Ana Sayfa Blog Sayfa 4452

Ankara Film Festivalinde tema Doğu İmgeleri

Dünya Kitle İletişim Araştırma Vakfı’ndan yapılan yazılı açıklamaya göre, 14-24 Mart’ta düzenlenecek 24. Ankara Film Festivalinde “Doğu İmgeleri” ana temasıyla orta ve yakın doğu ülke sinemalarından bir seçki sunulacak.

Festival bu yıl, bu kültürel boyuta vurgu yapmak Türkiye’de hemen hiç bilinmeyen ülke sinemalarından on filmlik bir seçki sunarak, Arap Baharı’ndan oryantalist bakışa, göç olgusundan toplumsal sorunlara uzanan seçkiyle, doğunun beyaz perdedeki yansımasını görünür kılınacak.

Başta orta ve yakın doğu olmak üzere Pakistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Tunus, İran, Irak, Kırgızistan, Azerbaycan ve Özbekistan gibi ülke sinemalarının önemli başyapıtları festivalde sanatseverlerle buluşacak.

(CNN Türk)

AB, GDO konusunda kritik virajda

Avrupa Komisyonu, Avrupa’da halihazırda yetiştirilmesine izin verilen iki genetiği değiştirilmiş tarım ürününe eklenmesi düşünülen yeni yedi adet genetiği değiştirilmiş tarım ürününe yakın gelecekte onay vermeyi düşünmediğini açıkladı. Komisyon öncelikle tek tek AB ülkelerinin, GDO’lu ürünlerin yetiştirilmesi konusunda karar almasına izin veren düzenleme üzerinde anlaşma sağlanmasını istiyor. Bu kapsamda düzenlenen kamuoyu anketi ile de AB üyesi ülke vatandaşlarının GDO konusundaki görüşleri mercek altına alınıyor.

Mevcut AB kuralları çerçevesinde, yetiştirilmesine izin verilen bir ürün 27 AB üyesinin tamamında yetiştirebiliyor. Ancak Ülkeler, bilimsel gerekçeler doğrultusunda bu ürünlerin yetiştirilmesine yasak getirebiliyor.

Şu anda Avrupa’da yetiştirilmesine izin verilen iki genetiği değiştirilmiş tarım ürünü (Amflora patatesi ve MON810 mısırı) bulunuyor. Ancak AB izni almış bu ürünler de tüketici ve çevre örgütlerinden muhalefetle karşılaşıyor.  ABD’de 90, Brezilya’da ise 30 GDO’lu tarım ürünün yetiştirilmesine izin verilmiş durumda.

Altısı mısır, biri de soya fasülyesi olmak üzere yedi GDO’lu ürün Avrupa Komisyon’unun onayını bekliyor. Bu ürünler Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi’nden (EFSA) olumlu değerlendirme almış durumda.

AB’den GDO konusunda kamuoyu anketi

Avrupa Komisyonunun yeni GDO ürünlerini bekletme kararının yanısıra Avrupa Birliği (AB) de , 500 milyon tüketiciyi, Avrupa Komisyonu’nun Tarım ve Kırsal Kalkınma sitesindeki ankete katılmaya davet etti.

Komisyon’un tarımdan sorumlu üyesi Dacian Cioloş‘un ekibinin başlattığı girişim, AB’de GDO’lu ürünlerle ilgili tartışmaya kamuyu da dahil etmeyi hedefliyor. 10 Nisan’a kadar sürecek anket, organik tarım konusundaki Avrupa politikalarının gözden geçirilme sürecinin bir parçası.

AB şu ana kadar Alman BASF firmasının ürettiği Amflora patatesi ve Monsanto’nun geliştirdiği MON810 mısırı olmak üzere yalnızca iki GDO’lu tarım ürününe izin verdi, ancak bazı ülkeler GDO’lu mısırın da üretimine yasak getirdi.

(Euractiv)

 

 

 

Hasan Şen, “Munzur’da HES iptali emsal niteliğindedir”

Tunceli’de, Munzur Vadisi’ne yapılması planlanan Bozkaya HES projesi, Ankara 8’inci İdare Mahkemesi’nin kararıyla iptal edildi.

Uzun bir hukuk mücadelesinin ardından gelen karar çevreciler ve bölge sakinleri tarafından sevinçle karşılandı.

