kapsayıcılığı teşvik etmek için buradayım – Herkesin sesinin duyulmasını ve herkesin benimle yüz yüze görüşmesini istiyorum. Bu yüzden dünyayı dolaştım ve bana alenen saldıranlarla bile bir araya geldim. Gidip onlarla görüşmeye özen gösterdim.”

Sonuçların cesaret verici olduğunu söyleyen  COP28 Başkanı, “Tüm sektörleri ve tüm endüstrileri temsil eden herkesten aldığım tüm geri bildirimleri takdir etmekle birlikte, size söz veriyorum, aldığım en iyi geri bildirim ve aldığım en iyi tavsiye, STK’lardan ve sivil toplumdan aldığım sansürsüz geri bildirim, rehberlik ve tavsiyeydi. Hem de her yerden. İngiltere‘den başlayarak Fransa‘ya, Almanya‘ya, Kopenhag‘a, Hindistan‘a iki kez, Çin‘e, New York‘a, Houston‘a ve Washington DC’ye iki kez” diye konuştu.

COP başkanı olarak niyetinin kanıtı olarak Jaber, geleneksel bir petrol endüstrisi yöneticisi olmadığını da söyledi. 2016’da BAE‘nin o zamanki hükümdarı Şeyh Khalifa bin Zayed Al Nahyan tarafından Adnoc’a liderlik etmesi için seçilmiş olmasına rağmen, işe oldukça farklı başladı. 2006 yılında, güneş enerjisi santralleri ve rüzgâr alanında uzmanlaşmış, dünya çapında yatırım yapan ve İngiltere ve ABD dâhil 40 ülkede faaliyet gösteren bir yenilenebilir enerji şirketi olan Masdar‘ın kurucu ortağıydı. Jaber, halen Masdar’ın başkanı ve üretiminde büyük bir artışa öncülük etti: “Bu [yenilenebilir enerji konusunda] konuda tutkuluyum. Ben buna inanıyorum.”

Karbon yakalama konusunda Jaber’in savunması, teknolojiye ihtiyaç duyulacağı ve ülkelerin emisyonları azaltmak ve iklim kriziyle mücadele etmek için her yönden birlikte çalışması gerektiği:

“Yenilenebilir enerjinin hızlandırılmasına yatırım yaparken ve yeni ve gelişmekte olan uygulanabilir sıfır karbon emisyonlu yeni enerji kaynaklarının hızlandırılmasına ve konuşlandırılmasına yatırım yaparken emisyonları azaltmaya odaklanmış olsaydık, bence çok daha iyi bir durumda olurduk. Ama oraya varmak için suçlamayı ve hedef göstermeyi bırakmamız gerekiyor. Bu kutuplaşmaya dur demeliyiz. Yeni bir sayfa açmalı ve iyimser, olumlu olmaya ve birlikte uyum içinde çalışmaya odaklanmaya başlamalıyız.”

Al Jaber, ülkeleri Paris Anlaşması hedefleri doğrultusunda emisyon kesintileri konusunda somut planlar yapmaya ikna etmenin yanı sıra, yoksul dünya için finansal destekle ilgili paralel ve bir o kadar da çetrefilli soruya yanıtlar bulmak zorunda kalacak.

COP27, can sıkıcı kayıp ve zarar konusunda gelişmekte olan ülkeler için yankılanan bir zaferle sona erdi. Bu durum, geçen yıl Pakistan‘da 33 milyon insanı etkileyen ve ülkenin gayrisafi yurt içi hasılasının üçte birini silen yıkıcı seller gibi, aşırı hava koşullarının halihazırda birçok ülkeyi harap eden yıkıcı etkilerine atıfta bulunuyor.

Bu tür felaketlerden etkilenen savunmasız ülkelerin kurtarma, yardım ve rehabilitasyon için fonlara ihtiyacı var. COP27’deki zengin ülkeler ilk önce özel bir kayıp ve zarar fonu kurulmasına şiddetle karşı çıkmıştı, ancak gelişmekte olan ülke hükümetlerinin aşağılamalarıyla ve öfkesiyle karşılaştıklarında boyun eğdiler. Zaferleri bir kayıp ve zarar fonu kurulacağı anlamına geliyor, ancak bunun nasıl doldurulacağı konusunda hala bir mutabakat yok.

Power Shift Africa adlı STK’nın yöneticisi Mohamed Adow şunları söyledi: “Geçen yılki kayıp ve zarar fonu anlaşması büyük bir gelişmeydi ve iklim açısından savunmasız ülkelere BM sürecinin onlar için gerçekten faydalı olabileceğini gösterdi. Fakat bu, ancak fon hızlı bir şekilde kurulursa ve para akmaya başlarsa anlamlı olacaktır. Dubai’de bu konuda ilerleme görmemiz gerekiyor.”

