Ana Sayfa Blog Sayfa 4947

Karsızlık Avrupa’dan kış sporlarını siliyor

Kuzey Avrupa’da yeterli miktarda kar yağmaması, Dünya Kupası yarışlarına katılacak takımların Amerika’ya planlanandan erken gitmelerine sebep oldu.

Geçen hafta Amerika kadın ve erkek takımlarının soğuk hava ve yoğun miktarda kara sahip olan Colorado’ya gitmesi üzerine, yarışlara Avrupa ülkelerinden katılacak takımlar da buraya gelmeye başladı.

Colorado’ya ulaşan Norveç takımının yıldızı Aksel Lund Svindal, “Burada bulunmak çok güzel, koşullar gerçekten çok iyi ve sonunda biraz kar bulabildik” dedi.

Amerikalı ve Norveçli takımların gelecek hafta, Japon, Kanadalı erkek, Sloven, İsveç, İsviçreli, Rus kadın ve Alman, Avusturyalı, İtalyan, Finli kadın/erkek takımları ile birlikte, dev slalom ve slalom antrenmanlarına katılmaları bekleniyor.

Finlandiya, Levi’de yapılacak olan sezonun ilk slalom yarışı, yeterli karın yağmaması nedeniyle Avusturya’nın Flachau şehrine taşındı. Yarışların planlanan tarihlerde yapılamayacak olması sebebiyle yarış takviminde değişiklikler söz konusu.

NBA’de yeni sezon 15 Aralık’ta başlayabilir

0

11 saat süren toplantının ardından NBA‘de lokavt sona ermese de oyuncular sendikası, takım sahiplerinin yeni önerisini inceleme kararı aldı. Yeni teklif kabul edilirse sezonun 15 Aralık’ta başlayacağı belirtildi.

Amerikan Ulusal Basketbol Ligi’nde (NBA), lokavtın sona erdirilmesi için yapılan görüşmelerde dün gece de anlaşma sağlanamadı ancak takım sahiplerinin Oyuncular Sendikası’na yeni bir öneride bulunduğu ve sendikanın bunu inceleyeceği bildirildi.

New York’da 11 saat süren görüşmenin ardından açıklama yapan sendika yetkilileri, görüşmeyi incelemek ve belki de üyelerinin onayına sunmak için süre istedi.

Sendika yetkililerinden Billy Hunter, görüşmeden sonraki açıklamasında, ellerindekinin ”Dünyanın en iyi teklifi olmadığını” söyledi.

Bu yeni teklifin sendika tarafından kabul edilmesi halinde sezonun 15 Aralık’ta başlayabileceği belirtiliyor.

NBA Başkanı David Stern de basına yaptığı açıklamada, iki tarafın da endişelerini giderecek bir teklif sunduklarını ve her takımın 72 maç yapacağı yeni sezonun 15 Aralık’ta başlayabileceğini söyledi.

NBA’de 1 Temmuz’da başlayan lokavtın sona erdirilmesi için yapılan görüşmelerde anlaşma sağlanamaması üzerine kasım ayındaki 221 maç iptal edilmişti.

Görüşmelerde özellikle oyuncu maaşları ve NBA gelirlerinin paylaşılması konusunda anlaşmazlık bulunuyor.

NBA takımlarının sahipleri, ligdeki 30 takımdan 22’sinin geçen sezon zarar ettiğini ve bu nedenle oyuncu gelirlerinin azaltılması gerektiğini savunuyor.

Yöneticiler, ilk önce son sözleşmede yüzde 57 olarak belirlenen oyuncu gelirlerini yüzde 47’ye çekmek ve oyuncularla daha kısa süreli kontratlar imzalanmasını talep ettiler.

Oyuncular sendikası ise görüşmelerde, yüzde 57 olan gelirleri yüzde 53’e indirmeyi kabul etti. Son görüşmelerde oyuncular bu oranı yüzde 52’ye kadar çekmişti, ancak takım sahipleri bu oranın yüzde 50-50 olarak belirlenmesinde ısrarcı.

NBA tarihinde maçlar, ikinci kez iş sözleşmesindeki bir anlaşmazlık nedeniyle ertelendi. Daha önce benzeri bir kriz 1998-1999 sezonunda meydana gelmiş ve o dönem normal sezonda bir takım 82 yerine 50 maç yapmıştı. 1998-1990 sezonu şubat ayında başlamış, lokavt 204 gün sürmüştü.

Kolombiyalı öğrenciler de sokakta

0

Kolombiya‘da on binlerce öğrenci, hükümetin eğitim reformuna yönelik yeni planlarını protesto yürüyüşü düzenledi.

