Amazon yağmur ormanlarının geri dönüşü olmayan bir geleceğe doğru ilerlediğine dair endişeleri güçlendiren bir çalışmaya göre, insan faaliyetleri ve kuraklık, küresel ekosistem için büyük önem taşıyan bu ormanları üçte bir oranında -önceki tahminlerin tam iki katı- yok etmiş olabilir.
The Guardian’dan Jonathan Watts’ın aktardığına göre, yangınlar, arazi dönüştürme, ağaç kesimi ve su kıtlığı, 2,5 milyon kilometrekarelik ormanı felaketlere karşı daha dayanıksız bir hale getirdi. Türkiye’nin yaklaşık üç katına tekabül eden büyüklükteki bu alan, artık eskisinden daha kuru, daha yanıcı ve daha savunmasız. Bu durum, ileride “mega-yangınlar” görülebileceği anlamına geliyor.
Dün yayımlanan bir araştırma, dünyanın en büyük tropikal ormanından geriye kalanın yüzde 5.5’i ila yüzde 38’inin, iklimi düzenlemede, yağış oluşturmada, karbon yutmada, diğer türlere habitat sağlamda, yerli insanlara geçim kaynağı sağlamada ve yaşanabilir ekosistemini devam ettirmede eskiden olduğundan daha yetersiz olduğunu gösteriyor.
Bu, giderek zenginleşen, nüfusu artan ve tüketmeyi oldukça seven bir dünyanın taleplerini karşılamak için Brezilya’nın tarım ve madencilik sınırlarını geri çekmesiyle son 50 yılda ormanın tamamen yok edilen yüzde 17’lik kısmını da geride bırakan bir bozulma demek.
Brezilya’nın yeni başkanı Luiz Inácio Lula da Silva yönünü sıfır ormansızlaşmaya doğru çevireceğine söz verdi. Ancak araştırmacılar, gelecekte mega-yangınlardan kaçınılabilmesi için bozulma konusunda da çalışmalar yapılması gerektiğini söylüyor.
Makalenin yazarlarından Lancaster Üniversitesi‘nden Jos Barlow, konuya dair şunları kaydediyor.
Artık umut var, ancak makalemiz bunun ormansızlaşmayı çözmek için yeterli olmadığını gösteriyor. Yapılacak daha çok iş var.
Daha önce yüzde 17 olarak yapılan tahminlerin aksine, su yoksunluğu Amazon’daki bozulmada görülen artışın yüzde 50’den fazlasından sorumlu.
Kuraklık, ormanın yangına karşı savunmasızlığını artırdığı ve trilyonlarca bitki tarafından yağmur bulutları oluşturan buharlaşma-terleme (evapotranspiration) yoluyla kendini yenileme yeteneğini yüzde 34’e kadar azalttığı için, giderek artan bir endişe kaynağı olmayı sürdürüyor.
Bu durumun, ekinleri sulamak için Amazon’un “uçan nehirlerine” muhtaç olan gıda üretim alanlarını da kapsayan daha geniş bir bölgede zincirleme etkileri oluyor. En endişe verici olanı da, kuraklığın ormanın yağış çekmesini zorlaştırması ve bunun da daha fazla kuraklığa yol açmasıyla yıkıcı bir kısır döngünün hayaleti ortaya çıkıyor.
Bu risklerin kontrolden çıkmasını önlemek için, araştırmacılar politika yapıcıları bozulmaya yol açan unsurları azaltmaya ve bozulmayı da ormansızlaşma sorunu kadar öncelikli olarak ele almaya teşvik ediyor.
Görünürlük açısından düşünüldüğünde bozulma ve ormansızlaşma arasında önemli farklılıklar bulunuyor. Ormansızlaşma, ormanın tamamen yok edilmesi ve arazinin diğer kullanımlara açılması anlamına geliyor. Bu, uydular tarafından kolaylıkla saptanabiliyor. İnsan davranışlarından kaynaklanan kısmi bitki örtüsü kaybını ifade eden bozulma ise, büyük ağaçların altında gerçekleştiği için genellikle görüntülenemiyor.
Ormandaki bozulma, çok daha geniş bir alanı etkilediği için en az yerel ormansızlaşma kadar büyük etkilere sahip olabiliyor. Makale, bozulma nedeniyle salınan karbon miktarlarının ormansızlaşmadakinden bile daha yüksek olabileceğini söylüyor.
Bozulmanın ölçülmesi ve tanımlanmasının zor olması nedeniyle, tahminlerinde önemli belirsizlikler yaşanıyor. Bu da etkilenen alanlara dair, kalan ormanın yüzde 5’inden (yalnızca yangın, ağaç kesme ve kıyı etkileri dahil edilirse), yüzde 38’e (kuraklığın etkileri de dahil edilirse) varan çok çeşitli tahminler doğuruyor.
Bozulmanın etkileri, toplumun farklı kesimlerine eşit şekilde yansımıyor. Ağaç kesme ve arazi açmayla elde edilen ekonomik faydaların çoğu, uzak şehirlere ve diğer ülkelere aktarılıyor. Buna karşılık, orman ürünlerinin kaybı, kötüleşen hava kalitesi, bozulan su kalitesi gibi olumsuz etkilerin çoğu yerli ve diğer orman toplulukları tarafından hissediliyor.
Barlow, bir ormandaki bozulmanın yerel halkın ormanı terk edeceği noktaya geldiğinde, ormanın maden çıkarma endüstrilerine karşı daha az korunacağını belirterek, sosyo-ekonomik kırılma noktaları konusunda uyarıda bulunuyor.
Makalenin yazarları, politika yapıcılara, asıl bitki örtüsünün korumasız kalan sınırlarını korumak için bozulmayı daha iyi takip etmelerini, yangınla mücadele kapasitesini güçlendirmelerini, ağaç kesiminin önüne geçmelerini ve ikincil ormanlara tampon bölgeleri oluşturmalarını tavsiye ediyor.
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…