İklim krizinin etkisiyle her geçen gün biraz daha artan su stresi, ülke içi ve dışında gerginliklere yol açıyor. Özelikle birden fazla ülkenin sınırları içinde yer alan su kaynaklarında yaşanan değişimler bölgesel gerginliklerin artışına sebep olabiliyor.
ABD merkezli Dünya Kaynakları Enstitüsü’nün verilerine göre, dünya üzerindeki 25 ülke tüm yıl boyunca aşırı derecede yüksek su stresiyle mücadele ediyor ve bu ülkelerin nüfusu dünyanın toplam nüfusunun dörtte birini oluşturuyor. Dünya nüfusunun yarısına denk gelen 4 milyar insan yılın en az bir ayında yüksek seviyede su stresi yaşıyor. Ortaya çıkan bu tablo insanların çalışma hayatını, gıda ihtiyaçlarını ve enerji güvenliğini doğrudan etkiliyor.
AA’dan Yeter Ada Şeko’nun aktardığına göre; su stresinin en çok yaşandığı beş ülke Bahreyn, Kıbrıs, Lübnan, Umman ve Katar olarak sıralanıyor. Su kaynaklarının az olmasına karşın evsel, tarımsal ve endüstriyel kullanımdan kaynaklanan talebin yüksek olması, bu ülkelerdeki su stresinin temel nedeni olarak gösteriliyor.
Su stresinin en çok yaşandığı bölgelerin başında Orta Doğu ve Kuzey Afrika ile Güney Asya geliyor. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da nüfusun yüzde 83’ü, Güney Asya’da da nüfusun yüzde 74’ü su stresine maruz kalıyor.
‘2050’de 1 milyar kişi daha aşırı derecede yüksek su stresiyle mücadele edecek’
Bununla birlikte küresel su talebinin yüzde 20 ila yüzde 25 artmasının beklendiği 2050 yılına gelindiğinde 1 milyar kişinin daha aşırı derecede yüksek su stresiyle mücadele edeceği, Orta Doğu ve Kuzey Afrika nüfusunun tamamının son derece yüksek su stresi altında yaşayacağı tahmin ediliyor.
2050’ye kadar su talebindeki en büyük değişikliğin Sahra Altı Afrika‘da yaşanacağı ve bölgedeki ülkelerde su talebinin yüzde 163 artacağı öngörülüyor. Bu bölgeyi yüzde 43 oranında bir artış beklentisiyle Latin Amerika takip ediyor.
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından bu yıl yayımlanan Dünya Su Kalkınma Raporu‘na göre, sınırları aşan nehirler, göller ve akiferler dünya tatlı su akışının yüzde 60’ını oluşturuyor. 310’dan fazla nehir ve 468 su akiferi, iki ya da daha fazla ülke tarafından paylaşılırken 153 ülke paylaşımlı nehir, göl ve akiferlerden gelen suyu kullanıyor.
Küresel su stresi artarken özelikle sınır aşan su kaynakları dünyanın çeşitli yerlerinde gerginliklere yol açıyor. Suyun korunması amacıyla kurulan ABD merkezli Pasifik Enstitüsünün çalışmalarına göre, sadece 2020’den 2023’e kadar dünya genelinde su kaynaklı, farklı ölçeklerde 400’den fazla anlaşmazlık kayda geçerken, bir kısmı ülkeler arasında bir kısmı da ülke içinde yaşanan bu anlaşmazlıkların bazıları çatışmalara dönüşerek yaralanmalar ve ölümlerle sonuçlandı.
Bu çatışmaların 6’sı Orta Asya bölgesinde, Kırgızistan-Tacikistan ve Kırgızistan-Özbekistan arasında meydana geldi.
Kırgızistan ve Tacikistan arasında 2021’de yaşanan su ihtilafının neden olduğu çatışmalarda en az 31 kişi hayatını kaybetti, 150 kişi yaralandı ve yaklaşık 10 bin kişi yaşadıkları bölgelerden tahliye edildi.
Toplam 97 vakanın kayıtlara geçtiği Güney Asya’da Hindistan, Pakistan, Afganistan, Bangladeş, İran ve Nepal su kaynaklı çatışmalara sahne olurken gerginliklerin çoğuna tarımda kullanılan suyun paylaşımında çıkan anlaşmazlıklar neden oldu.
Güney Doğu Asya‘da çoğu Myanmar ve Endonezya arasında olmak üzere 15 ayrı su krizi yaşanırken bölgede çeşitli silahlı gruplar, su kaynaklarına saldırılar düzenledi.