Sağanak yağmura rağmen 12 ayrı noktadan başlatılan yürüyüşler, başkent Bogota‘nın merkezinde birleşti.

Öğrenciler, bu planların nihayetinde eğitimin kısmen özelleştirilmesine varacağını savunuyor.

Protestolar, Devlet Başkanı Juan Manuel Santos‘un bir ay sürmesi planlanan eylemlere son verip sınıflara dönmeleri karşılığında mevcut önerileri çekeceği yolundaki açıklamasına rağmen düzenlendi.

Alınan bilgilere göre ülkenin başka kentlerinde de gösteri yürüyüşleri düzenlendi.

Gösteriler barışçı bir havada geçerken, çok sayıda öğrencinin kostümler giydiği, yüzlerini boyadığı ve polisle şakalaştığı gözlendi.

Kolombiya hükümeti, yapılacak reformların Kolombiya’daki devlet üniversitelerinin ihtiyaç duyduğu fonları sağlayacağını savunuyordu.

Ancak öğrenciler, bunun halkın büyük çoğunluğu için eğitimin paralı hale gelmesi anlamına geldiğini söyleyerek reform planlarına karşı çıkıyor.

Geçen ay ortası yine başkent Bogota’da düzenlenen öğrenci gösterileri sırasında gösteriler sakin başlasa da güvenlik kuvvetleri, bazı grupların kendisine taş atması üzerine göz yaşartıcı gaz ve tazyikli suyla karşılık vermiş, Cali şehrinde 19 yaşında bir öğrenci hayatını kaybetmişti.

(BBC)

HES mücadelesi sahneye taşındı

GençTiya Fikir ve Sanat Atölyesi oyuncuları Hidroelektrik Santral (HES) mücadelesi için ineğini satan Rizeli İmam Kazım Delal‘in öyküsünü tiyatro sahnesine taşıdı

Halk Düşmanlarının Anatomisi” adlı oyunda Türkiye’deki çevre mücadelelerinden kesitlere şahit olmak mümkün.

Yalova’da genç tiyatroculardan oluşan GençTiya Fikir ve Sanat Atölyesi, HES mücadelesi veren yaşam alanı savunucularının ve köylülerin mücadelesinden etkilenerek “Halk Düşmanlarının Anatomisi” tiyatro oyunu yazarak çevre mücadelelerini sahneye taşıdı. Oyunda, HES mücadelesi için ineğini satan Rizeli İmam Kazım Delal’in öyküsü ve Karadeniz Otoyolu Projesi’ne karşı hukuk mücadelesi verirken vurularak hayatını kaybeden Avukat Cihan Eren’in de hayatından kesitler izlemek mümkün.

HES mücadelesi için ineğini satan Kazım Delal’in gerçek öyküsünün esprili bir dille anlatıldığı oyunda, Türkiye’nin dört bir yanındaki çevre sorunlarına karşı doğayı koruma çabası gösteren yerel aktivist ve yöneticilerinin mahkemelerdeki mücadeleleri, bir dizi skeçle tiyatro seyircisine ulaşıyor. Oyunda kurulan özel mahkemeye çıkarılan çevre mücadelecileri, mahkeme hâkimine verdikleri ifadelerle başlarından geçenleri anlatıyor ve suçsuz olduklarını vurguluyor.

Oyundaki diğer skeçlerde, Karadeniz’de doğal yaşamı olumsuz etkileyeceği için Karadeniz Otoyolu Projesi’ne karşı hukuk mücadelesi verirken vurularak hayatını kaybeden Avukat Cihan Eren, Gerzelilerin Yaykıl Köyü’nde termik santral kurulmasına karşı mücadelesine önderlik eden Şengül Çalışkan Şahin, Erzurum Tortum’da kurulmak istenen HES yüzünden istifa eden Bağlarbaşı Belediye Başkanı ve meclis üyelerinin öyküsü, aynı beldede HES’çilerle konuşma yasağı getirilen 17 yaşındaki Leyla Çetinkaya’nın, Giresun’da HES’e karşı yürüyüşe izin verdiği için Çemişkezek’e sürülen bir kaymakamın öyküsü de konu ediliyor.

Halkın çevre ile ilgili duyarlılığını arttırmak için böyle bir oyun planladıklarını ve mücadeleleri sahneye taşıdıklarını anlatan Aktivist ve avukatı çevre Ayşe Aydemir oyuna yoğun ilgi geldiğini söyledi. Türkiye’de ilk kez çevre mücadelelerinin konu edildiği bir tiyatro oyunu sergilendiğini hatırlatan Aydemir, kendilerine Rize, Giresun, Çanakkale, Bursa ve Tekirdağ’dan oyunun sergilenmesi için talepler geldiğini söyledi.

