ManşetTarım-Gıda

Küresel toprak krizi için uyanmalıyız ya da ciddi bir kıtlık tehdidi ile yüzleşeceğiz

0

The Telegraph‘da Ambrose Evan-Prichard imzası ile 27.11.2013’de yayınlanan makaleyi Yeşil Gazete yayın ekibinden Güneş Akçay‘ın çevirisi ile paylaşıyoruz

* * *

Amerikalı bilim insanları 19. yüzyılın sonundan itibaren ekin yetiştirmenin, ekosistemi bir arada tutan bakterileri yok ettiği yönünde, hayal kırıklığı uyandırıcı bir keşifte bulundular.

Bu bakterilerin tam olarak işlevi açıkça bilinmiyor. Bu yeni bir araştırma alanı. Geri dönülmez noktanın tam olarak nerede olduğu bilinmediği gibi, geri dönüşün olup olmadığı da bilinmiyor. Şimdilik kimse bunun dünyanın başka yerlerinde olup olmadığını da bilmiyor.

Colorado Üniversitesinde Noah Frier ile çalışan bir ekip, işlenmiş toprağı, mezar ve Kızılderililere ayrılmış topraklarda bulunan ekinlerle besleyip, “verrucomicrobia’ yı denemek için DNA gen teknolojisini kullandılar. Birleşik Devletler Bilim Dergisi’nde ( U.S. Journal Science) yayınlanan makalede, ekin yetiştirmenin bölge toprağının biyolojik olarak kısırlaştırdığı belirtildi. Makalede “toprağın şu anda tarım öncesi dönemdeki” haline benzediğine dikkat çekildi.

Bunun çoktan bilinen bir gerçek olduğunu düşünebilirsiniz, ancak aslında bunu bilmiyorduk. Daha önce bu ölçekte ve biçimde bir metagenometik (metagenome: bir ekolojik sistemdeki bütün canlıların genetik çeşitliliği) araştırma yapılmamıştı. Profesör Fierer İnsanlığın bu adımı ciddiyetle izlemesi gerektiğini söylüyor. “Gerçekten bu dünya üzerindeki verimli topraklar hakkında çok az şey biliyoruz, ancak biliyoruz ki toprak bakterilerinin anahtar bir rolü var ve buna rağmen yapay gübreleri kullanmaya devam ediyoruz.”

Colorado çalışması toprak dünyasında bir çalkantıya neden oldu. Ek olarak, Güney Afrika Witwatersrand Üniversitesi’ nde çalışan akademisyenlerin, durumun ciddiyetini vurgulayan analizleri bu çalışmaları destekledi. Bilim insanları, eski uygarlıkların yaptığı hataları tekrarladığımızı söylüyor ve toprağı geri dönüşü olmayacak kadar çok sömürdüğümüz için, bunun kıtlığa neden olan kısır döngüye ve ardından da sosyal bozukluğa neden olmasından korkuyorlar.

Toz Toza” (Dust to Dust) başlıklı makalede, toprağın verimindeki erozyonun, toprağa verilen katkı maddeleri nedeni ile tam olarak belirlenemediği, bu nedenlede yanılgıya düşüldüğü belirtildi. Makalede söylenene göre, her yıl küresel olarak toprağın %1’i bozuluyor ve üstelik bunun %70’i tarım yapılan üst katmandan gidiyor.

Bir kez üst toprak katmanı, bozulmanın hayati sınırını geçerse, iyileşme olasılığı daha da azalacaktır. Kimyasallar ekin alanlarını bir süreliğine daha hayatta tutabilir ancak karmaşık ekoloji her geçen an biraz daha fazla sömürülmüş olacaktır. Bütün Afrika’da ürün hasılatı %8 oranında düşmüş durumda. Makale, acilen yöntemlerin “dünyayı besleyen ve yaşanabilir kılan” yöntemlerle değiştirilmesi için çağrıda bulunuyor.