Munzur Vadisi üzerine yapılması planlanan 20 HES projesinden biri olan Bozkaya HES projesi, diğer projelerde de olduğu gibi Çevre Etki Değerlendirme Raporu (ÇED) alınmadan ve bölge halkının fikri alınmadan yapılması planlanıyordu.

Daha önce hakkında yürütmenin durdurulması kararı verilen proje için dün de Ankara 8’inci İdare Mahkemesi tarafından iptal kararı verildi.

Yeşil Gazete’nin ulaştığı Munzur Koruma Kurulu Temsilcisi Hasan Şen, kararı haklılıklarının tescillenmesi olarak gördüklerini belirttikten sonra şunları söyledi:

“ Türkiye’nin en büyük milli parklarından birinde, bölgedeki ekolojik hayatı bitirecek projeler yapılmak isteniyor. Munzur Vadisi 1971 yılında 22 kurumun ortak kararıyla, milli park edildi. Ama bugün Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, ne bu kurumların kararını ne de  bölge halkının fikrini önemsiyor.

Doğaya sahip çıkılması gereken bir dönemde, 1993’den önce verilmiş bir karar olduğu için bu tip projelerden Çevre Etki Değerlendirmesi raporu istenmemesi gibi bir durumun mantıklı bir izahı yoktur. Ki bu bölgenin çevresel önemi kadar, alevi yurttaşların kutsal bölgesi olması da dikkate alınmamakta.

Bölgede 20 HES Projesi var, bunlardan 3’ü faal durumda. Ama diğer projeler de davalık durumda. Bu kararın hem Munzur Vadisi üzerindeki hem de Türkiye genelindeki HES projeleri için emsal teşkil edeceğini düşünüyoruz. Sürecin takipçisi olacağız.”

(Yeşil Gazete)

“Nükleersiz bir Ortadoğu” Paneli İstanbul’da

“Nükleersiz Bir Dünya ve Nükleer Silahlardan ve Kitle İmha Silahlarından Arındırılmış Bir Orta Doğu İnşa Etmek” konferansı İstanbul’da.

1945’te başlayan nükleer silahların hikayesi, 2013 yılı itibariyle olanca tartışması ile birlikte devam ediyor. Kamuoyuna açıklamayı reddetmesine rağmen, ortadoğunun en büyük nükleer cephaneliğe sahip ülkesi İsrail, İran’ın nükleer silah edinmemesi için savaş tehditlerine varan politikalarına devam ediyor, Asya’nın en kapalı ülkesi Kuzey Kore balistik füze denemelerine devam ederken, halen ateşkes aşamasında olmalarına rağmen, yer yer sınır çatışmaları yaşayan Hindistan ve Pakistan ellerindeki nükleer silah kapasiteleri ile bölgeyi tehdit etmeye devam ediyor. Üstelik bölgedeki tansiyon azalmak yerine her geçen gün artmaya devam ediyor.

Dünya genelinde 4.100’ü aktif olmak üzere, 17.000 nükleer savaş başlığı bulunuyor. Nükleer savaş başlığına sahip ülkeler arasında 7.700 savaş başlığı ile başı çeken ABD’yi, 8.500 başlık ile Rusya, 225 başlık ile İngiltere, 300 başlık ile Fransa ve 240 başlık ile Çin takip ediyor. Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesine İlişkin Antlaşma’yı imzalamış bu beş ülkenin dışında 100 başlık ile Hindistan, 110 başlık ile Pakistan ve 10 başlık ile Kuzey kore herhangi bir yasal caydırıcılık altına girmeden milyonlarca insanın hayatını tehdit eden bu silahları cephaneliklerinde barındırıyor. Bu listenin ortadoğu temsilcisi İsrail’in ise, elindeki nükleer silah stoğunu açıklamayı reddetmesine rağmen tahmini 200 adet nükleer savaş başlığına sahip olduğu düşünülüyor.

Nato Şemsiyesi altında da , ABD tarafından temin edilen 240 nükleer savaş başlığı Belçika, Almanya, Hollanda, İtalya ve Türkiye’deki hava üslerinde bulunuyor.

Çözüm mümkün!

Nükleer Silahların gölgesinde tekinsiz bir geleceğe doğru hızla ilerlenirken, çözüm için hareket geçen hareketler de var. 60’dan fazla ülkede 200’ün üzerinde organizasyonla birlikte çalışan ICAN (Nükleer Silahların Tamamen Ortadan Kaldırılması İçin Uluslar arası Kampanya) bu hareketin önde gelenlerinden biri.

