Ana Sayfa Blog Sayfa 4557

İstanbul’un Lüfer Bayramına davetlisiniz

2. İstanbul Lüfer Bayramı 19 – 21 Ekim tarihleri arasında düzenleniyor. Lüfer’e duyarlılığın artması amacıyla başlatılan ve Fikir Sahibi Damaklar Grubu ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi Turizm Atölyesinşn birlikte başlattığı İstanbul Lüfer Bayramı, İstanbul Lüfer’e Hasret Kalmasın kampanyasını bir adım daha ileriye taşımayı hedefliyor.

Bu sene de Lüfer Bayramının programı oldukça yoğun. 19 Ekim Cuma günü başlayacak bayramda İstanbul’un “Balıklı Filmler” Festivali, Kadir Has Üniversitesi’nde “İstanbul ve Balığı” paneli, yavru balıkların avlanmaması için satın alınmaması gerektiğini vurgulamak amacıyla “İstanbul Lüfer’e Hasret Kalmasın” kampanyası sürecince yaşanan tecrübelerin paylaşıldığı  “Almıyoruz, Satmıyoruz!”, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da çocuklar tarafından oldukça ilgi göreceği kesin olan ve çocuklarla “lüferin resmi”ni çizmeyi amaçlayan  “Anne bak! Lüfer! etkinliği 2. İstanbul Lüfer Bayramında göze çarpan aktiviteler.

Artık gelenekselleşen ve İstanbulluları boğazda atadan dededen kalma usüllerle lüfer avlamaya davet eden İstanbul’un En Baba Lüferi” olta avı yarışması tüm lüfer severleri 20 Ekim Cumartesi günü Haliç Şair Nedim Parkındaki Fener İskelesine bekliyor. Yarışma amatör ve profesyonel tüm balıkçılara açık Yarışmanın birincisine “fish finder” (balık bulucu) armağan ediliyor, ayrıca  ilk 10′a giren amatör ve profesyonel olta avcılarını da çeşitli süprizler bekliyor. Kuşkusuz yarışmada sadece olta ile avlanan ve 24 cm ve üstündeki lüferler değerlendirilecek. Hafta sonunda başlayan yağmurların lüferlerin gelişip serpilmesine yardım edeceğine dikkat çeken tecrübeli balıkçılar Cumartesi günü jüridekilerin işinin çok zor olacağını belirtiyorlar.

İstanbul kültürü, tarihi ve onu bereketli kılan tüm kaynakları ile ortak mirasımızdır diyen Slow Food yöneticileri “ İstanbul’un Lüfer Bayramı, lüferle kısıtlı bir bayram olmasın, uskumruyu, fıstık çamlarını, erguvanları, memba sularını, çeşmeleri.. İstanbul’u alsın beraberine; bu bayram İstanbul’a sahip çıkanların gururu olsun, bu gurur da ortak mirasımızın bereketine teminat olsun” diyorlar.

İstanbul Lüfer Bayramı daha başlamadan etkinlikleri başladı. İstanbul’u lüfersiz, Lüfer’i İstanbulsuz düşünemeyen İstanbul ve Lüfer sevdalıları luferbayrami.wordpress.com/ adresi üzerinde “Lüfer Hatırası” fotoğraflarını kendi lüfer anıları birlikte paylaşmaya başladılar bile.

İstanbul Lüfer Bayramı etkinlikleri programı:

fikirsahibidamaklar.org/lufer-bayrami-2012/program

 

“Yeni Siyaset” için Kadıköy buluşması

Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) ile Yeşiller Partisi’nin hem demokrasinin hem de ekolojinin yok sayıldığı günümüz dünyasına alternatif bir çözüm getirmek üzere çıktığı yolda kendileri ile birlikte aynı yolda yürümeyi düşünen kesimlerle yaptığı toplantıların bir yenisi 10 Ekim Çarşamba günü saat 19:00’da Kadıköy, Bahariye Caddesindekli EDP Kadıköy ilçe binasında gerçekleştirilecek.