Orta Doğu’da yaşanan 156 çatışmanın büyük bir kısmını, İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarındaki su varlıklarına yönelik saldırıları ile Suriye ve Yemen’de devam eden iç savaşta su kaynaklarının hedef alınması oluşturdu. Bunun dışında İran, Lübnan ve Irak’ta da su kaynaklı gerginlikler görüldü.
Doğu Avrupa’da büyük bir çoğunluğu, Ukrayna ve Rusya arasındaki savaşta çeşitli su varlıklarının ya da depolama alanlarının hedef alınmasıyla meydana gelen 62 çatışma gerçekleşti.
Ülkeler arası çatışma riskleri
Avrupa Birliği (AB) Ortak Araştırma Merkezi (JRS) tarafından 2018’de hazırlanan bir çalışmaya göre, özellikle su kıtlığı, yüksek nüfus oranı, güç dengesizliği ve iklim kaynaklı baskıların olduğu bölgelerde, sınır aşan su kaynakları daha fazla gerginlik oluşturma potansiyeli taşıyor.
JRS’ye göre özellikle Kuzey Afrika’daki Nil Nehri, Güney Doğu Asya’daki Brahmaputra Nehri, Asya‘daki İndus Nehri, Batı Asya’daki Dicle- Fırat nehirleri ve Kuzey Amerika‘daki Colorado Nehri birkaç ülkenin sınırları içerisinde olmaları ve su konusunda hassas bölgelerde yer almaları nedeniyle su kaynaklı çatışmaların yaşanabileceği sıcak noktalar arasında yer alıyor.
Hollandalı bilim insanları tarafından geçen yıl yayımlanan, “Farklı Senaryoları Takiben 2050 Yılına Kadar Sınırı Aşan Nehir Havzalarındaki Çatışma Riskleri Öngörüleri” başlıklı çalışmada ise söz konusu nehirler üzerinde kurulması planlanan barajların ve iklim değişikliğinin neden olabileceği çatışma bölgeleri sıralandı.
Çalışmada, Afrika’da Nil Nehri boyunca Eritre, Etiyopya, Ruanda ve Uganda; Juba Nehri boyunca Etiyopya, Kenya ve Somali; Nijer nehri boyunca Burkina Faso, Nijer ve Moritanya; Zambezi Nehri boyunca Mozambik ve Malawi; Volta Nehri boyunca Benin ve Togo; Turkana Gölü etrafında ise Etiyopya, Güney Sudan ve Uganda arasındaki çatışma risklerinden bahsedildi.
Asya’da ise en çok Afganistan ve Pakistan’ı etkileyebilecek şekilde Indus, Hari, Helmend nehirleri ve Aral Gölü olası çatışma noktaları olarak gösterildi. Çalışmada Dicle-Fırat Havzası, Güney Amerika’daki Orinoco Nehri, Güney Doğu Asya‘daki Ganj ve Brahmaputra nehirleri de riskli noktalar başlığı altında sıralandı.
‘Savaş su kaynaklarına daha olumsuz etkilerde bulunacak’
Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Bolu Teknokent bünyesinde faaliyet gösteren İklim Değişikliği ve Enerji Çalışmaları Merkezi Başkanı Doç. Dr. İlhan Sağsen nüfus artışı, iklim değişikliği ve yanlış sulama ile aşırı kullanımın, su varlıklarının miktarını ve kalitesini azalttığını söyledi.
Sağsen, “Haliyle zaten kıt olan ve dünyanın her yerine eşit olarak dağılmayan su kaynaklarının paylaşılması, kullanılması ya da erişim sorunu son derece kritik bir noktaya geliyor” ifadelerini kullandı.
Gelecekte su savaşları yaşanacağına çok fazla ihtimal vermediğini dile getiren Sağsen, şu değerlendirmeleri paylaştı:
“Genel anlamda kıyıdaş ülkeler arasında kapasite ve güç farklılıkları oluyor. Dahası, savaş su kaynaklarına daha olumsuz etkilerde bulunacak. Yani zaten kıt, kirli ve azalan su kaynakları üzerinde yeni bir baskı ortaya çıkaracaksınız. Dolayısıyla bu ekonomik olarak da çevresel olarak da mantıki olarak da anlamlı değil. İklim değişikliğiyle alakalı, çevreyle alakalı, suyla alakalı önlem almazsak doğa bize belli süre sonra bunu mecburen aldıracak. O yüzden de ben suyla ilgili meselelerin masada diplomasiyle, ortak projelerle, işbirliğiyle, fayda paylaşımıyla çözülmesi gerektiğini düşünüyorum.”