Kanser olan meteorolog ve NASA astronotundan iklim değişikliği mektubu

Bir meteorolog ve NASA astronotu olan Piers J. Sellers tarafından New York Times‘da yayınlanan mektubu Yeşil Gazete gönüllü çevirmeni Elif Naz Çokal‘ın çevirisiyle sunuyoruz.

***

Resim: Tatsuro Kiuchi
Resim: Tatsuro Kiuchi

Ben, evre 4 pankreas kanseri olduğunu yeni öğrenmiş bir iklim bilimciyim.

Bu tanı beni enteresan bir durumda bıraktı. Profesyonel yaşamımın çoğunu, en iyi şekilde irdelenmesi onlarca yıllık geniş bir bakış açısı gerektiren iklim değişikliği üzerinde düşünerek geçirdim. Bir noktada, hatta şu an içinde bulunduğum 60 yaşımda bile, muhtemel çözümleri ve problemin en kritik dönemlerinin sona erdiğini görecek kadar yaşayacağıma emindim. Ancak bu yeni durumda kişisel görüş alanım inanılmaz derecede kısaldığından, kalan zamanımı nasıl harcayacağıma karar vermek zorundaydım. İklim değişikliği üzerinde düşünmeye devam etmek zahmete değer miydi?

Sağlığımla ilgili haberlerin derhal ilgilenmemi zorunlu kıldığı -aileyi, arkadaşları, iştekileri bilgilendirmek; bazı finansal durumları düzenlemek gibi- işleri hallettikten sonra, mutfak masamda oturup ölmeden önce yapılacaklar listemi hazırlayacak vaktim oldu.

Sıkıcı bir Ocak akşamüstünde, Everest dağındaki varlıklı turistlerle itişmekle, sadece belirli kişilere açık güzel bir plajdaki bir miktar alan için savaşmakla veya kişiyi avutmaktan öteye gidemeyen diğer şeylerle ilgili hiçbir istek duymadığımı anlamam çok kısa sürdü. Bunun yerine, gerçekten yapmak istediğim şeyin, tanıdığım ve sevdiğim insanlarla daha fazla vakit geçirmek ve bir an önce ofisime dönmek olduğunu anladım.

NASA’da çalışıyorum ve tüm Dünya sistemi üzerinde araştırmalar yapan, uzman bilim insanlarından oluşan büyük bir grubun başındayım. (Söylemem gerekir ki bu yazıda geçen fikirler bana aittir, NASA’ya değil.) Yaptığımız iklim ve hava araştırmalarında, uzay temelli gözlemler ve güçlü bilgisayar modelleri kullanılıyor. Bu modeller, gezegenin nasıl işlediğini ve atmosfere karbondioksit pompalamaya devam ettiğimizde neler olabileceğini açıklıyor. Karmaşık, titizlik isteyen, son derecede faydalı ve büyüleyici bir iş.

Geçtiğimiz yıl, şimdiye dek kaydedilmiş en sıcak yıldı. Sanıyorum gelecek nesiller geriye baktıklarında 2015’i, önemli ancak siyaset ve politikalar ile bilimin uzlaşı çabası anlamında istikrarlı olmayan bir yıl olarak görecekler. Bu yapılması inanılmaz derecede zor bir şey. Bilim tarafında, iklim değişikliğinin gerçek olduğuna ve gidişatının bizi son derece rahatsız edici bir duruma sürüklediğine dair son 15 yıldır istikrarlı bir kanıt birikimi var. Politika tarafında ise, Paris’te yapılan ve yeni sonuçlanan iklim konferansı, küresel ortalama sıcaklık artışının 2°Celsius (veya 3.6 derece Fahrenheit) düzeyinde –ki bu, endüstri öncesi dönemden yüksek bir değer- tutulması hedefini koydu.

Pek çokları bu hedefi etkisiz ve uygulanamaz olduğu gerekçesiyle alaya aldı ancak politika belirleyicilerin, sahip olduğumuz en iyi bilimsel kaynaklara uygun ve bilgisayar modellerimizin tahmin kapasitelerine dayalı bir sayıda uzlaştığı gerçeğini dikkate almak gerekiyor.