Yeşiller eşsözcüsü Kemal Tuncaelli, EDP Genel Başkan Yardımcısı Saruhan Oluç ve eşgüdüm heyeti üyesi Türkan Uzun’un konuşmacı olarak katılacağı “yeni siyaset” toplantısında gezegenin karşı karşıya kaldığı tehditlerin çözümü konusunda hem sol hem de yeşil parti olarak atılacak adımlar masaya yatırılacak.

Etkinliğin çağrı metninde de bu duruma vurgu yapılmış

“Adaletsizliğin derinleştiği, şiddetin yükseldiği, demokratik teamüllerin yok sayıldığı bir süreçte, ekolojik yıkım insan uygarlığını ve hatta üzerinde yaşadığımız gezegenin varlığını tehdit ederken, demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi ve ekolojist bir seçenek arıyoruz. Geniş kitlelerin taleplerine yanıt verecek ve onları kucaklayacak, radikal bir demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla gerçekleştirecek hem yeşil, hem sol bir partiye ihtiyacımız var.Böyle yeni bir siyaset için

“Kadıköy Buluşması” başlığıyla gerçekleşecek toplantıya katılımınızı bekliyoruz.

10 EKİM 2012 ÇARŞAMBA Saat 19:00 Yer: EDP Kadıköy

Konuşmacılar:

Kemal Tuncaelli (Yeşiller Eşsözcüsü)

Saruhan Oluç (EDP Gn.Bşk.Yrd.)

Türkan Uzun (Eşgüdüm Heyeti Üyesi)

 

(Yeşil Gazete)

Mavi bal yapan arılar

Fransa’da “mavi bal” yapan arıların sırrı çözüldü. Ağustos ayından
beri Fransa’nın Kuzeydoğu’sundaki Ribeauville kentinde kovanlardan
mavi ve yeşilin çeşitli tonlarında bal çıkıyordu. Bir süredir
biliminsanları, gıda güvenliği uzmanları ve arıcılar kovanlardan çıkan
parlak renkteki balın arkasında yatan sebebi araştırıyorlardı.

Mars şirketine ait bir şekerleme fabrikasından çıkan atıkların gaz
üretiminde işlenmek üzere Ribeauville yakınlarında bir biogaz tesisine
getirildiği ve arıların bu atıklardan beslendiğinin ortaya çıkması
üzerine biogaz tesisi işletmecisi Agrivalor, arıların atığa erişimini
engellemek için atıkların bundan böyle hava geçirmez konteynerlerde
saklanacağını ve hızla işleneceği açıkladı.

Arıların bal üretmek için şekerleme atıklarına gitmesi ise dehşet
verici olsa da hem biyolojik çeşitlilik hem de yaşam döngüsü açısından
nispeten küçük bir sorun. Tüm dünyada arı kolonileri hızla azalmaya
devam ediyor. Bu konuda yapılan bilimsel çalışmalar arı nüfusundaki
hızlı azalmayı kısmen sinir sistemine etki eden böcek ilaçlarına
bağlıyorlar. Geçtiğimiz aylarda Fransa thiamethoxam içeren tarım
ilaçlarını yasaklayarak arı nüfusundaki düşün önüne geçme yolunda bir
adım atmıştı.

Öte yandan, ABD ve İngiltere başta olmak üzere bir çok ülke thiamethoxam ve türevlerini kullanmaya devam ediyor. Bahse konu halen ülkemizde de de serbestçe satılıyor.

(Yeşil Gazete, Le Monde)

Diyarbakır’ın yeni emniyet müdüründen özeleştiri

Diyarbakır’da 90’lı yıllarda görev yapan ve bir süre önce Siirt’ten Diyarbakır’a atanan Emniyet Müdürü Recep Güven, önemli açıklamalarda bulundu. Güven, “Dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız insan değilsiniz. Eline silah almış çoluk çocuk demeden insan katleden canavarlaşmış bir teröristi de enterne edemiyorsanız devlet değilsiniz” diye konuştu.