Zengin ülkeler, nakit akışını sağlamanın yollarını düşünmeden, bu yıl sadece böyle bir fonun yapısını belirleyerek fon konusunu ötelemeyi deneyebilir. Adow bunun kabul görmeyeceğini söylüyor. “En büyük umudum, kayıp ve zarar hakkında muğlak tartışmalardan daha fazlasını elde etmemiz. İklim değişikliğinin ön saflarında yaşayan tek bir kişiye dahi geçen yıl bir fon kurmayı kabul eden liderler tarafından yardımcı olunmadı. Ancak hayatlarını yeniden inşa etmelerine yardımcı olmak için para bu insanlara gerçekten ulaşmaya başladığında, bunun bir anlamı olacak. Zengin ülkelerin bu Cop zirvesini iş sohbetine dönüştürmesine izin verilmemeli.”

Gelişmekte olan ülkeler tarafından geçen yıl masaya yatırılan önerilere göre, karbon vergileri gibi mekanizmalar veya sık uçuş gibi yüksek karbon ayakizi yaratan faaliyetler üzerindeki vergiler yoluyla daha kalıcı bir temelde fon toplanabilir. Barbados Başbakanı Mia Mottley, küresel olarak fosil yakıt satışlarına %1 vergi fikrini ortaya atmıştı, ancak bu önerilerin hiçbiri henüz zengin ülkeler arasında yaygın destek bulmadı.

Başka bir soru da kimin katkıda bulunması gerektiği sorusu. Paris Anlaşması’nın çerçeve metni olan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 1992’de imzalandı ve Çin, Suudi Arabistan ve ev sahibi BAE gibi petrol zengini ülkeler de dâhil olmak üzere, o zamanlar gelişmekte olan ülkeler olarak sınıflandırılan -ve bu nedenle finansman sağlaması talep edilmeyen- ülkelerin birçoğu şimdi çok daha zengin.

Birleşik Arap Emirlikleri, Ruwais’teki bir Adnoc petrol rafinerisi.

Chatham House düşünce kuruluşundan Bernice Lee‘nin konuyla ilgili görüşleri şöyle: “Yapabilecek durumda olan herkesin [bir kayıp ve zarar fonuna] katkıda bulunmanın bir yolunu bulması gereken bir noktaya geliyoruz ve bu, katkıda bulunabilecek tüm ülkeleri kapsamalıdır. Son zamanlarda bazı ülkelerin yüksek petrol ve gaz fiyatlarından yararlandığını herkes biliyor. BAE, yardım edecek kaynaklara sahip ülkeleri toparlamalı.”

Jaber ise BAE’nin henüz böyle bir çağrıya hazır olmadığını yanıtını verdi: “Buna cevap verecek durumda değilim. Bu benim uzmanlık alanım değil.”

COP28’e altı ay kala, inatçı ülkeleri emisyon veya finansman konusunda hizaya getirmek için fazla zaman yok. The Guardian’a konuşan Cop katılımcıları, Jaber’in COP28 planlarının neleri içereceği ve BAE’nin kendi karbon kesme yeterliliğini nasıl kanıtlayacağı konularında emin olmadıklarına dair artan endişelerini dile getiriyor.

Gelecek hafta ülkeler, Dubai’den önce planlanan tek müzakere oturumu olan ve Cop28’in temelini oluşturacak iki haftalık ön görüşmeler için Almanya‘nın Bonn kentinde toplanacak. (Bu yazı, Bonn Zirvesi’nden önce, 2 Haziran’da yayımlanmıştır-çn) Şayet Jaber, kendisini eleştirenleri kazanmak ve COP28’de diplomatik bir başarı elde etmek istiyorsa, buradan başlaması gerekir.

ABD’deki Tufts Üniversitesi‘ndeki Fletcher okulunun dekanı ve uzun süredir Cop’larda katılımcı olan Rachel Kyte’in konuyla ilgili değerlendirmesi şöyle:

“BAE ve Dr Sultan [Al Jaber], Cop başkanlığı yönetiminin enerji statükosunun değil, gezegenin tarafında olduğunu kanıtlamaları için baskı ve yakın gözlem altında. Geçişi hızlandırmak için hala petrol sektörü liderliğini gösterme fırsatına sahipler, ancak pencere daralıyor. Başkanlığın, fosil yakıt çağını sona erdirme ve yenilenebilir enerji çağını hızlandırma konusundaki arzusunun ne yönde olduğunu bir an önce göstermesi gerekiyor. Bunu yapmak için benzersiz bir konuma sahipler, ancak dünyanın planı anlaması gerekiyor.”

Makalenin İngilizce orijinali

More in COP28

You may also like

Comments

Comments are closed.