Halkın çevre ile ilgili duyarlılığını arttırmak için böyle bir oyun planladıklarını ve mücadeleleri sahneye taşıdıklarını anlatan Aktivist ve avukatı çevre Ayşe Aydemir oyuna yoğun ilgi geldiğini söyledi. Türkiye’de ilk kez çevre mücadelelerinin konu edildiği bir tiyatro oyunu sergilendiğini hatırlatan Aydemir, kendilerine Rize, Giresun, Çanakkale, Bursa ve Tekirdağ’dan oyunun sergilenmesi için talepler geldiğini söyledi.

(Ajanslar)

Edirne’de kaçakları taşıyan minibüsün devrildi. 3 kişi hayatını kaybetti

Kaçakların yasa dışı yollardan Avrupa ülkelerine geçiş yolculuğu bir felaketle sonuçlandı. 34 DG 0432 plakalı minibüs, 12 yolcusu ile birlikte İstanbul’dan Edirne’ye hareket etti. Kaçak yolcuları Yunanistan’a geçirmek üzere Meriç Nehri kenarına götürmek isteyen sürücü, bir süre sonra bilinmeyen bir sebepten dolayı direksiyon hakimiyetini kaybetti. Kontrolden çıkan araç devrildi.

Kazayı gören vatandaşlar durumu 112 ekiplerine bildirdi. Bunun üzerine jandarma, itfaiye kaza kırım ekibi ve çok sayıda ambulans olay mahaline sevk edildi. Ekiplerin olay yerine ulaşmasıyla yaralılar tek tek kurtarılarak ambulansa alındı. Bir kişi olay yerinde hayatını kaybetti. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Edirne Devlet Hastanesi ve Selimiye Ünitesi’ne kaldırılan yaralılardan araç sürücüsü Dursun Kaya ile kimliği belirlenemeyen yabancı uyruklu bir şahsın daha hayatını kaybetmesiyle ölü sayısı 3’e çıktı. Diğer yaralıların tedavileri ise sürüyor.

(Ajanslar)

5 milyon Yeşil Kartlı da “Paran kadar” sağlığa geçiyor

Yılbaşından itibaren Yeşil Kart sistemi kalkıyor. 9.5 milyon Yeşil Kartlıdan en az 5 milyonu sağlık hizmeti almak için artık para ödemek zorunda.

Yeni dönemde Genel Sağlık Sigortası (GSG) sistemine geçilirken, Yeşil Kartlılar da genel sağlık sigortası kapsamında olacak. Yeşil Kart sahiplerinin her birinin durumunun ne olacağı, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) yapacağı gelir testiyle belirlenecek. Buna göre en az 5 milyon Yeşil Kart sahibinin prim ödemek zorunda kalacağı tahmin ediliyor. 9.5 milyon Yeşil Kart sahibi, durumunun ne olacağını ve ne kadar prim ödemek durumunda kalacağını öğrenmek için yılbaşına kadar bekleyecek.

Yaklaşık 9.5 milyon Yeşil Kart sahibinin durumunu belirleyecek olan gelir testi ve uygulama esasları ise halen yürürlüğe girmeyi bekliyor. Bu konuyla ilgili çalışmaları Sosyal Güvenlik Kurumu yürütürken, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın da bu konuda çalıştığı belirtildi.

Vatan’ın haberine göre, çalışmalar kapsamında Yeşil Kart sahipleri, harcamaları, taşınır ve taşınmazları ile bunlardan doğan hakları da dikkate alınarak, banka kredi kartı harcamalarından, kira ödemelerine, kira gelirlerinden elektrik, su, telefon kullanımlarına kadar bir çok ayrıntıyı içeren yöntemler ve veriler kullanılarak teste tabi tutulacak.

Asgari ücret esas olacak

Yeşil Kart sahiplerinin Sosyal Güvenlik Kurumu’na ne kadar prim ödeyeceğine ilişkin hesaplama, yılbaşında yürürlüğe girecek yeni asgari ücret rakamlarına göre belirlenecek. Yapılacak gelir testiyle Yeşil Kartlıların önemli bir kısmının devlete prim ödemek zorunda kalacağı belirtiliyor. Henüz tamamlanmamakla birlikte yaklaşık 9.5 milyon yeşil kartlının en az 5 milyonunun gelir testini geçemeyeceği ve bu nedenle prim ödemek zorunda kalacağı tahmin ediliyor.

