Son zamanlarda Kuzeydoğu Akdeniz kıyılarımız ile ilgili akla gelen şeyler hep olumsuz oldu! Enerji rekabeti, Suriye savaşı, kirlilik, karaya vuran balinalar, balıkçı trollerinde ölen kaplumbağalar, istilacı balık türleri ve daha bir sürü olumsuz şey! En son ne zaman iyi bir haber duyduğumu açıkçası hatırlamıyorum. Takip edenler bilecektir, bu köşeden Kuzeydoğu Akdeniz kıyılarımızdaki kirlilik tehdidinin ne boyutta olduğunu şu yazımda etraflıca değerlendirmiştim. Aşırı plastik üretimi ve tüketimiyle beraber yetersiz atık yönetimimize bir de Mısır, Lübnan gibi ülkelerin çöpleri de eklenince kirliliğin boyutu ürkütücü hale gelmektedir. Bunlara balıkçılık ve gemicilik faaliyetleri ile başka ülkelerden getirilip sağa sola terk edilen plastikleri de eklemek faydalı olacaktır. Çünkü bunlar da bu kirliliğin önemli nedenlerinden sayılabilir.
Bu derece kirli olan bir bölge için yapılması ve yapılmaması gerekenlerin de konuşulması gerekiyor. Çünkü bunların ne oldukları gayet belli! Yapılması gerekenlerin başında iyi bir yönetim planının hazırlanıp bölgenin nasıl daha az kirli bir çevre haline getirilebileceğinin ortaya konulması geliyor. Yapılmaması gerekenlerin başında ise hali hazırda bölgede bulunan ağır sanayi tesislerine yenilerini eklememek ve var olanların da çevreye daha duyarlı hale getirilerek yeterli ve etkili şekilde denetimlerini sağlamak…. Ancak görünen o ki yapılmaması gerekenleri yapmak daha cazip. Çünkü “ekonomik kalkınma” ekolojik dengeden daha cazip!
Neden mi bahsediyorum? Tabii ki Mersin ve Adana/Hatay bölgesine kurulacak olan iki adet devasa petrokimya tesisinden. Çıkartılan kararnamelerle bu iki yere devasa büyüklükte ve toplam kapasitesi 1 milyon tonu bulacak olan polipropilen plastik üretim tesis kurulacak. Türkiye’nin toplam polipropilen plastik ithalatını düşününce, bu ithalat miktarının azaltılacak olduğu iddiası açısından kıymetli bir işmiş gibi görünse de işin aslı pek de öyle değil. Çünkü polipropilen ham maddesi olan propan yine yurt dışından getirilecek. Yani ithal edilen mal, polipropilenden propana kayacak. Bu da ekonomik getiri iddiasını desteklemeyen bir dönüşüm. Tabii ki polipropilen daha pahalı bir hammadde ancak işin ekonomik boyutu ilgilendiğimiz en son şey. Asıl üzerinde durmamız gereken konu daha çok ekolojik boyut. Bunun da ortaya konulabilmesi için projenin tüm detaylarının konunun uzmanlarınca değerlendirilmesine ihtiyaç var. Gelin kurulması planlanan iki tesisin de olası çevresel etkilerini biraz değerlendirelim.
Ceyhan Polipropilen Üretim A.Ş. tarafından gerçekleştirilecek olan, Ceyhan Propan Dehidrojenasyon (PDH) ve Polipropilen Üretimi Projesi’nin, Adana-Hatay sınır bölgesindeki İncirli köyü ile Toros Gübre arasında kalan alanda kurulacağı ve bu alanı da kapsayan daha geniş Petrokimya Endüstri Bölgesi ile birlikte planlandığı anlaşılmaktadır. CFS Petrokimya Sanayi Anonim Şirketi tarafından da Mersin İli, Akdeniz İlçesi, Karaduvar Mahallesi Mevkii’nde Tekfen Polipropilen Üretim Tesisi Yatırımı Projesi’nin gerçekleştirilmesi planlanmakta. Her iki tesisin de ağır sanayi tesislerinin bulunduğu ve yenilerinin de kurulma aşamasında olduğu bölgelerde kurulacak olup bölgedeki ağır sanayi yükünün de artmasına neden olacağı aşikâr. Daha başka birçok ortak noktaları olduğundan iki projeyi birlikte değerlendirmekte fayda olduğunu düşünüyorum.
Bu arada “yatırım düşmanlığı yapılıyor!” kakafonisi oluşturacaklar için şimdiden belirtelim: Eğer bir proje yapılırken ortaya çıkacak etki ekolojik olarak tehdit oluşturuyorsa o zaman tercihimiz ekolojiden yana olacaktır. Çünkü tesisler olmadan sadece konforumuz azalır, ancak ekolojik denge olmazsa konfor olsa da yaşayacak bir alanımız kalmayacaktır. Yani niyetimiz yatırım karşıtlığı yapmak değil, ekolojik dengenin sürdürülebilirliğine katkı sağlamaktır.