Diyarbakır’daki basın kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya gelen Diyarbakır’ın yeni Emniyet Müdürü Recep Güven, 1990’lı yıllarla ilgili özeleştiride bulundu. 1991 ve 1996 yılları arasında Diyarbakır’da görev yapan 20 yıllık istihbaratçı Güven, bu yılları en zor yıllar olarak nitelendirdi.

“Keşke yaşanmasaydı, hiç olmasaydı” denilen bir süreçte Diyarbakır’da hizmet vermeye çalıştığını anlatan Güven, “İnsanların çektiği acıları biz de yüreğimizde hissettik. Boşaltılan her köyün aslında geleceğimizde tehdit olduğunu biliyorduk. Meçhule giden insanların herhangi bir sisteme tabi olamayacağını da biliyorduk. Belki bir mecburiyetti, belki acil bir karardı. Geçmişi eleştirmek gibi bir olumsuzluğa girmek istemem. Ama bugün yaşadığımız sorunun temelinde bu var. Şimdi toparlanma ve normalleşmeye çalışıyoruz” dedi.

Daha önce bir konferansta yaptığı bir konuşmaya da değinen Güven, o anısını şöyle anlattı:

“Konferans esnasında salondakilerin büyük ünlemlerle bakmasına sebep olan bir cümle kurdum. Biraz eleştirildim ama ‘dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız insan değilsiniz’ demiştim. Ama eline silah almış çoluk çocuk demeden insan katleden canavarlaşmış bir teröristi de enterne edemiyorsanız devlet değilsiniz. Ben bu iki duygu arasında gidip geliyorum. Benim yitik evladım dağa çıkmış keşke ulaşabilseydim, keşke ben ona normal bir hayat sunabilseydim. Keşke onun terörize olmasına mani olabilseydim diye ağlarım. Ağlarım yani her teröriste de içim ezilir. Bu Diyarbakır’ın kaderi olmamalı; gözyaşı, kan… bu coğrafya o kadar güzel insan yetiştirmiş ki. Fakat şimdi canavarlar üretiyoruz. Niye ? denetimsizlikten, kontrolsüzlükten, insana ulaşamadığımızdan, insan odaklı hizmet üretemediğimizden. Başka bir şey değil yani.”

Uzun konuşmasında özeleştiri yapmaya devam eden Güven, gözaltına alınan veya dağa çıkan bazı çocukların özgeçmişini de okuduğunu söyledi. Güven, bu konuda da şunları söyledi:

“Nasıl özeleştiri yapmayız. Benim karakoldaki memurumun kötü davranmasıyla, benim kontrollerimde yaptığım bir aşırı güçten ötürü zaten sosyal yaşamda tutunamamış bir çocuk… ben yüzlerce özgeçmiş raporu okudum. İstihbarattaydım. Bu çocuklar yazmış, ‘ulusal kurtuluş savaşımıza katkıda bulunmak istiyorum’ en son cümleyi . ‘Evladım yaşın kaç ?… ‘12. Babam işsiz, annemi dövüyor.’ Sosyal çevre berbat. Okula güç yettiremiyorum. İşte adam sosyal yaşam savaşını devam ettiremiyor. ‘Ben savaşacağım’ diyor. Bundan ne anlamamız lazım. Çocuk kaçıyor işte. Bulunduğu yerden kaçıyor. Bunun kaçma sebeplerinden biri bensem diğeri de sizsiniz. Bu toplumda mutlaka bir sıkıntı var demektir. Bunu ortaya da koymazsak nasıl çözeceğiz ? Tabi ki konuşacağız. Çünkü kaybettiğimiz insan. Patır patır insan ölüyor şurada. Her birinin hayalleri var, aşkı var, sevgilisi var. İnsanları öldürüyoruz, hayallerini öldürüyoruz, yüreklerine kin koyuyoruz. ” şeklinde konuştu

(Ntvmsnbc)

 

Redhack için 24 yıl hapis istemi

Türkiye’deki birçok devlet kurumuna ait internet sitesine düzenledikleri siber eylemlerle adını sıkça duyuran Redhack örgütü hakkında, ‘silahlı terör örgütü üyesi oldukları’ ve çeşitli bilişim suçları işledikleri iddiasıyla 24 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.