Kademeli prim alınanacak

Ortaya çıkan gelir rakamı aylık asgari ücretin üçte birinden az olması halinde bu kişilerin primlerini devlet ödeyecek. Mevcut duruma göre hesaplanırsa, şu anda geliri 279 liradan fazla olan herkes devlete prim ödeyecek.

Halen brüt asgari ücret 837 lira düzeyinde bulunuyor. Bunun üçte birinden az, yani 279 liradan az geliri olan vatandaşların primleri devlet tarafından ödenecek. Bunun üzerindekiler kademeli rakamlarda prim ödemek zorunda kalacak.

Örnek olarak sistem şu anda devreye girse, aylık geliri 279 lira ile brüt asgari ücret tutarı olan 887 lira arasında olanlar, brüt asgari ücretin üçte birinin yüzde 12’sine karşılık gelen 34 lira düzeyinde Genel Sağlık Sigortası primi ödeyecek.

Brüt asgari ücret ile brüt asgari ücretin iki katı yani şu anda 1.674 lira arasında geliri olanlar ise brüt asgari ücretin yüzde 12’sine karşılık gelen 100 lira tutarında prim ödeyecek.

Brüt asgari ücretin iki katından fazla geliri olanlar ise brüt asgari ücretin iki katının yüzde 12’si yani 201 lira tutarında Genel Sağlık Sigortası primi ödeyecek.

4.4 Milyar TL’lik tasarruf hedefi

Temel büyüklüklerle ilgili tahmin ve hedeflerin yeraldığı 2012 Programı’na göre hükümet, Yeşil Kart sisteminin ortadan kaldırılmasıyla bütçedeki sağlık giderleri kaleminde 4.4 milyar liralık bir düşüş olacağı hesaplandı. Bu durum 2012 Programında da, “ 5510 sayılı Kanun uyarınca yeşil kart sahiplerinin sağlık harcamalarının 2012 yılından itibaren SGK’ya devredilecek olmasından ötürü sağlık giderleri kaleminde bir önceki yıla göre 4.4 milyar TL’lik bir düşüş bekleniyor” ifadesiyle yer aldı.

(Cumhuriyet)

Deprem bölgesinde kar var

Van’da bugün öğle saatlerinden itibaren görülecek yağışın akşam saatlerinde kara yağışına dönüşmesi bekleniyor. Gece ve sabah saatlerinde buzlanma ve don olayı görülecek.

Devlet Meteoroloji İşleri’nden alınan bilgiye göre, Van bugün, parçalı, çok bulutlu olacak. Bölgede öğle saatlerinden itibaren yağmur, akşam saatlerinden sonra da karla karışık yağmur ve kar yağışı olacağı tahmin ediliyor. Gece ve sabah saatlerinde buzlanma ve don olayı görülecek.

Van gündüz 6, geceyse eksi 2 derece olacak.

Çöken otele raporu kim verdi?

Van’da meydana gelen 5.6’lık son depremde enkaza dönen Bayram Otel hakkında ‘oturulabilir’ raporu olduğunu herkes doğruluyor ama kimse raporu üstlenmiyor.

Van’da meydana gelen ikinci depremin ardından yeni skandallar gün yüzüne çıkıyor. 17 gün önce ilk depremin yaşandığı ve 604 vatandaşın yaşamını yitirdiği deprem sonrasında Afet ve Acil Durum Yönetimi yetkililerinin çok sayıda kurum ve konutlarda hasar tespit yaptığı belirlendi.

Radikal’in haberine göre, depremin ardından yıkılan Bayram Oteli için ‘hangi kurumdan olduğu henüz tespit edilmeyen bir grup mühendis tarafından rapor hazırlandığı ve bu raporda da oturulabilr dendiği’ ortaya çıktı. Ancak raporu hazırlayan kurum bir türlü belirlenemedi.

AFAD Genel Merkezi Van’daki AFAD mühendislerinin raporu hazırlamış olabileceğini söylerken, Van’daki AFAD yetkilisi ise raporun Ankara’dan gönderilen mühendisler tarafından hazırlanmış olabileceğini söylüyor. Otel sahibi Aslan Bayram da mühendislerin gelip inceleme yaptıktan sonra oturulabilir diye rapor verildiğini doğrulayarak, “ben de o yüzden evimde değil otel de kalıyordum” dedi. Van Jeofizik Mühendisleri Odası Başkanı Bedrettin Anaran da raporu doğruladı. Ancak raporu kimin hazırladığını o da bilmiyor.

