Bu yıl orman yangınları, havaların serin ve yağışlı gitmesinin de etkisiyle geç gündeme geldi. Dilimizi ısıralım, geçen seneki İzmir yangını gibi büyük ve dikkat çekici bir yangın da olmadı. Umarım ne bu yıl ne de sonraki yıllarda böyle yangınları bir daha yaşamayız. Ne var ki bu sadece bir dilek olmaktan öteye gitmeyecek. Çünkü orman yangınları bir ölçüye kadar doğal koşulların sonucu. Önemli bir bölümü ise insan kaynaklı ve doğal koşulların da etkisiyle çok büyük doğa tahriplerine yol açıyor.
Geçen yıl önce Kazdağları’nda haklı ve şiddetli tepkilere yol açan maden işletmeciliği olayı daha sonra da çıkan etkili orman yangınları (yalnızca Türkiye’deki değil dünyanın çeşitli bölgelerindeki orman yangınları) nedeniyle, ormanlar uzun bir süre gündemin ön sıralarında kalmış, geniş kapsamlı tartışmalar yaşanmış ve hatırı sayılır şekilde bilgi kirliliği de ortaya çıkmıştı. Hatırlayanlar olacaktır, yayılan yangını karşı ateş yöntemiyle durdurmaya çalışan bir orman mühendisi sosyal medyada linç edildiği gibi neredeyse fiziksel olarak da linç edilecekti. Bu kargaşa ortamında ben ve dört akademisyen arkadaşım bir araya gelerek “Ormanın Çağrısı” adlı bir bildiri yayımlayarak konunun tüm taraflarını sorumlu davranmaya davet etmiştik.
Son günlerde yaşanmaya başlayan orman yangınları geçen yılki kargaşanın aynı şekilde devam edeceğinin ipuçlarını ortaya çıkardı. O nedenle bu hafta bir önceden uyarı yazısı yazmak istedim. Düşününce, geçen yıl dört arkadaşımla birlikte yazdığım çağrıdan daha iyisini yazmamın mümkün olmadığını anladım ve bu çağrıyı olduğu gibi yayımlamaya karar verdim. Yazıda geçen yıla özel bazı ayrıntılar olsa da, yazının bütünlüğünün ve akışkanlığını bozmamak için virgülüne bile dokunmadım:
Başta iklim krizi ve su kıtlığı olmak üzere pek çok gelişme ile orman alanlarının azalmasının doğurduğu sorunların daha sık yaşanması ormanların önemini her geçen gün artırmaktadır. Buna rağmen hem dünya hem de ülkemiz ormanları bilinçsiz kullanımlar ve özel sektör-devlet işbirliğiyle yürütülen ekonomik kazanç odaklı “kalkınma politikaları” nedeniyle ciddi baskı altında kalmaktadır. Bu tür gelişmeler sonucunda ve artan iletişim olanaklarının etkisiyle toplumun farklı kesimlerinde ormanları koruma duyarlılığı ön plana çıkmaktadır. Ne var ki, ormanları koruma duyarlılığı; yangınlar, madencilik, yeşil yol ve HES gibi kamuoyunun gözünden kaçırılamayan ve ormanlara doğrudan zarar veren olaylar sırasında zirve yaparken, diğer zamanlarda unutulup gitmektedir.
Son birkaç hafta içinde hem Kazdağları’ndaki büyük tepki çeken maden işletmeciliği faaliyetleri hem de farklı bölgelerde çıkan orman yangınları nedeniyle, “orman” yine gündemin ilk sıralarına yerleştirmiştir. Ancak bir yandan yetkili kamu kuruluşlarının açıklamaları, diğer yandan da sivil toplumun özellikle sosyal medya üzerinden tepkileri ormanlar ve ormancılıkla ilgili bilgi düzeyinin yetersizliğini ortaya koymuş, ormanları korumaktan çok bir kargaşa ortamının oluşmasına yol açmıştır.