Artışı 2°Celsius düzeyinde tutabileceğimiz şüpheli ancak elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışmamız gerekiyor. Bu hedefi aştığımız senaryolarda, küresel yağış ve sıcaklık modellerinde muazzam değişimlerden, su ve besin güvenliği üzerinde çok büyük etkilerden ve ciddi deniz suyu yüksekliği artışından bahsediyoruz. Tahmini sıcaklık değeri arttıkça modelin belirsizliği artıyor ve dolayısıyla öngörülemeyen, feci olayların olabilirliği yükseliyor.

Bunların yanında, Dünya nüfusunun 2050’ye kadar şu anki yedi milyarlık düzeyinden 9,5 milyar civarına tırmanması bekleniyor. Papa Francis ve emekli subaylardan oluşan beyin takımı da bilgisayar modeli tahminleriyle kabaca aynı sonuçlara ulaştı: En kötü etkiler, hâlihazırda ciddi zorluklarla karşı karşıya olan ve değişikliklere adapte olmalarını sağlayacak imkânlara daha az sahip olan en fakir kesim üzerinde görülecek. Kendilerini dünyaya yapılan aşırı yüklenmenin masum kurbanları olarak görecekler. Geçmişe bakacak olursak, 1789 Fransız Devrimi’nin sebepleri tarihçiler için bir sır değil. Geleceğe baktığımızda ise, her anlamda artan radikalizmi ve çatışmaları ateşleyecek olan fitil, küresel ısınma ile birlikte iyice ısınabilir.

Geçtiğimiz yıl aynı zamanda “inkârın ölüm yılı” olarak görülebilir. Küresel anlamda, politika belirleyicilerin çoğu problemle başa çıkma yöntemleri konusunda bocalıyor olsa bile artık bilimsel kanıtlara ve tahminlere güveniyor. Aynı zamanda Amerikalıların çoğu –yakın zamanda Monmouth Üniversitesi tarafından yapılan kamuoyu yoklamasına göre yüzde 70’i- iklimin değiştiğine inanıyor. Belki de artık işin gerçekten zor olan kısmıyla ilgilenmeye başlayabiliriz.

İlk ve en büyük adım politika belirleyiciler tarafından atılmak zorunda. Onlar için üzülüyorum. Önemli ancak uzun vadeli bir problemle ilgili net bir duruş sergilemek, birçok kısa vadeli problemle yüz yüzeyken ve emisyonları azaltmanın küresel ekonomi alanındaki yerimize etkileriyle ilgili kaygılar ile diğer ülkelerin emisyon hedeflerine uygun davranmayacağıyla ilgili korkular söz konusuyken oldukça zor.

Bilimin bize yardım edebileceği nokta, Dünya sistemi üzerindeki değişimleri takip etmek –ki bu, NASA ile National Oceanic and Atmospheric Administration ve bunların dünyanın çeşitli yerlerindeki işbirlikçileri tarafından yürütülen bir araştırma ve gözlem işi- ve gittikçe güçlü hale gelen bilgisayar modellemelerini kullanarak, tasarlanan politikalarla şekillenecek muhtemel geleceği keşfetmek. Bu modeller, ekonomiye kısa vadeli etkiler karşısında iklime uzun vadeli etkilerin dengesi açısından hangi yaklaşımların uygulanabilir olduğuna karar vermemize yardım edecek.

Yine de en nihayetinde bizi kurtaracak olanlar mühendisler ve sanayiciler olacak. Yeni teknolojiler sağlamaları ve onları uygulama niyetinde olmaları gerekiyor. Temiz enerji üretimi, depolanması ve dağıtımı alanındaki problemleri çözme konusundaki teknik ve örgütsel zorluklar çok fazla ve birkaç on yıl içerisinde küresel ekonomide minimum aksamaya sebep olacak şekilde çözülmeleri şart. Bu, nükleer enerji, güneş enerjisi ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına ciddi anlamda yönelmeyi ve taşıma sistemlerimizi mümkün mertebe elektrikle çalışır hale getirmeyi gerekli kılıyor. Bu mühendisler ve sanayiciler, gerekli teşvik ve yatırımlar sağlandığı takdirde işi tam anlamıyla becerebilir. Sadece İkinci Dünya Savaşı’nda başardıklarına bakmak yeterli: Amerikan teknoloji ve üretimi, normal şartlarda onlarca yıl alacak gelişimi gösterdi ve bize 1945 yılında, 1930’ların sonundan tamamen farklı bir dünya sundu.