‘Valiliğe sorun’

AFAD Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Mustafa Aydoğdu deprem bölgesinde hazırlanan ve konutlardaki deprem riski tespitinin yapıldığı raporun AFAD tarafından yapılmadığını ileri sürdü. Aydoğdu Radikal’in deprem raporu ile ilgili sorularına şu yanıtı verdi: “

“Yetkiler tamamen valilikte. Bir olay anında Van’da kriz merkezi oluşuyor. Bizim AFAD’dan 20 kişilik mühendis ekibimiz gitti. Bunlar koordinasyon ve destek amaçlı gitti. Bu olaya emir komuta zincirinden de bakarsanız bizim arkadaşlarımız valiliğe destek olmak için gitti. Krizlerde artık yerelden yönetim yapılıyor. Burada yapılan çalışmalar valilikte, biz de değil. Bizim ekibimiz orada eğitim ve yönlendirmede bulunuyor. Yönlendirme derken hasar tespit çalışmalarının nasıl yönlendirileceğinde koordinasyon yapılıyor.”

Diğer yandan Van AFAD yetkilisi ise “Hasar tespit çalışmaları Ankara’dan gelen ekip tarafından yapıldı. Biz müdahale etmedik. Dosyalar başkanlığın elinde” şeklinde kendilerini savundu.

‘Mühendisler bizim otelde kalıyordu’

Van depreminin 18. gününde 5.6 şiddetiyle ikinci kez yıkılan Van’daki Bayram Oteli’nin sahibi Aslan Bayram yaptığı açıklamada “Çoğu mühendis de bizim otelde kalıyordu. Oturabiliriz dediklerini ben duydum. Ben de kendim otelde kalıyordum. Yatmaya çıkıyordum. Ben de 4. katta yakalandım.”

Hasar tespiti kimin işi?

Van depremi ile yeniden gündeme gelen yapı denetimi iki farklı yoldan yapılıyor. Deprem sonrasında konut ve iş yerlerinde meydana gelen hasarın tespit edilmesi il valiliklerine AFAD tarafından yapılıyor. Depreme maruz kalan binalardaki hasar tespit yöntemlerinden bir diğeri de yapı denetim şirketleri tarafından yapılıyor. 5-30 bin TL arasında fiyat maaliyeti bulunan tespitleri özel firmalar yapıyor. Yapı denetim şirketlerine hasar tespiti yaptıramayan vatandaşlar ise valiliklere dilekçe vererek konutlarının depreme dayanıklı olup olmadığını AFAD yetkililerinin yaptıkları çalışmalar sonrasında öğreniyor.

Keystone XL’de aktivistlerin büyük zaferi: Petrol boru hattı yapılmıyor

ABD Başkanı Barack Obama, Keystone XL petrol boru hattı için karar sürecini 2012 seçimlerinin sonrasına bıraktı.

Amerikan Dışişleri Bakanlığı, dün yaptığı açıklamada Kanada’nın Alberta eyaletinde çıkarılan zift petrollerini (tar sands) Texas’daki rafinerilere taşımak için inşa edilmesi düşünülen 2350 kilometre uzunluğundaki petrol boru hattı için yeni rota araştırılacağını, bu işlemin de en erken 2013 başlarında yapılabileceğini duyurdu. Bu açıklama, Obama seçim öncesinde böyle bir risk almak istemediği için kararın 6 Kasım 2012’de yapılacak olan başkanlık seçimlerinden sonraya bırakıldığı anlamına geliyor.

Rauters haber ajansı, kararın, petrol boru hattında taşınacak petrolün kullanılmasının yaratacağı sera gazı emisyonunun iklim değişikliğini hızlandıracak olması nedeniyle Keystone XL‘e karşı aylardır kampanya yürüten çevrecilerin zaferi olduğu yorumunu yaptı. Dışişleri Bakanlığı, daha önceki açıklamasında bu yıl sonuna kadar kararın açıklanacağını söylemişti. Reuters’a göre yorumcular bu erteleme kararının fiilen boru hattının hiçbir zaman yapılamaması anlamına gelebileceğini söylüyorlar.

Bill McKibben: “Biz kazandık, siz kazandınız”

Bill McKibben eylem sırasında konuşurken

Keystone XL’e karşı yürütülen “Tar Sands Action” kampanyasının öncüsü yazar, aktivist Bill McKibben kararın ardından yazdığı mektupta bu kararın aktivistlerin zaferi olduğunu söyledi. Bill McKibben, “biz kazandık, siz kazandınız” diye başlayan mektubunda şöyle diyor:

“Karşısında aylardır mücadele ettiğimiz Keystone XL petrol boru hattı sonunda etkili bir biçimde ortadan kaldırıldı. Başkan Keystone XL’i net bir şekilde reddetmedi, ama boru hattının tekrar değerlendirilmesi kararının 2013’e bırakıldığını açıkladı. Analistlerin çoğu aynı fikirde: Keystone XL asla yapılamayacak!