Her iki tesis için de ÇED süreçleri ya bitmiş ya da bitmek üzere. ÇED süreçlerinin formalite olduğunu da ekleyerek var olan bilgiler ışığında bazı değerlendirmeler yapalım:
1- Projelerin planlanan uygulama alanlarının yakın çevresinde ağır endüstriyel formda başka faaliyetler de mevcut. Bu durum da ilgili alanın çevresindeki su kaynaklarının aşırı kullanımı problemini ortaya çıkartmaktadır. İlk olarak açılması planlanan su kuyularından temin edilecek suyun kullanım şekli her iki bölgenin de yeraltı su rezervleri üzerindeki baskının artmasına ve uzun vadede yer altı suyunun tuzlanması veya daha derinlere çekilmesi problemlerine neden olabilecektir. Her iki proje için de buna dair alınacak önlemler konusunda herhangi bir ibare mevcut değil. Böyle bir problemin tek çözümü suyu daha az kullanmaktır. Ancak proje kesin olarak gerçekleştirileceği için bölgenin su bütçesinin uzun vadede önemli ölçüde etkileneceğini veri olarak kabul edebiliriz. Ayrıca her iki bölge de uzun dönemli kuraklık eylem planlarında ilk etkilenecek alanlar olarak nitelendirilmektedir. Bu bilgilerin hiçbirinin dikkate alınmadığını projenin planlamalarından anlayabiliyoruz.
2- Her iki projenin de ana amacı olan polipropilen pelet plastik üretiminin bölge üzerindeki kirlilik yükünü arttıracağına şüphe yok. Hali hazırda sadece gemicilik faaliyetleri ve Adana, Hatay ve Mersin ili sınırları içerisindeki plastik üretim/geri dönüşüm tesislerinin yetersiz ve etkisiz atık yönetiminden kaynaklı olarak gerçekleşen plastik pelet kirliliğinin, bu tesislerin getireceği ek gemi ve kara trafiği nedeniyle de artacağına şüphe yok. Çünkü benzer fabrikaların en büyük özelliği kıyısı oldukları alanlara tonlarca plastik pelet sızdırmaları. Bu durum ilgili alan ve çevresindeki alanları habitat olarak kullanan kuş, balık, deniz kaplumbağası ve diğer deniz canlıları için risk teşkil edebilme potansiyeli taşımaktadır. Güven (2017) ile Gündoğdu ve Çevik (2019) proje alanının kıyısal sularının da içinde bulunduğu alanlardan yakaladıkları balık türlerinin %50 ve daha fazlasının midesinde mikroplastiğe rastladıklarını bildirmişlerdir. Her ne kadar ilgili alanda yapılmış bir çalışmaya rastlanılmamış olsa da su kuşlarının (Van Franeker vd., 2011; Terepocki vd., 2017), deniz kaplumbağalarının (Carr, 1987; Schuyler vd., 2014) ve diğer deniz canlılarının, (peletlerin de içinde olduğu) mikroplastikleri yemek zorunda kaldıkları başka çalışmalarla ortaya konulmuştur. Bu nedenle ilgili alanda gerçekleştirilecek üretim faaliyeti sonucu ortaya çıkabilecek mikroplastik kirliliği bahsi geçen canlıların bu kirlilikten ciddi olarak etkilenebileceğini ortaya koymaktadır.
3- İskenderun ve Mersin Körfezleri birçok ağır sanayi tesisinin yer aldığı alanlardır. Bu durum her iki körfezde yoğun gemi trafiğinin gerçekleşmesine neden olmaktadır. Bunun yanında ilgili sanayi tesislerinin faaliyetleri de bölge üzerinde önemli kirlilik baskısı oluşturmaktadır. Bu durumun en önemli göstergelerinden biri de bölgede gerçekleştirilen bilimsel çalışmalardır. Bu çalışmalarda, çoğunluğu ağır sanayi tesisleri kaynaklı ağır metallerin ve petrol kaynaklı kalıcı organik kirleticilerin varlıkları araştırılmıştır. Örneğin İskenderun Körfezi’nden avlanan birçok deniz canlısı türünde önemli derecede kadmiyum, demir, bakır, krom, kobalt, çinko, kurşun, nikel, alüminyum ve manganez konsantrasyonları tespit edilmiştir (Yılmaz, 2003; Türkmen vd., 2005a; Türkmen vd., 2005b; Fırat vd., 2008; Çoğun vd., 2017; Aytekin vd., 2019). Bunun yanında kalıcı organik kirleticiler (Tekin ve Pazı, 2017) ve pestisitler (Polat vd., 2017) de önemli kirleticiler olarak körfezdeki canlıların dokularında tespit edilmiştir.
Daha önce de belirtildiği üzere plastik peletler, ortam kirleticilerinin bünyelerine yapışması sonucu onların çeşitli çevresel faktörler yardımıyla, farklı ortamlara taşınmasına yardımcı olabilmektedirler. Kurulacak tesisle birlikte artacak olan pelet kirliliği; bu kirleticilerin peletlerle etkileşime girmesine, onların yüzeylerine yapışıp diğer canlıları tehdit etmesine neden olabilecektir. Nitekim birçok çalışmada, pelet formdakiler de dahil olmak üzere birçok farklı tipteki mikroplastiğin birçok kirleticiyi bünyelerine aldığı rapor edilmiştir (Frias vd., 2010; Avio vd., 2015; Li vd., 2018).
