İklim KriziManşet

Neden bir iklim anlaşması barış için en iyi umuttur

0
Fransa hükümeti COP21 (Paris İklim Zirvesi'nin) Kasım ayının sonunda planlandığı gibi başlayacağını söyledi. Ancak planlanan kitlesek yürüyüşler ve eylemler engellendi.

Jason Box ve Naomi Klein tarafından The New Yorker‘da yayınlanan yazıyı Yeşil Gazete gönüllü çevirmeni Ceren Demirci‘nin çevirisiyle paylaşıyoruz.

***

Paris’teki korkunç terör saldırılarından kısa zaman sonra, geçtiğimiz Cuma, telefonlarımıza arkadaşlarımız ve çalışma arkadaşlarımızdan aldığımız mesajlar yağdı: “O zaman şimdi Paris İklim Zirvesi iptal mi edilecek?” “Savaş çanları çalıyor. İklim zirvesinin sulara gömüleceğinden emin olabilirsiniz.” Bu varsayımlar yeterince mantıklı. Bazı politikacılar iklim değişikliğinin varoluşsal önemine karşı sahte bağlılıklar gösterirken, daha acil olan bir kriz baş gösterince- savaş, market şoku, bir salgın hastalık- iklim politik ajandadan düşüyor.

Fransa hükümeti COP21 (Paris İklim Zirvesi'nin) Kasım ayının sonunda planlandığı gibi başlayacağını söyledi. Ancak planlanan kitlesek yürüyüşler ve eylemler engellendi.

Fransa hükümeti COP21 (Paris İklim Zirvesi’nin) Kasım ayının sonunda planlandığı gibi başlayacağını söyledi. Ancak planlanan kitlesek yürüyüşler ve eylemler engellendi. Fotoğraf: Chesnot/Getty

Saldırılardan sonra, Fransa hükümeti COP21 iklim zirvesinin planlandığı gibi Kasım sonunda başlayacağını belirtti. Fakat polis planlanan büyük çaptaki yürüyüşleri yasakladı ve böylece iklim zirvesinden direkt etkilenenlerin sesini kısmış oldu. Deniz seviyesindeki yükselmenin ve kavrulmuş tarlaların, askeri gerginlekteki yükseliş ve sınırların kontrölü için yapılan çağrılarla rekabet edebileceğini düşünmek gerçekten de zor.

Bütün bunlar oldukça anlaşılabilir. Güvenliğimizin tehlikede olduğunu hissettiğimizde başka bir konu hakkında kafa yormak kolay değil. Paris saldırıları gibi önemli şoklar da konuyu değiştirme konusunda çok başarılı. Peki ya bunun olmasına izin vermemeye karar versek? Ya konuyu değiştirmek yerine insanların güvenliği açısından esas olan iklim değişikliği tartışmasını derinleştirip, çözüm seçeneklerini arttırsak? Ya savaş adı altında kenara itilmek yerine, gezegenin barış için en iyi umudu olarak iklim hareketi sahnenin tam ortasında yerini alsa?

Suriye’deki şiddet ile küresel ısınma arasındaki ilişki artık tartışma götürmüyor. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry bu ay şöyle konuştu, “Suriye’deki iç savaşın hemen öncesinde ülkenin kayda geçmiş en kötü kuraklığı yaşamış olması tesadüf değildir. 1,5 milyon insan Suriye’nin tarlalarından şehirlerine göç etti ve bölgede halihazırda yükselişte olan politik çalkalanmalar arttı.

Kerry, Suriye’nin istikrarsızlığına katkı sağlayan başka etkenlere de dikkat çekti. Ciddi boyuttaki kuraklık bunlardan biri, fakat diktatörün baskıcı rejimi ve dinde aşırılık da etkenler arasında. Bir diğer büyük etken ise Irak’ın 10 sene önceki işgali. Bu savaş -tıpkı daha öncekiler gibi- Batı’nın Irak petrolüne susamışlığından bağımsız değildi ve bu sebeple işgal kararını iklim değişikliğinden ayrı düşünmek zor olmaya başladı. Paris’teki saldırılar için sorumluluk alan İŞİD için bu çok fazla petrol ve çok az su koşulları uygun zemini hazırladı.

Eğer Orta Doğu’daki istikrarsızlığın bu sebeplere bağlı olduğunu kavrarsak, Paris saldırılarının halihazırda yetersiz olan iklim taahhütlerimizin önüne geçmesine izin vermek hiç de mantıklı olmaz. Onun yerine, bu trajedinin tam tersine bir tepkiye ilham olması gerekir: emisyonları en hızlı ve etkili şekilde azaltmak için acil baskı yapmak, gelişmekte olan ülkelerin yenilenebilir enerji kullanımına geçmeleri için destek vermek, bu süreçte oldukça lazım olan iş imkanlarını ve ekonomik fırsatları arttırmak. Bu tarz cesur bir iklim dönüşümü, Nature Climate Change dergisindeki yakın tarihli bir yazıda belirtildiği gibi yüzyılın sonunda Orta Doğu’nun insanların tolere edemeyeceği sıcaklıklara şahit olmasını engellemek için tek umudumuz.

Fakat bu bile yetersiz. Yoğun emisyon kısıtlandırılması sadece iklim değişikliğinin çok daha kötüye gitmesini engelleyebilir. Halihazırda mevcut olan ya da yaktığımız fosil yakıtlar sonucunda atmosferde hapsolmuş sıcaklık artışını durduramaz. Bu nedenle iklim tartışmamızdan eksik olan çok önemli bir parça var: atmosferdeki CO2 seviyesini şu andaki 1 milyonda 400 partikülden  (400 ppm) tehlikeli sayılmayan üst limite,  350 ppm’e acil azaltma ihtiyacı.