Redhack’in, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün internet sitesini hack’lemesinin ardından, örgüte üye 10 kişi hakkında ‘silahlı örgüte üye olmak ve çeşitli bilişim suçları işledikleri’ suçlamasıyla 8.5 yıldan 24 yıla kadar hapis cezası isteniyor.

Ankara Başsavcıvekilliği’nin, 20 Mart 2012’de gerçekleştirilen ve yedi kişinin tutuklandığı  Redhack soruşturması tamamlandı. Soruşturma sonucunda hazırlanan iddianame, Terörle Mücadele Yasası kapsamında kurulan Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edildi.

Savcı Mustafa Başer tarafından yaklaşık yedi aydır tutuklu bulunan üniversite öğrencileri Duygu Kerimoğlu, Alaattin Karagenç ve Uğur Cihan Oktulmuş’un da bulunduğu 10 kişi hakkında hazırlanan iddianamede, şüpheliler, “silahlı terör örgütüne üye olmak, açıklanması yasak gizli belgeleri temin etmek, kişisel verileri hukuka ayrı olarak ele geçirmek ve yaymak, bilişim sisteminin işleyişini engellemek veya bozmak, bilişim sistemine hukuka ayrıkı olarak girmek ve orada kalmak” eylemleriyle suçlandı.

Küresel siber korsan örgütü Anonymous ile de dayanışması olduğu bilinen Redhack, geçmişte ÖSYM, Yargıtay, Ulaştırma Bakanlığı dahil birçok devlet kurumu ve bakanlığın internet sitesini hedef alan eylemler gerçekleştirmişti.

Chavez altı yıl daha Venezuella’nın lideri

Devlet Başkanı Hugo Chavez’in 14 yıldır lideri olduğu Venezuella’da dün gerçekleştirilen devlet başkanlığı seçiminde sonuçlar belli oldu. Chavez taraftarlarının, ön sonuçların açıklanmasını beklemeden sokaklara döküldüğü seçimde, Chavez oyların yüzde 54’ünü topladı.

Chavez, 14 yıllık iktidarına karşı en başarılı seçim kampanyalarından birini yürüten 40 yaşındaki Vali Henrique Capriles karşısında verdiği en kritik seçimde galip gelmeyi başardı. Seçim kurumu, Chavez’in oyların yüzde 54’ünü aldığını açıklarken, Capriles yüzde 45 oyda kaldı. Capriles, sonuçların açıklanmasının ardından Chavez’i tebrik etti.

Dün akşam yerel saatle 18.00’da (TSİ 00.30) oy verme işleminin sona ermesinin ardından, Chavez taraftarları daha ilk sonuçlar belli olmadan kutlamalara başladı.

Chavez’in yardımcıları, devlet başkanının seçim galibiyetini sonuçlar henüz açıklanmadan Twitter’da attıkları mesajlarda kutlarken, çok sayıda destekçisi başkent Caracas başta olmak üzere birçok kentte sokaklara inerek havai fişek fırlattı ve sevinç gösterilerinde bulundu.

Chavez, Capriles’e karşı aldığı en son seçim zaferinde bugüne kadar girdiği devlet başkanlığı seçimlerinde elde ettiği en düşük oyla karşılaştı.

Venezuella’nın lideri, göreve geldiği 1998 yılında yüzde 56, ikinci kez seçildiği 2004’te yüzde 59, 2006’daki erken seçimlerde yüzde 63 oy almıştı. Chavez, dün yapılan seçimde ise oyların yüzde 54.42’sini alırken, rakibi Capriles yüzde 44.97’te kaldı. Seçimde, 19 milyondan seçmenden yüzde 81’inin oy kullandığı ifade edildi.