Başkan kararında yeniden değerlendirme ihtiyacı yaratan nedenler arasında boru hattının rotasının yanı sıra net bir şekilde iklim değişikliğine değindi. Dürüst bir inceleme, yeryüzünün en büyük karbon havuzunun tıpasını açmaya yardım edecek bir boru hattının hiçbir çevresel sınavı geçemeyeceğini kabul edecektir.

Bu zaferin ne kadar zayıf bir ihtimalin gerçekleşmesi olduğunu iyi anlamamız gerekiyor. Bir ay önce enerji sektörü içinde yapılan gizli bir anket, bütün herkesin yıl sonuna kadar olumlu karar çıkmasını beklediğini göstermişti. Olup bitmiş gibi görünen bir karar hiç beklenmedik bir şekilde engellendi. Hareketimiz iklim değişikliğine karşı sesini güçlü bir biçimde çıkardı ve Başkan Obama yanıt verdi.”

Bill McKibben mektubunda Başkan Obama‘ya, ama daha da çok hareketin başarıya ulaşmasını sağlayan  aktivistlere teşekkür ediyor. McKibben’a göre bu zafer, mücadelenin asıl şimdi başladığını gösteriyor.

Obama’ya çevrecilerin desteği artabilir

Zift petrollerini Kanada’dan ABD’ye taşıması planlanan petrol boru hattı 7 milyar dolara mal olacak ve Kanadalı TransCanada şirketi tarafından inşa edilecekti. Dünyanın en önemli iklim bilimcilerinden James Hansen, Keystone XL’in inşa edilmesi halinde atmosferdeki karbon dioksit miktarının 500 ppm’e çıkmasının garanti edileceğini açıklamıştı. 350 hareketinin de kurucusu olan Bill McKibben ve arkadaşlarınıın öncülüğünde başlayan eylemlerde Beyaz Saray önünde haftalar süren bir oturma eylemi yapılmış ve aralarında Bill McKibben ve James Hansen’in de olduğu 1200’den fazla kişi tutuklanmıştı.

Son eylem geçen Pazar günü yapılmış, 12 bin kişi “Stop KeystoneXL” yazılı panlartlarla Beyaz Saray’ı kuşatmıştı.

Petrol boru hattını durdurmak için Washington’ın yanı sıra boru hattının geçeceği Nebraska eyaletinde de eylemler yapılıyordu. Kararda iklim değişikliğinin yanı sıra Nebraska‘daki doğal açından hassas Sand Hills‘in korunmasına yönelik itirazlar da etkili oldu.

Bu kararın çevre ve ekoloji harekeleriyle iklim aktivistlerinin 2012 başkanlık seçimlerinde  Başkan Obama’ya olan desteğini artıracağına kesin gözüyle baklılıyor.

Reuters ve Bill McKibben’ın mektubundan derlenmiştir.

Haber: Ümit Şahin – Yeşil Gazete

Konuyla ilgili diğer haber ve röportajlarımız için TIKLAYIN

Hareketin Facebook sayfası ve eylem fotoğraflarına ulaşmak için TIKLAYIN

Bulunamayan Kürt sorunu – Erol Katırcıoğlu

Ben Başbakan’ın altını çizdiği gibi “KCK’yı tanımayan” ama tanımak için “ehillerine” de ihtiyaç duymayan ve fakat yine de KCK operasyonlarının durmasını isteyen biriyim.
KCK’nın ne olduğunu bilmiyorum. Doğrusu bilmek de istemiyorum. Başbakan KCK’yı “devlet içinde devlet” diye tanımlayarak operasyonları durdurmayı düşünmediğini söyledi. Durmasını isteyenlerin de terörizme hizmet edeceğini ekledi. Tabii bir de konuyu bilmeyenlerin “ehil”lerine sorarak öğrenebileceklerinden sözetti.
KCK,(her neyse?), çok yanlış bir iş olabilir. Başbakan’ın dediği gibi devlet içinde devlet olmaya yönelik olduğu kadar, başka çeşit kötülükler yapmayı planlayan bir örgütlenme de olabilir. Ama beni ilgilendiren KCK’nın “ne” olduğundan çok “neden” olduğu, hükümeti bu kadar kızdıracak bir işe Kürtlerin “neden” soyunduğu.
Doğrusu Kürtlerin neden KCK diye, hükümeti ya da daha genel ifadeyle Türkleri bu kadar kızdıracak bir şey yaptıklarını anlamadıkça KCK’yı anlamaya çalışmanın ya da KCK’yı “ehil”lerine sorup öğrenmenin de bir kıymeti harbiyesi yoktur.