ICAN’in web sitesinde hareketin hedefi olarak, nükleer silahların hiçbir ayırım gözetmeksizin bütün ülkeler için yasaklanmasını öngören bir anlaşmanın derhal imzalanması gösteriliyor.

Organizasyon böyle bir anlaşma aracılığı ile de, nükleer silahların üretiminin, test edilmesinin, bu silahlara herhangi bir ülke tarafından sahip olunmasının ve bu silahları kullanmasını yasaklamasının, varolan nükleer silahların üzerinde anlaşmaya varılmış bir tarih aralığı içerisinde yok edilmesi için gerekli mekanizmaları oluşturmasının çağrısını yapıyor.

Arap Baharı ile Ortadoğu’dan yeniden girişilen bir inşa döneminde ise ICAN’in çağrısının önemi büyüyor. Nükleersiz bir dünya ve Ortadoğu’nun nasıl mümkün olabileceğini ve Türkiye’nin tüm bu süreçteki rolünün ne olması gerektiğini tartışmak için ICAN’in Türkiye ayağı 26 Ocak Cumartesi günü, Taksim Hill Otel’de, “Nükleer Silahlardan ve Kitle İmha Silahlarından Arındırılmış Bir Dünya ve Ortadoğu İnşa Etmek” başlıklı uluslararası bir konferans düzenliyor. Konferansa destek verenler arasında Greenpeace Akdeniz, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, Küresel Eylem Grubu, Mayınsız Bir Türkiye Girişimi bulunuyor.

Konferansın programı şöyle:

(Yeşil Gazete)

 

Gezegenin yeni karbon merkezi Afşin-Elbistan mı olacak?

Greenpeace Akdeniz’in yapılan açıklamaya göre,  örgütün son yaptığı incelemelerde planlanan santraller kurulduğu takdirde dünyanın insan eliyle gerçekleştirilen en fazla karbon salınımı Afşin-Elbistan havzasında olacak.

Greenpeace’in yaptığı analizde, , Afşin-Elbistan kömür havzasında 8 bin MW kapasiteli elektrik santrali yapımı için, 3 Ocak 2013 tarihinde, Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında yapılan anlaşmayı ve yeni planlanan 8 bin MW kapasitelik bir diğer santrali inceledi.

Ortaya çıkan sonuçlar ise korkunç! Eğer planlanan santraller faal olursa, Türkiye 40 yıl içinde dünyanın en kirli enerji kompleksine ev sahipliği yapacak. Proje, yılda 70 milyon ton karbon salımı potansiyeline sahip. Planlanan tüm santraller kurulursa, 40 yıllık ömürlerinde toplam 2 milyar ton karbon salımı yaparak dünyanın en fazla kirliliğe neden olan bölgesi Afşin-Elbistan olacak. Şu an ilk ikide Güney Afrika’daki Sasol kömür santrali ve Tayvan’daki Taichung santrali var.

Bölgede halk sağlığı tehdit altında

Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Kampanyası Sorumlusu Pınar Aksoğan’ın var olan ve planlanan santrallerin durumuyla ilgili yaptığı açıklama şöyle:

“Hükümetin kömüre olan bu bağımlılığı endişe verici. Kömürün Afşin-Elbistan bölgesinde çevre ve insan sağlığına olan etkileri zaten açıkça ortada ve defalarca gündeme geldi. Santrallerden kaynaklı yüksek oranlarda azot, sülfür, cıva ve diğer kirletici maddeler ile birlikte santralden çıkan atık su ile sulanan tarlalar halk sağlığını hali hazırda ciddi biçimde etkiliyor. Bugüne kadar bu konuda herhangi bir adım atılmamışken, planlanan yeni santraller ile bu tehdit daha da büyüyor

Türkiye’nin enerji ihtiyacı, çevre ve insan sağlığına büyük tehdit oluşturan bir karbondioksit salım bombası ile çözülemez. Birleşik Arap Emirlikleri ile yapılan anlaşma kamuoyu gözetiminde yapılmadı. Detaylar kamuoyu ile paylaşılmalı, bu konuda daha detaylı bir analiz yapılmalıdır. Yıllardır rehabilite edilmeyen Afşin-Elbistan termik santrali kapatılmalı, yeni ünitelerin ihaleleri iptal edilmelidir.  Çevre ve insan sağlığına verilen zarar tespit edilerek acilen rehabilitasyon çalışmalarına başlanmalıdır. Güneş ve rüzgar potansiyeli açısından Avrupa’da birinci sırada olan Türkiye, dünyanın en fazla karbon salımını yapacak bir santral kompleksi yerine 8000 MW gücünde yeni ve temiz rüzgar yatırımları yapmak için acil reformlar başlatmalıdır.”

