Çocukken mahalle bakkalında da satılan ve merdiven altında üretildiği belli olan abur cuburları alır yerdik. İçeriği belli olmayan bu abur cuburlar çoğunlukla leblebi tozu, çikolata, muhallebi vb. yiyeceklerden oluşur, yerken de olmadık badireler atlatırdık. Kim bilir bugün yaşadığımız sorunların kaynağında da o zamanlardaki kötü beslenmemiz yatıyordur.
Her ne kadar böyle olsa da bu kalitesiz abur cuburların ambalajları ya gofret benzeri yenilebilir şeylerden ya da kâğıttan oluşuyordu. Örneğin muhallebi benzeri jöleler kâğıt kaplarda, leblebi tozları da gofret benzeri kâselerde verilirdi. Çikolatalar da alüminyum tüplerde satılırdı.
O zamanlar sadece kalitesiz şeyler değildi beslenmemizi oluşturan. Yakınlardaki bahçelerde tek tük yer alan meyve ağaçlarından meyveler koparır yerdik. Bu esnada karşılaştığımız problemler ise ya yenilen abur cuburların boğaza takılması ya da tırmanılan meyve ağacından düşmek şeklinde gerçekleşirdi. Belki uzun vadede başka problemler yaratmış olabilirdi ama o esnada çok da ciddi sıkıntılar yarattığı pek söylenemez.
Artık durum değişti. Gofret benzeri kaplardaki leblebi tozları, muhallebiler plastik kaplara, alüminyum tüplerdeki çikolatalar da şırınga şeklindeki plastik tüplerde satılır oldu.
Mahalle aralarındaki meyve ağaçları ise çoktan odun olup yerini de çirkin beton ucubelere bıraktı bile. Üstelik kalitesiz de olsa içeriğinde bir şekilde leblebi bulunan tozların ve hasbelkader doğal malzemelerin bulunduğu muhallebilerin de yerinde yeller esiyor. Hepsi birer kimyasal kokteyle dönüşmüş vaziyette.
Bizler belki bu kimyasalların akut etkisinden kısmen de olsa kurtulduk -ki payımıza düşen diğer türlü kötülükleri saymazsak- ancak yeni nesil bu gıda teröründen ne yazık ki kurtulamadı.
İşte bundan kurtulamayanlardan sadece bilinen ikisi yazının başlığına da koyduğum Mert ve Saliha! Biri 7 diğeri 4 yaşında iki çocuk. İkisi de bugün hayatta değil. Mert merdiven altı plastik endüstrisinin ve gıda endüstrisinin kurbanı olurken, Saliha da kontrolsüz tarımsal üretimin kurbanı oldu.
Her iki çocuk da pespayeleşmiş sanayinin insan hayatını tüm diğer canlılarınki gibi hiçe saydığı kar hırsına yenik düştü. Her iki ölüm de ilk aşamada sıradanlaştırılmış ve hatta Mert’in ölümünde ilk olarak 7 yaşında olduğu göz ardı edilerek maktul sorumlu tutulmuştu. Saliha’nın ölümünde de ilk aşamada benzer bir durum olmuş ancak adli tıp raporu gerçeği ortaya koyunca inkâr edilemez olmuştu.
Her iki ölümde de sorumlular konusunda herhangi bir adım atılmış değil. Üstelik olaylar hala münferit olaylar olarak değerlendiriliyor ve gerek plastiğin gerekse de pestisitlerin kullanımının yarattığı riskler göz ardı ediliyor.
Türkiye hem pestisit hem de plastik kullanımında freni boşalmış kamyon hızıyla ilerliyor. Ortada var olan tek engel, her iki zararlının da üretim maliyetlerindeki artışlar. Bu artışlar kontrolsüzce kullanılan bu iki zararlının da üretiminde ve tüketiminde kısmi sınırlamalar meydana getiriyor. Ancak bu durum uzun sürecek gibi görünmüyor. Yani sıkı düzenlemeler yapılmadıkça küresel dalgalanmalardan kaynaklanan dönemsel sınırlamalar herhangi bir fark yaratmayacaktır.
Bu durumda artık anne sütünde ve plasentada bile bulunabilen her iki zararlının geleceğimizi daha fazla tehdit edeceğini belirtmekte fayda var. Mert ve Saliha bizim bu anlamda duyabildiğimiz isimler. Bunların dışında her iki zararlının neden olduğu çok sayıda başka vaka olduğuna şüphe yok.
Mert Yağız Köksal ve Saliha Çakır! İki çocuk!
Biri plastik yüzünden, diğeri de pestisit yüzünden artık hayatta değiller.
Ancak onları öldüren plastikler ve pestisitler sonsuza kadar varlıklarını sürdürecekler.
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…