Yoktur çünkü bir şeyin “ne” olduğundan çok “neden” olduğu önemlidir.

Bu nedenle deKCK’nın “ne” olduğu sorusunun yanıtı bizim KCK’yı anlamamızı sağlamaz. KCK’yı anlamak Kürt siyasetinin neden böyle bir örgütlenmeye ihtiyaç duyduğunu anlamaya çalışmakla mümkündür.

Kürt sorunuyla ilgili Başbakan’ın görüşlerinin “Kürt sorunu vardır”dan “Kürt vatandaşlarımızın sorunları vardır”a değişmiş olması ve son KCK konusunda kendisini eleştirenlere vermiş olduğu yanıtlar Başbakan’ın bu sorunu tam olarak anlamış olduğu izlenimi vermiyor.
Bu sorunun anlaşılmadığı izlenimini veren en son örnek ise İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in “Kürt sorunu diyorlar. Sorun, sorun diyorlar. Sorun ne? Ben arıyorum sorunu bulamıyorum”diyebilmiş olması.
Eğer hükümet de kendi bakanı İdris Naim Şahin gibi Kürt sorununun ne olduğunu bilemiyorsa o zaman KCK konusundan önce başa dönüp bu ülkede bazılarının neden Kürt sorunu var diye tutturduğunu düşünmeye başlaması gerekiyor. Yok, eğer hükümet biliyor ama bir nedenle İçişleri Bakanı bilmiyorsa o zaman da sağa sola yıldırımlar yağdırmadan önce kendi bakanına bunu anlatması gerekiyor.

Eğer Kürt meselesini konuşacaksak oyunu özgürlüklerin kısıtlı olduğu ve hâlâ devletçi ve merkezci bir devlet yönetimi altında bir yerden değil oyunu daha ileri bir demokrasi perspektifi içinde bir yerden kurmamız gerekiyor.

Çünkü eğer Kürt sorununu daha ileri bir demokrasi perspektifi içinden algılamıyorsanız o zaman toplumda Kürtlerin her yaptığını yanlış bulma hallerini de diğerlerinin gözünde meşrulaştırmış olursunuz ki bu da sonuçta alacağınız önlemleri ve tepkileri demokratik olmayan mecralara sürükler.

Nitekim örnekte içsel bir benzerlik olmasa da Esad’ın içine düştüğü durum da buna benzemiyor mu? Esad da toplumun bir kısmının taleplerine demokrasinin sınırlarını genişleterek cevap vereceği yerde o taleplerin üzerinde baskı kurarak onları çözeceğini sanması onu daha da otoriter bir yere doğru fırlattı.
Dolayısıyla Kürt sorununu çözmek isteyen hükümetin, Büşra Ersanlı, Ayşe Berktay ve Ragıp Zarakolu gibi aydınların tutuklanmasına neden olan iklime izin vermek yerine sorununun çözülebilmesinin neredeyse bir önkoşulu olan daha demokratik bir ortamı sağlamakla işe başlamalıdır.
Ancak böylelikledir ki KCK ya da benzeri örgütlenmelere yönelen Kürtlerin neden böyle yaptıklarını anlayabilir ve onlara kendi projesi olan “kardeşlik” dâhil diğer farklı önerileri götürebilir.
Hadi biz neyse Boğaz’a karşı içkimizi içerek Kürt sorununu anlamaya çalışıyoruz ama Hakkâri’de, Şırnak’ta, Diyarbakır’da sürekli koşturan İdris Naim Şahin ne yapıyor da bir türlü Kürt sorununu bulamıyor bunu da anlamak zor.
Ben Başbakan’ın altını çizdiği gibi “KCK’yı tanımayan” ama tanımak için “ehillerine” de ihtiyaç duymayan ve fakat yine de KCK operasyonlarının durmasını isteyen biriyim.
KCK’nın ne olduğunu bilmiyorum. Doğrusu bilmek de istemiyorum. Başbakan KCK’yı “devlet içinde devlet” diye tanımlayarak operasyonları durdurmayı düşünmediğini söyledi. Durmasını isteyenlerin de terörizme hizmet edeceğini ekledi. Tabii bir de konuyu bilmeyenlerin “ehil”lerine sorarak öğrenebileceklerinden sözetti.
KCK,(her neyse?), çok yanlış bir iş olabilir. Başbakan’ın dediği gibi devlet içinde devlet olmaya yönelik olduğu kadar, başka çeşit kötülükler yapmayı planlayan bir örgütlenme de olabilir. Ama beni ilgilendiren KCK’nın “ne” olduğundan çok “neden” olduğu, hükümeti bu kadar kızdıracak bir işe Kürtlerin “neden” soyunduğu.
Doğrusu Kürtlerin neden KCK diye, hükümeti ya da daha genel ifadeyle Türkleri bu kadar kızdıracak bir şey yaptıklarını anlamadıkça KCK’yı anlamaya çalışmanın ya da KCK’yı “ehil”lerine sorup öğrenmenin de bir kıymeti harbiyesi yoktur.