(Yeşil Gazete, Greenpeace)

 

İsrail seçimlerinde sürpriz Gelecek

Seçim sonuçlarını kutlayan Yeş Adit seçmenleri Foto: Daniel Bar-On / Haaretz

İsrail’de dün yapılan erken genel seçimlerde yeni partiler büyük başarı sağlarken parlamentodaki sol ve merkez milletvekili sayısı belirgin biçimde arttı.

Seçimlerin resmi olmayan sonuçlarına göre iktidardaki sağcı Likud-Yisrael Beiteinu ( İsrail Evimiz) ittifakı 120 sandalyeli İsrail Meclisi Knesset’e 31 temsilci göndererek seçimlerden önde çıkmasına rağmen sevinemedi. Erken seçim kararı alan Netanyahu -Lieberman ittifakı önceki mecliste sahip olduğu 42 koltuğun önemli bir bölümünü kaybetmiş oldu. Yine de koalisyon kurmasına kesin gözüyle bakılan Netanyahu’nun yeni dönemde işi kolay olmayacak.

Sağ kanattaki Sefardik ultra ortodoks Yahudi partisi Shas 11, iki küçük sağcı partinin ittifakıyla oluşan Torah Judaism 7 milletvekili çıkarmayı garantiledi. Filistin’in Batı Şeria bölgesinin büyük bölümünün ilhakını savunan ve ‘iki devletli’ çözümü reddeden radikal sağcı Habayit Hayehudi ( Yahudi Evi) 11 sandalye kazanarak oylarını artıran tek sağ parti oldu.

Seçimlerde İşçi Partisi de sandalye sayısını 8’den 15’e çıkartarak kazançlı çıkan partilerden oldu.

Seçimlerde en büyük sürprizi yapan parti ise seçimlere ilk kez katılan merkez soldaki Yeş Adit , (Gelecek) Partisi gerçekleştirdi.  İlk kez katıldığı seçimlerde 19 sandalye çıkartan ve ikinci büyük parti olan Yeş Adit – Gelecek Partisinin İsrail siyasetindeki dengeleri alt üst etmiş oldu. Liderliğini eski bir televizyon yıldızı Yair Lapid’in seçim kampanyasında güncel sosyal ve ekonomik sorunlara ağırlık vermesinin başarısının asıl nedeni olduğu belirtiliyor.

Seçimlerde Birleşik Arap Listesi 5, Balad partisi ise 3 milletvekili çıkarttı.

Nispi temsil sisteminin uygulandığı İsrail seçimlerinde İsrail Devleti kurulduğundan beri hiçbir parti tek başına iktidarı kazanamadı. %2 seçim barajının uygulandığı ve beş buçuk milyon seçmenin kayıtlı olduğu seçimlerde oy verme oranının %60 civarında olduğu belirtiliyor.

(Yeşil Gazete , Haaretz, BBC)

 

Yangın nasıl çıktı?

Galatasaray Üniversitesi’nin Ortaköy’deki kampüsünde, öğretim üyelerinin odaları ve sekretaryanın bulunduğu tarihi ahşap binada henüz belirlenemeyen bir nedenle yangın başladı. Olay sırasında okulda bulunan öğrenciler, “Yangın alarmı çaldığında biz dersteydik. Küçük çaplı bir yangındı. Rüzgarın etksiyle yangın büyüyünce bizi dışarıya çıkardılar. Burası bizim evimizdi. Bir tarih yandı” dediler.

Önce bir öğretim üyesinin odasından başlayan yangın, itfaiyenin müdahalesine gerek kalmadan söndürüldü. İtfaiyenin zabıt tutma çalışmaları sırasında bu sefer çatı katında çıkan yangın şiddetlenerek büyüdü.

