aatauz@yahoo.com
14 ve 28 Mayıs seçimlerinin sonuçları ve olası sonuçlar, dünyada ve Türkiye’deki kentlerin durumu ve geleceği üzerinde yeniden düşünmeyi gerektiriyor.
İçinde bulunulan durumun en temel karakteristiğinin belirsizliklerin çok sayıda olması, buna karşılık antroposantrik toplumsal-politik körleşmenin giderek yoğunlaşması ve yaygınlaşması olduğu söylenebilir. “İnsan topluluklarının demografik eğilimleri, kırda ve kentte yerleşme ve yaşama biçimleri ile iklim değişikliği, teknolojik gelişmeler, enerji üretim ve kullanım biçimleri ve geleceği biçimlendirebilecek düşüncenin/ ideolojilerin ve tartışmaların kapitalizm/ popülizm/ nasyonalizm ve militarizm arasındaki ilişkilerin sorunları çoğaltacak biçimde gelişiyor olması bütün gezegen/ insanlık için temel kaygı alanıdır” diyebiliriz.
Ancak yukarıdaki genel önerme, Türkiye coğrafyası ve ülkenin içinde bulunduğu moment açısından çok daha fazla geçerli. Türkiye çok kritik ve oldukça kapsamlı, geleceği kurmak bakımından kritik ve stratejik bir seçim yapma durumunda. Eğer yapacağı seçimlerindeki belirsizlik ve bulanıklık, kısa erimli ve bencil çıkarcılık ve gezegeni çökertmekte olan ekolojik dengelerdeki kayıpları umursamama hali sürerse ekolojik-kentsel sorun giderek ivmelenecek demektir.
Toplumların yapacakları seçimler, ilerisi için taşıdıkları anlamlar bakımın, kazanımlar/ kayıplar ya da durağanlık-belirsizlik türünde sonuçlar üretebilir. Türkiye de böyle bir seçimin eşiğinde ve son derece kutuplaşmış, gerilimli ve öngörülebilirlik açısından puslu ve güvenilmezliklerle dolu bir atmosferde yapıyor/ yapacak seçimlerini. Toplumun niteliksel özellikleri, olgunluğu ya da bazı siyasi yorumcuların söylediği gibi “Anadolu irfanı” belirliyor, yaptığı ve yapacağı seçimleri ve sonuçlarını…
Küçük bir yazıya sığabilecek biçimde özetleyecek olursak, Türkiye’deki kırın ve kentlerin (ama nüfusun giderek artan bölümünün farklı büyüklüklerdeki kentlerde yaşadığını dikkate alacak olursak, kentlerin) karşı karşıya bulunduğu temel sorunlar nelerdir?
Bu sorunları, hem yerel toplumlar düzeyinde hem de (teorik olarak yerel toplumlar tarafından demokratik olarak belirlenmiş olması gereken) kent-kamusal yerel yönetimler-işletmeler düzeyinde düşünürsek;
bakımlarından kentlerin güç durumda olduğu, üzerinde çalışılması/ politika üretilmesi gereken sorun alanlarıyla yüklü olduğu gibi sonuçlara varabiliriz.
*
Gerçi Türkiye’nin önündeki seçim, bir “tek adam” seçimi olacak. Ancak yukarıdaki konuların (ve elbette başka pek çok konunun) bu seçimle, doğrudan veya dolaylı bir biçimde etkilemesi söz konusu. Türkiye kendi seçimiyle ya da yönlendirilmiş/ yanıltılmış seçimiyle onayladığı anayasaya göre tek bir otoritenin yarına dair her şeyi etkileyebilecek iradi kararlar üretmesine olanak sağlıyor.
Kentleri ve kentsel toplumun boğuştuğu sorunların hiç biri kuşkusuz bir “tek adam” rejimiyle çözülemez ama giderek kötüleştirilebilir veya zaten bu tür olumsuz gelişmeler çıkarcı-kayırmacı yaklaşımlar nedeniyle yeğleniyor olabilir.
Bu nedenle Türkiye, belirsizliklerle dolu, son derece güvenliksiz ve körleşmiş bir ortamda seçim yapmaya hazırlanırken, umutsuzluğa kapılmaksızın, “tam bir başarı”, “net bir çözüm” veya “her şeyi yeniden kurabilmek” vb. türdeki politik programlara uymayacak olsa bile “elde edilebilecekleri elde etmek”, “değiştirilebilecekleri/ değiştirilebildiği kadar değiştirmek” vb. biçiminde tanımlayabileceğimiz, daha minimal bir beklentiye göre çaba gösterebilir.
Total bir yengi veya yenilgi belki hiçbir zaman olmayacak. Göreli bir “gelişme,” göreli bir “iyileşme veya onarım” için olsa bile ya da sadece deneyimini çoğaltmak amacıyla olsa bile sınava kesin bir kararlılıkla hazırlanmak zorundayız.
Böyle bir karar momentinde, karamsarlık veya küskünlük, kullanılamaması gereken bir “lüks” olacaktır.
Hala bir şansımız var.
Bunu iyi kullanmalıyız.
*
[1] “Adem-i merkeziyetçilik” terimi oldukça eski olmakla birlikte, yerine geçebilecek daha iyi ve Türkçe bir terim bulmak oldukça zor. Ancak, “adem” yokluk anlamına geliyor ve adem-i merkeziyetçilik tamlaması da, merkezin yokluğu, tek merkezde toplanmış bir güç veya karar erkinin olmamasını ifade ediyor. Türkiye kamu yönetimi örgütlenmesinde, hemen hemen yaklaşık bir buçuk yüzyıldır bu sorun üzerinde tartışıyor olmakla birlikte “merkeziyetçilik” yaklaşımı her zaman yeğleniyor ve uygulanıyor.
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…