Chavez, ilk seçim mağlubiyetini, 2007’de devlet başkanlığı yarışına süresiz aday olabilmek için gittiği referandumda almıştı. Kaybettiği referanduma rağmen geri adım atmayan Chavez, 2009’da yine aynı maddenin oylandığı referandumda yüzde 56 oy alarak istediği kadar devlet başkanlığı seçimine katılma hakkı kazandı.

 

Kardeş Türküler’in Batman konserinde iki dilde “savaş istemiyoruz” mesajı

Kardeş Türküler grubu; Batman’da verdiği konserde türkçe ve kürtçe “Em Şer Naxwazin- Savaş İstemiyoruz” diye haykırdı. Kardeş Türküler’in Batman konserinde coşku doruktaydı.

Şivan Perver’in Mirkot şarkısıyla sahneye gelen grup, konserin yapıldığı şehir stadındaki seyircilerin de coşkusu ile deyim yerindeyse kendinden geçti. Barışı sembolize eden beyaz kostümleriyle sahneye çok yakışan Kardeş Türküler bugüne kadar çıkardıkları beş albümden seçtikleri repertuarla seyircilerin gönlünde bir hoş seda bıraktı.

Türkçe, Kürtçe, Azerice, Ermenice, Gürcüce, Lazca, Çerkezce, Pontusça ve Farça dillerinde şarkılar söyleyen grup çok sesliliğin zenginliğini yaşıyor ve yaşatıyor. 1993 yılında Boğaziçi Üniversitesi müzik birimi tarafından hazırlanan bir konser çalışmasının adı olarak gündeme gelen Kardeş Türküler, Anadolu halk şarkılarını kendi orijinal dilleriyle yorumlamayarak Türk, Kürt, Azeri, Ermeni, Laz, Gürcü, Çerkez, Çingene, Makedon, Alevi vs. ezgileriyle farklı etnik grupları bir çatı altında toplayabiliyorlar.

Batman konserinde şehir stadyumu, konser ücretli olmasına rağmen bir hayli kalabalıktı. Batman halkının Kardeş Türküler’en ve kardeş olmaya duyduğu özlemin bir göstergesi oldu bu. Yaklaşık 2 saat süren konserde türkülere eşlik etmekten kendini alamayan seyriciler yerlerinde duramıyorlardı. Herkes oturduğu yerden ayağa kalkarak tezahüratlarla, halaylarla gruba eşlik ediyordu.

Kardeş Türküler, Barman’da Hasankeyf’i de unutmadı, bunun için de şarkılar söylediler ve konseri “Hasankeyf yok olmasın” diyerek noktaladılar.

(Batman Çağdaş, Yeşil Gazete)

Pakistan’da selin bilançosu: 422 ölü, 275bin ev ağır hasarlı

Pakistan Ulusal Afet Yönetim Merkezi Müdürü Zafar Iqbal, ülkenin pekçok yerinde ardışık olarak yaşanan sel felaketlerinde ilk belirlemelere göre 422 kişinin öldüğünü 275bin ev ve işyerinin ise oturulamaz şekilde hasar gördüğünü belirtti.

Özel haber kanallarına konuşan Igbal, Sindh bölgesinde 235,831,, Pencap’ta 25,442, Belucistan’da 8,626, Khyber Pakhtunkhwa’da 4,392, Azad Kashmir’de 1,243 and Gilgit-Baltistan’da 70 evin ağır hasarlı olduğunu, bunun dışında 155,662 ev ve işyerinin de hafif hasarlı olduklarını söyledi.

Kurtarma operasyonu ile ilgili bir soru üzerine bölgeye 15bin çadırın yanısıra 29 su arıtma pompasının da gönderildiğini ifade eden Pakistan Ulusal Afet Yönetim Merkezi Müdürü Zafar Iqbal, sellerden etkilenen kişi sayısının 4,474,341, hasar gören köy adedinin ise 13,465 olduğunu sözlerine ekledi.