Olay yerine gelen Sarıyer, Beşiktaş, Şişli ve Beyoğlu itfaiyesi ekipleri, su ve köpükle yangına müdahale ederken, binanın yanan çatısında çökme meydana geldi.

Rüzgarın etkisiyle etkisini arttıran yangın, itfaiyenin yaklaşık 2,5 saatlik çalışması sonucu kısmen kontrol altına alınabildi.

Olay yerine gelen İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu tarafından yapılan açıklamada tarihi mirasın kaybı açısında çok üzgün olduklarını belirttikten sonra, yangında çatı katının önemli kısmı yandığı, çatı katının altındaki kat büyük olmayan hasarlar olduğunu düşünüldüğünü söyledi. Vali, binanın çoğu sağlam olduğunu, geri kalan kısmı da aslına uygun bir şekilde tadilata uğrayacağını söyledi. Vali Mutlu, bu tip binaları kullanırken herksin çok dikkatli olması gerekir, aksi halde bir kıvılcım herşeyi yok ediyor” diye konuştu.

Vali basın mensuplarının havadan neden müdahale edilmedi sorularına, “Şu anda Türk Hava Kurumu başta olmak üzere, bu tür bu yangınlara müdahale eden kurumlarda gece müdahale imkanı yoktur. Sitemler var ama elimizde ne varsa onu kullandık. Römorklar müdahale etti, itfaiye yangının başlangıcından bu yana buradaydı. En ufak bir gecikme yoktu. Gece müdahale edebilecek olan hava taşıtları da Büyükşehir belediyesinden hizmet satın alma şekliyle satın alma çalışmaları sözkonusu. Keşke olsaydı” şeklinde cevap verdi.

İlber Ortaylı’nın kütüphanesi

Hürriyet Gazetesi’ne konuşan Prof. Ortaylı’nın, yanan binadaki kütüphaneye altı bin kitap bağışladığını, bazı kitapların bulunabileceğini ama bazılarının bulunmasının zor olduğuna dair demeçleri hatırlatılan GSÜ rektörü Prof. Dr. Ethem Tolga, Ortaylı’nın kütüphanesinin ikinci katta bulunduğunu, bu katın çatı katına nazaran daha az hasar aldığını söyledikten sonra, hasarın incelemeler sonucunda netlik kazanacağını söyledi.

İlber Ortaylı Hürriyet’e verdiği açıklamasında şunları söylemişti:

“Allah beterinden saklasın. Üç fakültenin bulunduğu bina. Dolmabahçe Sarayı’nın büyük müştemilatı. Bu yanan binada derslik yok, hocaların odaları var. Öğrenci işlerinin kayıtları var. Kayıtların dolayısıyla kopyaları mevcut. Şimdi benim orada ikinci katta hukuk fakültesinde kurduğum kütüphane var. Oradaki 6 bin kitabı da ben bağışlamıştım. Bazı kitaplar bulunabilecek belki ama bazılarının bulunması çok zor. Envanteri var elimizde, bilmiyorum bu sulama işinde, söndürme işinde ne kadarı sağlam çıkacak onu bilemiyorum. Çok, çok üzgünüz. Binanın da gayet müzeyyen işleri var kalem işi. Artık o bitti. Bu bir ahşap bina değil aslında. Bu kagir olarak yapılmış bina. Bunların ara katları ahşaptır. Çöktü zaten bina. Çok üzücü bir şey. Boğazdaki bu tarihi binaların okul olanların bilhassa böyle ardı ardına yanması çok düşündürüyor. Tekrardan okul olması lazım.”

Binanın tarihçesi

Yanan bina, Galatasaray Üniversitesi tarafından kullanılan, Feriye Sarayları olarak da bilinen ve Çırağan Sarayı’nın müştemilatı olan bina.

Sultan Abdülaziz döneminde mimar Sarkis Balyan tarafından inşa edilen (1871) ve resmi adı İbrahim Tevfik Efendi Sahilsarayı olan ana bina, uzun yıllar Galatasaray Lisesi’nin kız bölümü dersliği ve yatakhanesi olarak kullanıldıktan sonra Galatasaray İlkokulu’na tahsis edildi ve 1992 yılında da üniversiteye devredildi.

