Son yıllarda kentlerdeki konut sorunları üzerine çok sayıda haber okuduk, küçük-büyük analizler, yorumlar yapıldı.
Duruma kuş bakışı bir göz atalım.
Gelişmelerle ilgili haberlerde ana doğrultular şöyle:
Konut fiyatları artıyor/ orta sınıflar artık konut sahibi olamıyor/ kiralar enflasyonun üzerinde artıyor/ kentlerde çok sayıda boş konut var/ konut inşaat hızı düşüyor/ inşaat sektöründe kriz var/ konut kredi faizleri yükseldi/ kur – konut fiyatları yükseliyor/ TOKİ evleri yoksullar için değil/ kentsel dönüşümler yoksulları kent dışına sürüyor, evsiz bırakıyor/ konut sahipliği azalıyor/ vb.
Konut konusu, Türkiye’de ve belki dünyanın diğer yoksul veya ekonomisi kriz içindeki pek çok ülkesinde, (hatta Çin, ABD, Kanada, başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde de) en çok konuşulan konularından biri. Son bir-kaç yılda konut konusunda yazanlardan Mehmet Akalın, Mustafa Durmuş, Tarık Şengil, Tayfun Kahraman ve elbette TOKİ, Konut Politikaları Özel İhtisas Komisyonu, İPA gibi kurumsal yapılar konuyu ayrıntılı bir biçimde tartıştı.
Görülebileceği gibi, farklı doğruları dile getiren çok sayıda ifade ve karmaşık bir durum karşısındayız.
Konuttaki sorunun ne olduğunu nasıl anlayacağız? Geçen hafta özetlediğim Engels’in broşüründen başlayarak devam eden çok boyutlu konut tartışmasını birçok açıdan ele alabiliriz:
Kentlerdeki demografik değişim, kentsel arazi üzerindeki spekülasyon, rant ve imar planları, kentsel altyapı üretimi, ekonomik kriz, faiz oranları ve enflasyon/ kredi maliyetleri, bankacılık sektörü, inşaat sektörü, sosyal eşitsizlikler/gelir bölüşümünde kutuplaşma/ yoksullaşma, emek sömürüsü, kent ve konut politikaları ve ideoloji, yönetimlerde mutlak otorite ve demokrasinin sönümlenmesi vb.
Yukarıda konut tartışmasına yaklaşımlar listesinde yer almayan, ama yine önemli başka konular da var: Psikolojik ve sosyal psikolojik açıdan ev, güvenlik ve mahremiyet, kültürel konular/ “Türk evi” ve mimari ve belki en önde gelmesi gereken ekolojik konular ve iklim değişikliği karşısında konut…
Bu kadar çok karmaşık ve tartışılmış konu üzerine yeni bir şey söyleyebilmek oldukça zor. Ancak sorunu şimdilik daha çok sosyo-ekonomik bakış açısıyla ele alarak, “mülk konut” X ”kiralık konut” ikilemi çerçevesinde düşünmeye çalışarak biraz ilerleyebilir ve tartışmaya ekolojik boyutu da ekleyebiliriz.
Yukarıda değinilen tartışmaların genel önerilerine, Türkiye kentlerindeki konut durumuna ve kamunun (gerek TOKİ eliyle, gerek belediyelerin programlarıyla) davranışına bakarak önerileri/ önerilerin öncüllerini şöyle sıralayabiliriz:
Yukarıdaki önermelere belki biz de, bir-kaç ek daha yapabiliriz:
Liste olarak “ilginç/ uygun” bulunsa da asıl sorun bu öncüllere göre “kiralık konut üretimi/ dönüşümleri” için yapılması gerekenleri nasıl yapacağımızda… Konut sorununu eylemli olarak nasıl çözeceğiz?
Sorunun eylemli olarak çözümü için yapılması gerekenleri planlamak gerekir.
Bu önermeyi de kabul edelim ama hemen arkasından gelen sorular, şöyle olacaktır:
Açıkça görülüyor ki, bu soruları bugünden yanıtlamak çok zor/ neredeyse olanaksız.
Her şeyden önce Türkiye’deki toplumsal psikoloji “mülk konuttan” yana ve “kiralık konutta” kendisini güvende hissetmiyor. “Ev”in ideolojik gücü/ bellekteki derinliği çok fazla. Kiralık konut mülk sahibinin güvenilmez otoritesini, bürokratik çürümeyi, bakımsızlığı, dökülen “sefalet mahallelerini” çağrıştırıyor. “Mülk konut” ise, ekonomik krizlerle sık karşılaşılan enflasyonist bir ülkede yaşam için başlıca garantilerden biri olarak görülüyor.
Türkiye’de ve kötü yönetilen/ bürokrasisi çürümüş birçok ülkede, toplumunun konuta ideolojik yaklaşımı böyle. Oysa 19’ncu yüzyıldan başlayarak gerçekleştirilmiş “iyi örnekler”, hatta bugün bile çağdaş bir yaklaşımla ele alınmış başarılı projeler var. Finlandiya bu örneklerden biri olabilir (ancak son gelişmeleri izlemek gerek) Hollanda da bazı yerel yönetimler kiralık konutlarla konut sorunu başarılı bir biçimde yönetebiliyor.
Sorunun çok boyutluluğu, toplumun “kamuya”, “kamusal mala” ve özel mallara” yaklaşımının özellikleri, ideal ve uzun erimde etkili, ekolojik olarak uygun. Büyük bir olasılıkla çok daha ucuz ve etkin, adil/ eşitlikçi/ demokratik ve katılımcı. Ancak toplum böyle bir çözümü kabul etmeye yakın olmayan bir konumda gibi görünüyor.
Tamam. Durum böyle olabilir.
Ancak biz kentliler/ kent toplumunun çeşitli uçları/ örgütlü-örgütsüz grupları, yoksullar ve orta tabakalar, uzmanlaşmış örgütler (özellikle meslek odaları) ve daha da önemlisi emekçi örgütleri (sendikalar, birlikler vb.), kadın kolektifleri ve çevreciler, konut sorunu üzerinde (elbette ancak diğer daha yaşamsal sorunların yanı sıra) tartışmaya bugünden başlayabiliriz. Kentlilerin düş gücünde daha kolektif ve katılımcı/ demokratik bir yaşam, kamusal ulaşım, kiralık konut, iklim değişikliğine karşı kolektif bilinç ve ekolojik sorunları azaltan ve yeni sorun yaratmadan yeni öneriler geliştiren oluşumların öncüllerini geliştirmeye başarabilirsek hemen değil ama ilerisi için, daha iyi bir gelecek umudunu da yeşertmiş olabiliriz?
Örneğin, özel otomobilsiz kentsel ulaşım olabilir. Mülk konut belki bitmez, ama kiralık konutun çok daha etkin bir çözüm olduğu benimsenebilir. Eşitlik ve adaletin, katılımla gerçekleşen bir demokrasinin, kendimizi yönetmek ve geleceğe hazırlamak bakımından, çok daha güvenilir ve etkin kentsel bir yaşam yaratacağı anlaşılabilir.
Biliyorum “düş” gibi görünüyor.
Ama yaşadığımız şu anın kabusuna bir bakın. Düş olmadan ne yapacağız?
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…