Kategoriler: Hafta SonuManşet

İstatistikler ve sosyal yaşamımız – Vedat Çakmak

Hans Rosling, İsveçli bir tıp doktoru. Dünya sağlığı konusunda bir uzman ve üniversiteden mezun olduktan sonraki yirmi yılını Afrika’da geçirmiş ve açlıktan kaynaklanan bir hastalığın tedavi yöntemini bulmuş. Sonra İsveç’e dönüp,  prestijli Karolinska Institut’ta ders vermeye başlamış.

Oğlu Google’da çalışan biri ve birlikte bir yazılım geliştirmişler. Yazılım internette ve ücretsiz: www.gapminder.org.

“Gapminder” ile istatistiksel veriler dans ediyor. Birleşmiş milletler istatistiklerine göre dünyaya bir bakalım. Verilen grafik, 1900 yılına ait ve “x” aksı, kişi başına yıllık geliri “dolar” (yıllara göre ayarlanmış değerlerle) olarak (300-100,000 arası) veriyor. “Y” aksı ise, 1900 yılında doğan bir bebeğin ortalama yaş beklentisini (10-80). Ülkeler, dairesel bir köpük olarak gösteriliyor ve çapları, nüfusa bağlı. Renkleri ise, bu ülkenin dünyada hangi coğrafi bölgede olduğunu gösteriyor.

Grafiği biraz daha dikkatle incelersek, 1900 yılında doğan bebeklerin ortalama yaşam süresi beklentisinin otuz beş civarında olduğunu görüyoruz. Osmanlı ülkesi, tam bu ortalamada. En zengin olan ABD’de yıllık ortalama gelir beklentisinin 7500 dolar civarında olduğunu görüyoruz, yani bugünkü Türkiye’den daha fakir. Onlar da sadece kırk sekiz yıl yaşayabiliyor.

Grafiğin sol alt tarafında “Play” adlı düğmeye basarsanız, yıllar birer birer artmaya başlar ve dünyanın bir küsur yüzyılda nereden nereye gittiğini animasyonla izleyebilirsiniz.

Şimdi, 1950 yılını vereceğim, benim doğduğum yıl:

Artık en zengin ülkeler, Kuveyt, Brunei ve Katar. ABD dördüncü durumda. En fazla yaşayanlar, Avrupa ve Kuzey Amerika’dakiler. Benim bir bebek olarak bekleyeceğim ortalama yaşam süresi 47 yıl.

Gelelim 2010 yılına:

Dünyanın ortalama yaş beklentisi, yetmiş beş civarında ve Türkiye, gene ortalamada. Yani bugün doğan bir bebeğin yaşam beklentisi 74 ve yıllık geliri on bin dolar civarında. Grafiği veriyorum:

Gapminder’de akslardaki verileri değiştirebiliyorsunuz.

Ben, kişi başına karbon dioksit üretiminin, ülkelerin ekonomik yapılarına göre nasıl değiştiğini merak ettim ve şu grafiği elde ettim:

Türkiye, Çin, Hindistan ve Mısır gibi ülkeler, yılda kişi başına bir ton karbon dioksit üretirken, bu değer, Katar için altmış, Bahamalar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn için kırk civarında, ABD’de yirmi bir, Norveç’te sekiz virgül altı, Kanada’da on yedi.

Dünyada iklim konferanslarında doğru dürüst bir anlaşmamaya gidilememesinin arkasında bu sayılar yatıyor. Dünyamızı sanayi devriminden bu yana iki yüz yıldır kirleten eski sanayi ülkeleri, gelişmekte olan ekonomilere “dur, büyüme” deme cesaretini gösteriyorlar. Hindistan ise, şöyle bir cevabı savunuyor: “Tamam, sizler, dünyamızı kirletirken bunun farkında değildiniz. Ama bize ‘dur’ deme hakkına sahip değilsiniz”.

Hindistan’ın söylediklerine sempati duysam da, özellikle Çin ve Hindistan’ın karbon dioksit üretiminin üç tona varacağı günleri düşünmek bile istemiyorum.

Grönland’daki kara buzullarının hızla çözülmesi, suların yükselmesi için ciddi bir neden. Burada teknik bir bilgiyi paylaşmak isterim. Deniz buzullarının erimesi, deniz seviyesinin azalmasına neden olur, zira buz, sudan daha fazla hacim kaplar. Kara buzulları ise, eridiklerinde doğrudan su kütlesine katkıda bulunur. Grönland’da olanlar, Antarktika’ya da yansırsa, dünyada birçok toprak, sular altında kalacaktır.

Maldiv adaları, ABD’de Florida yarımadası, Bengaldeş, Hollanda, Almanya, Polonya ve Rusya’nın pek çok bölümü sular altında kalabilir. Bu, tabii ki, bizim de Çukurova, Bafra ve Çarşamba ovalarına el sallamamıza neden olur.  Ege sahillerimiz yapı değiştirir ve Efes, tarihte olduğu gibi, yeniden bir liman kenti oluverir.

Vedat Çakmak

Paylaş
Yazar:
Konuk Yazar