(Yeşil Gazete, Pakistan Today)

Roundup konusunda herkes yalan söylemiş

Pestisit endüstrisi ve Avrupa Birliği 1990’lardan beri dünyanın en çok satılan ot zehiri Roundup’ın doğum kusurlarına sebep olduğunu biliyordu; ama bunu halka söylemeyi “unuttular”

Uluslararası bilim insanları ve araştırmacılar tarafından ortaklaşa yazılan bu rapor,endüstrinin 1980’lerde yaptıkları araştırmaların (ki buna Roundup’un üreticisi Monsanto’nun yaptırdıkları da dahil) Roundup’ın aktif etken maddesi glifosfat’ın laboratuar hayvanlarında doğum kusurlarına neden olduğunu gösterdiğini ortaya çıkarıyor.

Gerçekler şöyle;

  • Endüstri 1980’lerden beri kendi yaptığı çalışmalardan, yüksek dozda glifosfatındeney hayvanlarında malformasyona (şekil bozukluğuna) sebep olduğunu biliyor.
  • Endüstri 1993’ten beri bu etkinin orta, hatta düşük dozlarda bile ortaya çıktığını biliyor.
  • Almanya hükümeti en azından 1998’den beri glifosfatın malformasyonlara sebep olduğunu biliyor.
  • AB komisyonunun uzman bilimsel derleme tartışma paneli 1999’dan beribglifosfatın malformasyonlara sebep olduğunu biliyor.
  • AB komisyonu 2002’den beri glifosfatın malformasyonlara sebep olduğunu biliyor. Bu, glifosfata AB tarafından izin verilen yıl aynı zamanda.

Fakat bu bilgi halka duyurulmadı. Tam tersine; pestisit endüstrisi ve Avrupa’nın düzenleyicileri beraberce halkı glifosfatın güvenli olduğu iddialarıyla kandırdılar. Sonuç olarak, Roundup bahçecilikle uğraşanlarca ve yerel otoritelerce arazi şeritlerinde, okul bahçelerinde ve diğer kamu alanlarında, hatta tarlalarda kullanıldı.
2010 gibi yakın bir tarihte, Alman Tüketiciyi Koruma ve Gıda Güvenliği Federal Ofisi BVL, komisyona glifosfatın teratojenik (doğum kusurlarına sebep olma) etkisine dair hiçbir kanıt olmadığını söyledi.
BVL bu yorumuna, Arjantinli bilim insanlarının Roundup ve glifosfatın tarımda kullanılan spreylerden çok daha düşük konsantrasyonlarda deney hayvanlarında doğum kusurlarına sebep olduğunu gösterdikleri bağımsız bir bilimsel çalışmayı çürütme amacıyla yazdığı yazıda yer verdi. Çalışmanın yapılma sebebi, Güney Amerika’nın genetiği değiştirilmiş (GD) Roundup Ready (yüksek oranda glifosfat spreyi kullanımını tolere edebilecek şekilde tasarlanmış) soya fasülyesi yetiştirilen bölgelerinde yüksek oranlarda doğum kusurları ve kanser vakalarının rapor edilmesiydi.

Arjantinli araştırmacıların çalışmasını çürütme amacıyla yazılan yazıda BVL glifosfat’ın güvenli olduğunun kanıtı olarak komisyonun 2002 yılındaki glifosfat onayı (Avrupa’dahalen yürürlükte olan onay) için sunulan endüstri çalışmalarına atıfta bulundu.

Fakat yeni raporun yazarları onay belgelerine ulaştı ve BVL’nin iddiasının aksine,1980’lerde-1990’larda yapılan endüstrinin kendi çalışmalarının glifosfatın / Roundup’ın deney hayvanlarında doğum kusurlarına yol açtığını gösterdiğini buldu.