İlk dönemde idari birimler, sınıflar, kütüphane ve öğretim üyelerinin bürolarını barındıran ana bina, günümüzde sadece idari birimlerin bir kısmı ile Hukuk, İİBF ve İletişim Fakülte sekreterliklerini ve bu fakültelerde görevli öğretim üyelerinin bürolarını içeriyor.

(Yeşil Gazete)

[Son Dakika] Galatasaray Üniversitesi’nde yangın

Fotoğraf: Ötekilerin Postası

Beşiktaş Ortaköy’de bulunan Galatasaray Üniversitesi’nin sahil tarafındaki ders görülen binada, yangın çıktı.

Üniversitenin 3 katında çıkan yangında, dumanlar ortalığı kapladı. Bölgeye çok sayıda itfaiye sevkedilirken üniversitenin yakınında bulunan liseye yangının sıçrama endişesi bulunuyor.

Ortaköy’deki tarihi binanın çatısı tamamen alevler altında.  Çırağan Caddesi’nde trafik tamamen kilitlendi.  Binada patlamalar meydana geliyor. Yangın her dakika daha da büyüyor.

Yangının çıktığı saatte okulda bulunan öğrenciler hemen tahliye edildi.

(Ajanslar)

Kurnaz, “Bursa sıcaklık ortalamasını çoktan aştı”

Bursada Bugün gfazetesinden Rabia Deniz’in haberine göre Küresel İklim Değişikliği konusunda yaptığı çalışmalarla tanınan Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Kurnaz, Bursa’nın sıcaklık ortalamasını çoktan aştığını belirtti. Sıcaklık nedeniyle İstanbul gibi kalabalık kentlerde önümüzdeki yıllarda toplu ölümlerin yaşanacağını öngören Kurnaz’a göre Bursa’daki küresel iklim değişikliğinin en somut örneği ise Uludağ.

Ocak ayının ortasında 20 dereceyi aşan sıcaklığa maruz kalan, ardından da lodosla sarsılan Bursa’da durum giderek ciddileşiyor. Zirvedeki kar kalınlığı dengesiz hava sıcaklıkları nedeniyle ocak ayının ortalarında giderek düşüyor. Prof. Dr.  Kurnaz, Bursa’nın sıcaklık ortalamasının çoktan aştığını belirterek kentin 29 olması gereken sıcaklık ortalaması 33 dereceye çıktığını ifade etti.

Uludağ’da yaşanan durumu da değerlendiren kurnaz, “Uludağ’da şu an kar kalınlığının durumu zaten her şeyi ortaya koyuyor. Bursa ve Uludağ’da önümüzdeki kışlarda yağış gittikçe azalacak, kısa ve kesik yağışlara hazırlıklı olun” uyarısı yaptı. Kar kalınlığının zirvede ocak ayına rağmen oldukça düşük olduğuna dikkati çeken Kurnaz, böyle giderse Uludağ’ın uzun yıllar yağış sıkıntısı çekebileceğine işaret etti.

(Bursada Bugün)

İstanbul’a Trans Misafirhanesi

Ebru Kırancı

Türkiye’nin ilk trans kadın misafirhanesi İstanbul’da kuruluyor. İstanbul LGBTT‘den Ebru Kırancı, bu projenin hayalini eskiden beri kurduklarını, kısa zaman içinde “devletin ve toplumun ötekileştirdiği, evsiz, hasta, yaşlı trans kadınlar” için kurdukları misafirhaneyi hayata geçireceklerini söylüyor.

Misafirhane projesine Şefkat-Der de destek veriyor. Kırancı bu proje için maddi, manevi her türlü desteğe açık olduklarını belirtiyor.

Proje kapsamında, ilk başta iki-üç kişilik bir misafirhane kurulacak. Eğer ihtiyaçları olan maddi destek sağlanırsa, misafirhaneyi genişletip daha fazla kişiye hizmet verebilecek bir yere çevirmek istiyorlar.

“Benim hayalim, burada çalışanların da trans kadınlardan oluşması. Böylece tüm ihtiyaçları karşılayabileceğiz; kimine barınma imkanı kimine iş olanağı diyen Kırancı, “Keşke Zeki Müren ölmeden önce mirasını askeriyeye değil translara bağışlasaydı. Ne oluyor askeriyeye verilen paralar? Silahlara gidiyor. Diğer taraftan insanlar sokakta ölüyor, kimsenin yardım ettiği yok.” şeklinde konuştu

(Bianet)