Yoktur çünkü bir şeyin “ne” olduğundan çok “neden” olduğu önemlidir.

Bu nedenle deKCK’nın “ne” olduğu sorusunun yanıtı bizim KCK’yı anlamamızı sağlamaz. KCK’yı anlamak Kürt siyasetinin neden böyle bir örgütlenmeye ihtiyaç duyduğunu anlamaya çalışmakla mümkündür.

Kürt sorunuyla ilgili Başbakan’ın görüşlerinin “Kürt sorunu vardır”dan “Kürt vatandaşlarımızın sorunları vardır”a değişmiş olması ve son KCK konusunda kendisini eleştirenlere vermiş olduğu yanıtlar Başbakan’ın bu sorunu tam olarak anlamış olduğu izlenimi vermiyor.
Bu sorunun anlaşılmadığı izlenimini veren en son örnek ise İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in “Kürt sorunu diyorlar. Sorun, sorun diyorlar. Sorun ne? Ben arıyorum sorunu bulamıyorum”diyebilmiş olması.
Eğer hükümet de kendi bakanı İdris Naim Şahin gibi Kürt sorununun ne olduğunu bilemiyorsa o zaman KCK konusundan önce başa dönüp bu ülkede bazılarının neden Kürt sorunu var diye tutturduğunu düşünmeye başlaması gerekiyor. Yok, eğer hükümet biliyor ama bir nedenle İçişleri Bakanı bilmiyorsa o zaman da sağa sola yıldırımlar yağdırmadan önce kendi bakanına bunu anlatması gerekiyor.

Eğer Kürt meselesini konuşacaksak oyunu özgürlüklerin kısıtlı olduğu ve hâlâ devletçi ve merkezci bir devlet yönetimi altında bir yerden değil oyunu daha ileri bir demokrasi perspektifi içinde bir yerden kurmamız gerekiyor.

Çünkü eğer Kürt sorununu daha ileri bir demokrasi perspektifi içinden algılamıyorsanız o zaman toplumda Kürtlerin her yaptığını yanlış bulma hallerini de diğerlerinin gözünde meşrulaştırmış olursunuz ki bu da sonuçta alacağınız önlemleri ve tepkileri demokratik olmayan mecralara sürükler.

Nitekim örnekte içsel bir benzerlik olmasa da Esad’ın içine düştüğü durum da buna benzemiyor mu? Esad da toplumun bir kısmının taleplerine demokrasinin sınırlarını genişleterek cevap vereceği yerde o taleplerin üzerinde baskı kurarak onları çözeceğini sanması onu daha da otoriter bir yere doğru fırlattı.
Dolayısıyla Kürt sorununu çözmek isteyen hükümetin, Büşra Ersanlı, Ayşe Berktay ve Ragıp Zarakolu gibi aydınların tutuklanmasına neden olan iklime izin vermek yerine sorununun çözülebilmesinin neredeyse bir önkoşulu olan daha demokratik bir ortamı sağlamakla işe başlamalıdır.
Ancak böylelikledir ki KCK ya da benzeri örgütlenmelere yönelen Kürtlerin neden böyle yaptıklarını anlayabilir ve onlara kendi projesi olan “kardeşlik” dâhil diğer farklı önerileri götürebilir.
Hadi biz neyse Boğaz’a karşı içkimizi içerek Kürt sorununu anlamaya çalışıyoruz ama Hakkâri’de, Şırnak’ta, Diyarbakır’da sürekli koşturan İdris Naim Şahin ne yapıyor da bir türlü Kürt sorununu bulamıyor bunu da anlamak zor.
Erol Katırcıoğlu – Taraf