Okuyucuların raporumuzda yer alan beyanların doğruluğunu kontrol edebilecekleri şeffaflığı sağlamak için Almanya’nın glifosfat hakkındaki 1998 taslak değerlendirme raporunun atıfta bulunulan bölümlerine şu adresten ulaşabilirsiniz.

Yeşil Gazete için çeviren: Itır Kaşıkçı

(EarthOpenSource, Yeşil Gazete)

Marmara İletişim’de sular durulmuyor

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç. Dr. Gözde Yılmaz, Marmara Üniversitesi Dekanı Prof. Yusuf Devran’ın kendisini tehdit ettiği gerekçesiyle savcılığa başvurdu. Savcılık Gözde Yılmaz’ın korunması için eğitimine aynı üniversitede devam eden bir polisi koruma olarak verdi. Öte yandan Yusuf Devran’ın dün verdiği talimatla Doç. Dr. Gözde Yılmaz’ın odasının kapısı çilingirle açtırılarak eşyaları depoya kaldırıldı.

Ali Dağlar’ın hürriyet.com.tr’de yer alan habere göre; Marmara Üniversitesi (MÜ) İletişim Fakültesi’nde, iki ay önce, Dekan Prof. Dr. Yusuf Devran’ı ‘üzerine yürüyüp tehdit etmekle’ suçlayarak savcılığa başvuran öğretim üyesi Doç. Dr. Gözde Yılmaz’a, aynı okulda mastır yapan bir polis yakın koruma olarak verildi.

Üniversitede bir başka gelişme de önceki akşam yaşandı. Dekan Devran’ın talimatı üzerine, Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Ali Büyükarslan, üniversitede görevli güvenlikçiler ve bir grup memurla, Doç. Dr. Gözde Yılmaz’ın odasını çilingir yardımıyla açtırdı. Doç. Dr. Yılmaz ve oda arkadaşı bir başka akademisyenin bilgisayar ve eşyaları, bodrumdaki depoya kaldırıldı.

Odasında yaşananları derste öğrenen Doç. Yılmaz, kapının kilidinin değiştirildiğini görünce, oda arkadaşı Yrd. Doç. Emel Güler Yılmaz’la Harbiye Karakolu’na gitti. Akşam geç saatlere dek ifade veren akademisyenler, dekan ve yardımcısından şikayetçi oldular. İki akademisyen, dün sabah da İstanbul Cumhuriyet Savcısı Faruk Bildirici’ye giderek, dekan ve yardımcısı hakkında suç duyurusunda bulundular. Bu arada, çeşitli gerekçelerle boşaltılması istenen odanın kapısına, dekanlık talimatıyla, Dekan Yardımcısı Büyükarslan ve Yrd. Doç. Emel Poyraz’ın isimleri çakıldı.

Doç. Dr. Gözde Yılmaz, Dekan Prof. Dr. Yusuf Devran’ın hazırladığı yüksek lisans ve doktora listesini jüri üyesi olarak imzalamadığı için tehdit edilip açık hedef gösterildiği iddiasıyla savcılığa başvurmuştu. İsteği üzerine koruma verilen Doç. Yılmaz, Dekan Devran’ı, Cumhurbaşkanı, Başbakanlık Teftiş Kurulu ve Rektörlüğe de şikayet ederek, “Dekanın baskıları, sözlü şiddeti, üzerime yürümeleri, öğrencilere hedef göstermesi nedeniyle can güvenliğim ve mesleki geleceğim tehdit altında. Şu an elimden gelen, yalnızca adaletinize ve vicdanınıza sığınmaktır” demişti. Dekanın kışkırttığı ülkücülerin gözdağı için kapısında nöbet tuttuğunu öne süren Yılmaz, dekanın jüri üyelerine onay için sunduğu; istedikleri isimleri “nokta”, istemediklerini “harfle” işaretlediği fişleme listesini delil olarak sunmuştu.

(T24)