Bu bozulmanın devamlılığı, kaderimizi muhakeme etmemizi gerektiriyor. Çünkü Dünya nüfusunun, yüzyılın ortasında bir tepe noktasına varmadan dahi, bir çeyrekten daha fazla büyüyeceği ve 9 milyara ulaşacağı öngörülüyor. Japonya ve Kore’nin zenginleşmesinden sonra gözlendiği gibi, Çin ve Asya’nın hayvan proteini ile beslenmeleri bekleniyor. El yordamı ile söylenebilir ki 1 kg et elde etmek için hayvanları 4 ile 8kg arası tahılla beslemek gerekiyor.

Makalenin yazarlarından Profesör Robert Scholes, korkan hükümetlerin şeytanla anlaşma yaptığını ve bugün insanları açlıktan kurtarmak için geleceklerini kurban ettiklerini söylüyor.  Görüyoruz ki Afrika’da ormanları yok etme yönünde büyük bir eğilim var”

İbretlik öyküler bitmiyor. Madagaskar’ın doğu tarafında ormanlar yakılıyor, tahrip ediliyor ve bu insan hayatı ile ölçülebilir bir zamanda geri döndürülemeyecektir. İzlanda Norse’unda, 10. yüzyılda yeşil alanlarını bir kuzey çölüne çevirmişlerdi. Yoğun bakım ile binlerce yıl sonra ancak bugün kırılgan toprağı işler hale getirebildiler. “Yeni tarımsal sınırları tüketiyoruz ve daha fazla hata yapma özgürlüğümüz yok. Besin kaynağımızı kullanıyoruz ve 30 ila 40 yıl sonra karşılaşacağımız yiyecek krizi ile yüzleşiyoruz. Kendimizi köşeye sıkıştırma riskimiz var. Kıtlık çok gerçek bir olasılık” diyor Profesör Scholes.

Sümer medeniyeti, Tigris ve Euphrates’de (Mezopotamya) tahıl tarımının öncülerindendi ve kesin olarak biliniyor ki toprak erozyonu ve toprağın aşırı işlenmesi nedeniyle yok oldular. Gılgamış Destanı, İ.Ö. 2.600 yılında kalas ticareti için kesilmeden önce Irak’taki Sedir ormanlarını ve buralardan geçen yolları anlatır. Jared Diamond’ un “Çöküş*” (Collapse)’de aktardığına göre, hikaye, Orta Amerika’ daki Maya ovalarında, Kimmer İmparatoru Angkor’un öyküsünde, Doğu İzlanda’da hep aynı ilerliyor. Önce tepelerdeki ağaçlar kesiliyor, su akışı bozuluyor. Sonra doyma noktasına gelmiş yerleşimleri beslemek zorlaşıyor. Toplumlar kurtulmak için en kestirme yolu kullanıyor ve toprağı nadasa bırakıyor. Spiral hızlanıyor ve iklim şokları son darbeyi vuruyor ve onları uçuruma sürüklüyor.

Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Konvansiyonu (BMÇMK) 2030 itibari ile yiyecek talebinin %50 artacağını ve bu nedenle 170 milyon – 220 milyon hektarlık taze toprağa ihtiyaç olacağını söylüyor. Ancak, aynı zamanda görünen o ki, önümüzdeki 25 senede topraktaki bozulma ürünün %12 oranında azalmasına neden olacak.

BMÇMK 2015’te, çoğunlukla ormanların yeniden dikimi ile, “sıfır net toprak bozulmasına” ulaşılabilecek küresel bir anlaşmaya ulaşmayı hedefliyor. Yapının çevre şefi Veerle Vanderweerde durumun iyi gitmediğini söylüyor: “Bozulmuş toprağı nasıl iyileştireceğimizi biliyoruz. İmkansız değil ancak zaman, para, kararlılık ve politik istek gerektiriyor ama politik istek yok.”

Bazı yürek ferahlatıcı gelişmeler de oldu. Yacouba Sawadogo, “çölü durduran adam” Burkina Faso’daki küçük çiftliğinde son 30 yılda kullandığı tarihi “zai” teknikleri ile topraktaki bozulmayı engelledi. Sahel bölgesinde, verimsiz toprağa küçük delikler açıp onları kompost ve ağaç tohumları ile doldurup, mevsim yağmurlarını yakalamak yolu ile 20 hektarlık ormanlık alanın yeniden yaratılmasına katıldı. Ne yazık ki yerel memurlar bu alanı kamulaştırdılar.