Karbon seviyesini güvenli bir seviyeye indirmedeki başarısızlık Suriye’deki kuraklıktan çok daha yıkıcı sonuçlar doğuracaktır. En son atmosferdeki CO2 bu kadar yükseldiğinde küresel deniz seviyesi şu andakinden en az 6 metre daha yüksekti. Şu anda bazı bölgelerde durdulamaz gözüken buzul kayıplarıyla karşı karşıyayız. Karbon fazlalığının olduğu bu iklimde, milyonlarca insanın kıyı bölgelerinden, tarım alanlarından edilmesi ve yeraltı sularının yükselen deniz seviyesi sebebiyle tuzlanması kaçınılmaz. En kırılgan alanlar arasında Güney ve Güneydoğu Asya’daki, Şangay ve Jakarta gibi dünyanın en büyük şehirlerinin de aralarında bulunduğu araziler ve Nijerya, Brezilya ve Mısır gibi Afrika ve Latin Amerika kıyı ülkeleri var.

İklimle ilişkili şiddet ve göç zemininde gerçekleşen bir iklim zirvesi sadece ana hedefi kalıcı barış için uygun ortamı hazırlamak olursa yararlı olur. Bu da hukuki icrası mümkün olan, bilinen fosil yakıtların büyük çoğunluğunu toprak altında tutmaya ilişkin taahhütler anlamına geliyor. Bu bağlamda bir diğer gereklilik ise gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliğinin sonuçlarıyla mücadele edebilmek için gerçek anlamda finansal yardım ve iklim sebepli göçmenlere daha güvenli bölgelere geçiş yapabilmeleri için haklar tanınması. Güçlü bir iklim antlaşması, aynı zamanda atmosferdeki CO2’nin ve çölleşmenin azaltılması ve daha soğuk ve ılıman iklimlerin desteklenmesi için Orta Doğu ve Akdeniz’de yüksek sayıda yerli ağaçların dikimiyle ilgili programları barındırmalıdır. Ağaç dikimi CO2 seviyesini güvenli seviyeye indirmek için yeterli değil, fakat insanların kendi arazilerinde kalması ve sürdürülebilir geçim kaynaklarına sahip olmalarına yardımcı olabilir.

Paris zirvesinin bütün bunları başaramayacağını biliyorduk. Fakat sadece birkaç gün önce, cesur kolektif iklim eylemleri eliminizin altında gözüküyordu: boru hatlarına ve Kuzey Kutbu sondajına karşı elle tutulur zaferler kazanan iklim hareketi yükselişteydi. Hükümetler hedeflerini sağlamlaştırıyordu ve hatta bazıları fosil yakıt şirketlerine kafa tutuyordu.

Konferansın ana hedeflerine ulaşılması için yeterli baskı vardı: karbon emisyonlarını temelli olarak azaltmak için icrası mümkün ve bağlayıcı uluslararası bir antlaşma. Yine de iklim hareketi, zirve sırasında baskıyı sürdürmenin çok önemli olduğunu düşünüyordu. Bu hedef şimdi çok daha zorlaştı.

En son bu kadar iklim momentumu olduğunda sene 2008’di ve Avrupa yenilebilir enerji devriminin lideriydi. Barack Obama Demokratik adaylığı kabul ettiğinde şu sözü veriyordu: bu seçimler deniz seviyesindeki yükselişin azalmaya başladığı ve gezegenin iyileşmeye başladığı an olacak. Hemen sonrasında finansal krizin tüm yankılanmaları duyulmaya başlandı. Dünya, 2009’un sonunda Kopenhag İklim Değişikliği Konferansı’nda buluştuğunda küresel odak çoktan iklimden banka kurtarmalarına kaymıştı ve antlaşma geniş çapta bir felaket olarak anlaşılıyordu. İlerleyen yıllarda Güney Avrupa’da yenilenebilir enerji için destek kesilmiş, hedefler önemini yitirmiş ve gelişmekte olan ülkelere yapılacak olan iklimle ilgili finansal yardım sözleri yok olmuştu. Halbuki yenilenebilir enerjiye, verime ve toplu taşımaya yapılan yatırımlar üzerine kurulmuş iklim krizine karşı kararlı bir yanıt, pekala yeterli iş imkanı yaratabilir ve itibarsız kemer sıkma polikalarının önüne geçebilirdi.

Aynı hikayenin tekrarlanmasına, bu sefer terörün konuyu değiştirmesine izin verme lüksümüz yok. Tam tersine, yazar ve enerji uzmanı Michael T. Klare’in öne sürdüğü gibi Paris, sadece iklim konferansı değil aynı zamanda barış konferansı olarak görülmelidir -tarihteki belki de en önemli barışa çağrı. Fakat bu, anlaşma ancak şimdi ve gelecekte insan hayatlarını elle tutulur bir şekilde geliştirecek, karbon güvenliği olan bir ekonomi kurabilirse başarabilir. Nihayet iklim değişikliğinin savaşlara ve ekonomik yıkıma sebep olduğunun farkettik. Şimdi de akıllıca tasarlanmış iklim politikalarının kalıcı barış ve ekonomik adalet için esas olduğunu farketme zamanı.

Yazının İngilizce Orijinali

Yazı:  Jason Box & Naomi Klein

Yeşil Gazete için Çeviri: Ceren Demirci

(Yeşil Gazete, The New Yorker)

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.