İkizdere davası görüldü: Bu idari yargılamayı bitirecek bir uygulama

Rize İkizdere’de Eskencidere Vadisi‘nde halkın yılardır süren itirazları, davalar ve bilirkişi raporuna rağmen Cengiz Holding‘in ısrarını sürdürdüğü taş ocağına karşı açılan davanın duruşması bugün saat 10.10’da Rize İdare Mahkemesi’nde görüldü.

Cengiz Holding‘in taş ocağına verilen Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu iptal davasının duruşması sonrasında İkizderelilerin avukatı Yakup Ş. Okumuşoğlu yargılama sürecine ilişkin usulsüzlüklerle ilgili Yeşil Gazete‘ye konuştu.

Aslında bugünkü mahkeme heyeti hakkında daha öncesinde İkizdereliler’in red talebi bulunuyordu ancak heyetin reddine ilişkin talep Bölge İdare Mahkemesi tarafından onaylanmadı.

Duruşmada da dava dosyasına İkizderelilerin ve avukatlarının bilgisi dışında yeni raporların eklendiği belirtildi.

Taş ocağının İkizdere’de, doğa tahribatı yaratacağı bilirkişi raporuyla daha önce belgelenmişti.

Okumuşoğlu doğa ve yaban hayatında tahribatlara neden olacağının belirtildiği raporun bilirkişi kök raporu olduğuna ancak daha sonra yargı sürecinde bu rapora müdahaleler yapıldığına ilişkin değerlendirmelerde bulundu:

“Mahkeme kök raporu beğenmemiş olacak ki bilirkişilerden ek rapor alınmasını istedi. Aynı bilirkişilere ek rapora gitti. Bu kez ek raporda bilirkişiler daha önce söylediklerinin tam tersini söyledi. Birtakım raporlar sunulmuş. O raporlara göre ‘burada yapılacak olan taş ocağı faaliyetinin herhangi bir çevresel zararı yok’. O rapor doğrultusunda da Rize İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma talebimizi reddetti ve bugün de bizi duruşmaya çağırdı.”

Bilirkişiler önce ‘doğa tahribatı’ dedi, sonra ‘Hay Allah biz hata yaptık’

Bugünkü duruşmada İkizdereliler yargı sürecindeki usulsüzlükleri ve aksaklıkları dile getirdi. Okumuşoğlu bugün yapmış oldukları savunmayı şöyle anlattı:

“Yargılama sürecinin ivedi yargılama olması, ivedi yargılama olmasına rağmen davayı açtıktan 9 ay sonra keşfe gidilebilmesi, keşiften sonra verilen raporda ‘burada bu iş olmaz’ denmesine rağmen aldırılan özel raporlarla, idarenin sunmuş olduğu belgelerle yeniden ek rapora götürülmesi, ek rapor sonrasında da bilirkişilerin ‘Hay Allah biz hata yaptık’ deyip önceki söylediklerinin tam tersini söylemeleri usulünün idari yargılama usulü olmadığını, böyle bir uygulamanın hukuka uymadığını söyledik.”

‘Bu idari yargılamayı bitirecek bir uygulama’

Avukat Yakup Okumuşoğlu söz konusu yargılama usulüyle çıkacak kararı kestirmenin de zor olmadığını ifade ederek “Bu uygulama çevre hukukunu bitirecek bir uygulama. Hatta bu uygulama idari yargılamayı bitirecek bir uygulama. Bunun kabul edilmesi mümkün değil” dedi.

Davayı çevre hukuku açısından değerlendiren Avukat Yakup Okumuşoğlu “ÇED raporları yetersizse her davada mahkemeler ÇED yapıcıların yerine geçip ‘Siz şu raporları tamamlayın’, ‘Siz şu eksikleri giderin’ şeklinde o ÇED raporlarını kurtaracak bir formül oluşturmuş olur. Yani böyle bir uygulamayla ortada idari yargılama diye bir şey kalmaz” diyor ve ekliyor:

“İdari yargılamada idare bir işlem tesis ettiği zaman o işlemin tesis edildiği tarih itibarıyla karar verilmiştir. Kararın dayandığı sebepler, koşullar ve raporlarda ne varsa tartışılır. Bizler de bu raporlar üzerinden bu davayı açtık. Sonrasında dosyaya birtakım ek raporlar getirildi. Ek raporların hiçbirinden bizim haberimiz yok. Mahkeme kendi kendine bunları aldı koydu; bilirkişiye gönderdi. Bilirkişiler de ‘Gayet güzel’ deyip önceki söylediklerinin tam tersini söyledi. Bu şekilde dava bu noktaya geldi.”

Öte yandan Rize İdari Mahkemesi de bugünkü duruşmadan çıkan kararını 15 gün sonra bildirecek.

Önceki bilirkişi raporundan ne çıkmıştı?

Bilirkişi kök raporunda bilirkişi heyeti,  Cengiz Holding’in taş ocağı projesine dair daha önce şu tespitleri yapmıştı:

  • Heyelana duyarlılık ve izleme çalışmalarına ilişkin yeterli çalışma yapılmadığı; kazı çalışmalarının yamaç stabilitesini olumsuz yönde etkilemesinin olası olduğu, beşeri heyelan olaylarının yaşanabileceği,
  • Çalışmalar dolayısıyla meydana gelen tozlanma nedeniyle köy halkının geçim kaynağı olan çay yetiştiriciliğinin olumsuz etkileneceğini,  taş ocağı bölgesinde toplam 163 adet büyükbaş ve 953 adet faal arılı kovan bulunduğunu,  tozlanma nedeni ile döllenemeyen çiçeklerde nektar miktarındaki azalma o yıl balın verimini etkileyebileceği gibi, sonraki yıllarda çiçek popülasyonlarında azalmaya neden olacağını,
  • Çok geniş bir alanda çalışma yapılacağı, her gün patlatma yapılacağı ve kamyon trafiği de göz önüne alındığında toz indirgeme sisteminin yetersiz olacağı, bu kadar fazla miktarda oluşabilecek tozun indirgenmesinin fiili durumda çok zor ve maliyetli olacağı,
  • Ne 30 metrelik dere koruma bandı ne de 6 metrelik şev üst kotu taahhütlerine uyulmadığı, dere yatağının yol çalışmaları başta çıkan hafriyat atıkları dökülerek daraltıldığı, yüzey kazısı ile yürütülecek taş ocağı faaliyetinin doğaya yeniden kazandırma planı uygulamalarına kadar bölgenin doğal görünümünü bozacağı ve özellikle üst bitkisel toprak ve yapılan kazılar sonucu zeminin su tutma kapasitesinin değişeceği ve yağış-akış-sızma dengesinin bozulacağı,
  • ocağın işletilmesi sırasında su kaynaklarının görebileceği zararlar ve bu kaynakların korunmasına yönelik alan özelinde alınacak tedbirlere değinilmediği, taşkın değerlendirmeleri yapılmadığı,
  • 20’nin üzerinde yapraklı ağaç türünün de bulunduğu yöre halkının yaşam alanı ve geçim kaynağı konumundaki orman alanını tahrip edeceği ve bu durumun yöre halkı açısından yaşam alanları yönüyle kabul edilemez olacağı,