Bayan Vanderveerde, küresel tarım-endüstrisi firmalarının, hızlı karlılık için toprağı soyarak ve yozlaştırarak yeni sınırları aştığını ve çiftlik yönetiminden çok madenciliğe benzediğini söyledi. “Öylece gelip, büyün kaynakları alıp çekip gidemezler. Büyük firmaların davranışlarını değiştirmesi gerektiğini ve zorunda kalmadıkça bunu yapmayacaklarını” söyledi.

Yeni bir küresel toprak gözlem matrisi, beş araştırma merkezinin sonuçlarını bir araya getirdi ve yatırımcıların acelesinin korkulan kadar kötü olmadığını belirtti. Kongo’daki bir Agri-SA yatırımının suçlandığı gibi 10 milyon hektarlık değil, 80 bin hektarlık olduğu kanıtlandı. Gözlemevi, İspanya’nın yüzölçümü kadar olan 48 milyon hektarlık alanı takip etti ve ediyor. Afrika ve Latin Amerika’daki popüler ırkçılık karşıtı söylemlerden sonra, büyük yabancı firmalar yerel üreticilerle çalışmayı ve daha dikkatli davranmayı öğrendikleri için, bazı rakamlar daha küçük görünebilir.

Kayıtlardan görünüyor ki, en büyük yatırımcılar Amerika Birleşik Devletleri’nden, Malezya’dan, Arap Emirlikleri’nden ve İngiltere’den ( küresel yatırımların çoğu Londra’da kayıtlı) geliyor. Çin alt sıralardaydı ancak Eylül’ de yapılan anlaşmada, Ukrayna’ nın topraklarının %5′ ini (3 milyon hektar yani Belçika’nın yüzölçümü kadar) önümüzdeki 50 sene için kiraladığından durum değişebilir.

En büyük hedef, en büyük yağmur ormanlarından birine, ki artık ormanın sahibi bir özel şirkettir, sahiplik yapan Papua Yeni Gine. Sonra Endonezya, Sudan, Kongo ve Mozambik geliyor. Kimse bu konuda gerçek bir prensibe sahip değil.

Kıtlık, 2008′ de mısır ve buğday fiyatlarının üçe katlandığı ve üç yıl boyunca yüksek kaldığı, yiyecek isyanlarına ve Arap Baharı’na neden Maltusyen korkudan sonra, herkesi endişelendiriyor. BM, bu sene, Amerika Birleşik Devletleri’ nde, Canada’ da ve Ukrayna’ daki bereketli hasatın dünyanın tahıl ürününü %8 arttırdığını ancak tüketimin de %3.5 arttığını belirtiyor.

Küresel tahıl stokları %13 oranında artarak daha güvenli bir seviyeye geldi ancak bu hala dünyadaki küresel tüketimin 69 gününü karşılayabiliyor. Stoklar, 1980-1990 arasında 107 gün ortalamasındaydı. Çok ince bir çizgide oynuyoruz. Yiyecek fiyatları eski düzeylere düşmedi bile. Son on yılda, BM yiyecek fiyat endeksi %105 arttı.

Bizler yine gittikçe vurdumduymaz davranıyoruz. Keskin gerçek şu ki, dünya bir hektarlık alanın dahi yok olmasına töleranslı değil ve elimizde sadece 12 milyon hektarlık alan var. Şimdi, yeni bir keşif var ki, toprak bakterilerini yok ederek, toprağa korktuğumuzdan daha çok zarar veriyoruz ve bu bizi kendimize getirmeli. Küresel ısınma ile ilgili çok fazla tartışıyoruz ki nedeni insan olabilir-olmayabilir, bizi bu yüzyılda yakalayabilir-yakalamayabilir.

Ancak küresel toprak krizini tamamen biz yaratıyoruz. Şu anda bize doğru ilerliyor ve Dünya liderleri değiştirmeyi seçerlerse, tersine döndürülebilir.

Bu makalenin ingilizce orjinali telegraph.co.uk/ de yayınlanmıştır.

 

Yazı: Ambrose Ewan-Prichard

Çeviren: Güneş Akçay

(Yeşil Gazete, The Telegraph)

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.