Peki, geri kalanlarımız ne yapmalı? Akla iki şey geliyor. İlk olarak, değişimi kabullenmemiz gerekiyor. Bu kaçınılmaz. Etkilerini iklim değişikliği ve enerjiyi üretme ve kullanma şeklimiz üzerinde gösterecektir. İkinci olarak ise sonuçları soğukkanlılıkla karşılama konusunda hazırlıklı olmalıyız. Kimileri için bazı sonuçların (örneğin yükselen denizlerin) üstesinden gelmek zor olacak ancak pek çok kişi için daha pozitif bir tablo söz konusu. Yeni teknolojiler hayatımızı aklımıza gelmeyecek şekillerde iyileştirebilir. Zorlukların ve risklerin dikkatli bir şekilde idare edileceğini varsayarsak, şekillenmekte olan geleceğimizin bugünümüzden daha kötü olacağına inanmak için ikna edici hiçbir neden yok. Tarih, insanların zor durumlardan kurtulduğu örneklerle dolu. Kazananlar her zaman gerçekçi, faydacı ve esnek olmaya eğilimliyken kaybedenler genellikle tehdidi reddedenlerdi.

Şahsen benim hiçbir şikâyetim yok. Bu gezegende yaşadığım tecrübelerden dolayı minnettarım. Bir astronot olarak dünyanın 220 mil yukarısında uzay yürüyüşü yaptım. Uluslararası Uzay İstasyonu’nun yanında süzülürken okyanuslarda çemberler oluşturan kasırgaları, ağaçlardan yapılma göz alıcı yeşil halıdan denize doğru yolunu bulan Amazon yılanını ve gece vakti parlayan ve ışıldayan, ekvator boyunca yüzlerce mil devam eden devasa gök gürültülü fırtınaları izledim. Bu tanrısal bakış açısıyla baktığımda Dünya’nın ne kadar kırılgan ve kıymetli olduğunu gördüm. Onun geleceği için umut doluyum.

Ve sonuç olarak, yarın işe gideceğim.

Yazının İngilizce Orijinali

Yazı: Piers J. Sellers

Yeşil Gazete için Çeviri: Elif Naz Çokal

(Yeşil Gazete, New York Times)

Ayşe Ceren Sarı (Editör)
Ayşe Ceren Sarı (Editör)
Yeşil Gazete çeviri havuzu editörlerinden. Biyografisi için https://yesilgazete.org/yazarlarimiz/

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Adalar imar planının yürütmesi durduruldu

İstanbul 8. İdare Mahkemesi, Adalar'ı 'Özel Çevre Koruma Bölgesi' ilan ederek yetkiyi İBB'den alan Çevre Bakanlığı'nın, bölgeyi ranta açacak imar planının yürütmesini durdurdu.

Irak, kadınlar için ‘cinsel rüşt’ yaşını dokuz’a düşürmeye hazırlanıyor

Irak'ta muhafazakar Şii partilerin ağırlıkta olduğu iktidar koalisyonu, yasal evlilik yaşının düşürülmesinin yanı sıra kadınların boşanma, velayet ve miras haklarını da ortadan kaldırmayı hedefliyor.

COP’un 29 yılı: Krizler, hedefler, taahhütler, hayal kırıklıkları…

1995'te Berlin'de başlayan ve bugüne dek 29 kez toplanan iklim zirveleri'nin tarihi dirençler, engellemeler, hayal kırıklıklarının yanı sıra Kyoto Protokolü, Paris Anlaşması gibi önemli dönemeçlere de sahne oldu.

COP29 başladı: Paris Anlaşması için ‘hakikat anı’

Bu yıl Bakü'de düzenlenen ve dünyanın önemli liderlerinin katılmadığı COP29'un en önemli gündem maddesi, savunmasız ülkelere yönelik fonların artırılması olacak.

Kazdağlarını savunmak ve kurumların sessizliği: Yeni toplumsallık

'Üzerinde düşünülmesi gereken, neoliberal pratiklerle frenlenmiş toplumsal dinamik ve mekanizmaların baskı ve zor araçlarıyla kuşatıldığı şartlarda nasıl bir direnişin örülebileceğidir.'

EN ÇOK OKUNANLAR