Gemi trafiğinin artmasının bir diğer etkisi de bölgede yaşayan kaplumbağalar ve memeli deniz canlıları üzerinde gerçekleşecektir. Bu etki de daha çok gemi trafiğinin yarattığı gürültü ve kirlilikle birlikte, kaplumbağa ve deniz memelilerinin gemi pervanelerine çarpıp ölmeleri şeklinde olacaktır. Bu sebeple ilgili bölgeye yakın alanlardaki kaplumbağa üreme noktaları ciddi bir tehdit altına girecektir. Üreme sezonunda artan kaplumbağa sayısı, gemilerle bu canlıların karşılaşmasına ve beraberinde de çoğunlukla kaplumbağaların ölmesiyle sonuçlanacak durumların ortaya çıkmasına neden olacaktır. Benzer bir durum yunuslar, foklar ve balinalar için de geçerlidir. Zaten herhangi bir üreme ve yaşama alanı kalmamış olan Akdeniz fokları bu tesislerle birlikte son kalan üreme alanlarını da kaybedeceklerdir.
4- Ülkemizdeki plastik üretimi, hammaddenin ithalatındaki maliyetlerden kaynaklı olarak sınırlı büyüme özelliği göstermektedir. Bu proje ile bu durumun hammadde üretiminin ülke içerisinden temini ile kısmen de olsa çözüleceği iddia edilmektedir. Ancak hali hazırda ülkemizde polipropilenin ham maddesi olan propanın temin edilebileceği yeterli kaynaklar olmadığı için, ham madde ithalatının direkt polipropilen ithalatından, propan ithalatına kayacağı durumunu ortaya çıkarmaktadır. Sonuç itibariyle ithalatın azalmasına bağlı olarak yaratılacağı iddia edilen ekonomik getirinin olmayacağı anlaşılmaktadır. Böyle bir durumda ekonomik getirisi neredeyse olmayan bir proje için ilgili alanda hali hazırda var olan ağır sanayi tesislerine bir yenisini eklemek, ilgili alanın ekolojik olarak bu yükü daha fazla kaldıramayacağı bir noktaya gelmesi ihtimalini doğuracaktır. Üstelik ithal edilen ham madde miktarının azalması ve buna bağlı olarak plastik üretiminde meydana gelecek artış, plastiğin daha çok tüketilmesine ve hali hazırda yönetilemeyen plastik çöplerin daha fazla artmasına da neden olabilecektir. Artan plastik çöplerin sucul ekosistemlere transferi de planlanan kuruluşun çevre üzerindeki dolaylı etkisi olacağı da unutulmamalıdır.
5- Her projede olduğu gibi bu projelerde de, projeler sanki bölgede tek başlarına olacakmış gibi değerlendirilmektedir. Oysa ki ilgili alandaki diğer sanayi tesislerinin etkisinin de dikkate alınıp kurulacak tesislerin etkisi kümülatif olarak belirlenmelidir. Ancak anlaşılmaktadır ki böyle bir değerlendirmeden projelerin olası çevresel etkilerini tam anlamıyla ortaya koyacağı için kaçınılmıştır.
Sonuç olarak her iki bölgede de yapılması planlanan petrokimya tesisleri bölgenin hava, su ve kara ekosistemlerine önemli derecede etki yapacaktır. Bu etkiler kullanılacak yakıtların etkisinden tutun da çekilecek yeraltı suyuna, üretilecek olan atıklardan, sızıntı yapacak mikroplastiklere kadar oldukça fazla çeşitliliktedir. Sadece bazılarına değinebildiğimiz bu etkilerin göz ardı edilmemesi temennimizdir. Ancak görünen o ki doğal ortam pek de kimsenin umurunda değildir. O halde buradan şunu tekrar etmekte fayda görüyorum. Konforlu yaşantımızın tüketim alışkanlıklarının bir sonu olarak gerçekleşen plastik üretimi ve plastik üretiminden para kazananların yönettiği tüketim davranışları, plastik denilen tehlikeli malzemenin hayatımızı daha fazla etkilemesine izin vermememiz gerekmektedir. Bir yandan plastik tüketerek bir yandan da üretilmesine karşı çıkmamız pek tutarlı bir davranış olmayacaktır. Bunun yanında bir yandan tesislerin etkilerine dair sus pus olup bir yandan da janjanlı tanıtımlarla milyonlarca lira destek ile Akdeniz’i temiz tutamayacağımızı bilmemiz gerekmektedir. Kirliliğin kaynağı her gün artan plastik üretimi ve tüketimidir. Buna dair bir şeyler yapmadan gerçekleştirilecek her iş zaman kaybı ve kaynak israfından öte olmayacaktır.
***
Kaynaklar
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…