Öncelikle, 180 yıllık köklü bir teşkilat olan Orman Genel Müdürlüğünün orman yangınları ile mücadele konusundaki çabaları ile orman yangınlarıyla mücadelede aktif olarak yer alarak canını ortaya koyan tüm kamu çalışanları ve gönüllülerin emeğinin göz ardı edilemeyeceğini belirtmek isteriz. Fakat yangınla mücadele konusunda gösterilen özverili çalışma hassasiyetinin, ne yazık ki kamuoyunu bilgilendirme konusunda gösterilemediğini belirtmek zorundayız. Orman yangınları konusunda bilgi ve deneyimi neredeyse hiç olmayan sayın Tarım ve Orman Bakanı tarafından yapılan talihsiz açıklamalar kamuoyunun kafasını iyice karıştırmış, bunun sonucunda da halkın ormancılık örgütüne karşı güveni oldukça azalmıştır. Öte yandan, bu karmaşa nedeniyle olsa gerek, konu ile ilgisi olan olmayan her kesimin hem orman hem de yangınlar konusunda dayanaksızca iddialarda bulunulmasının önü açılmıştır. Öyle ki, bu ve benzer olaylarda devlete karşı ormanı savunmaya çalışan halk algısı geniş toplum kesimleri üzerinde oluşmaya başlamıştır. Oysa ormancılığın nasıl bir tekniği varsa halkla ilişkilerin de bir tekniği vardır. Makam sahiplerinin bilgi ve deneyime değer vererek, uzmanlar tarafından doğru bilgilendirmelerin yapılmasının önünü açması şarttır. Yıllarını ormanlara ve ormancılığa vermiş orman emekçisi -eğitimli ve deneyimli- bürokrat ve teknokratların da bu tür durumlarda siyasi baskılardan kaynaklanan korku ve kaygıya kapılmadan, halkı doğru şekilde bilgilendirmesi kaçınılmaz bir gereklilik ve kamuya karşı büyük bir sorumluluktur.
Madalyonun diğer yanında ise her gördüğü fotoğrafı gerçek, her okuduğu cümleyi doğru sanan; düşünüp sorgulamadan, gerekirse bilenlere danışmadan aklına ilk geleni etkili sosyal medya hesapları yoluyla dolaşıma sokan duyarlı, fakat gereken sorumluluktan uzak yurttaşlarımızın bulunduğunu ifade etmek zorundayız. Ormancılık dünyada 200 yıldan ülkemizde ise 150 yıldan uzun süredir eğitimi de yapılan oldukça teknik, karmaşık ve uzun erimli sonuçları olan bir bilim dalıdır. İyi niyetle de olsa kaza geçiren kişiyi karga tulumba taşımaya çalışmak nasıl yarardan çok zarar getirecekse, bilgiye dayanmayan ve “tıklanma” hevesiyle sansasyonel paylaşımlar yapmak, kampanyalar düzenlemek, “kap fidanı koş ormana” çağrıları yapmak hem ormancılık bilimini hiçe saymak, hem de kaş yapayım derken göz çıkarmak anlamına gelecektir.
Tüm bu nedenlerle aşağıda imzası bulunan, yıllarını ormancılık biliminin değişik disiplinlerindeki çalışmalara ve ORMAN DAVASINA vermiş olan akademisyenler olarak ilgili bütün taraflara şu noktaları hatırlatmayı görev sayıyoruz:
Ormanlarımızın bugünkü durumunun ve geleceğinin yukarıda belirttiğimiz konuların ışığında farklı toplum kesimleri tarafından değerlendirilmesinin, ormanlarımızdaki mevcut yıkımları azaltacağını düşünüyoruz. Bu düşüncelerimizin ormanların doğa ve toplum yararına yönetilmesi konusunda atılacak adımlara bir faydası olmasını umuyor ve başta hükümet ve siyasi partiler ile ormancılık örgütü, belediyeler ve diğer devlet kuruluşları, meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri olmak üzere bütün toplum kesimlerini ve tüm yurttaşlarımızı, ormanlarımızı bilimin ışığında ve ortak akılla korumaya çağırıyoruz.
Kamuoyuna saygı ile duyururuz.
Prof. Dr. Ünal Akkemik (İstanbul Üniversitesi -C/Orman Fakültesi), Prof. Dr. Doğanay Tolunay (İstanbul Üniversitesi -C/Orman Fakültesi), Prof. Dr. Erdoğan Atmış (Bartın Üniversitesi-Orman Fakültesi), Doç. Dr. Cihan Erdönmez (İstanbul Üniversitesi-C/Orman Fakültesi), Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu (Karadeniz Teknik Üniversitesi-Orman Fakültesi)
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…