Geri dönüşümün davranışsal ekonomisi-1

Doktora tezini bitirmek üzere olan bağımsız bir araştırmacı olarak akademik kazanımlarımı aktarmaya çalışırken, bu alanda sahada elde ettiğim deneyimlerimi paylaşmak niyetindeyim. Bunu gerçekleştirme motivasyonum elbette bilimsel metodolojiden geliyor. Ve bilimin metodolojisinin zaman zaman değiştiğini, bir kavramı ya da bir olguyu açıklarken bazen ezbere gidilen yöntemin farklı versiyonlarının da mümkün olduğuna tanık oluyorum. Davranışsal ekonomi, sürdürülebilirlik ve geri dönüşüm alanında yaptığım okumalar beni bu alanın biraz dışında sayılabilecek bir yere yönlendirdi.

Bir nörobilimci olan Prof. Dr. Türker Kılıç, “bağlantısallık-yeni kültür: yaşamdaşlık” yaklaşımını Türkçe literatüre kazandırmış ve bu yaklaşımın “istikrarın kendisinin bütünün parçalarında değil onu oluşturan o bağlantısallık alanında olduğu” anlatısını geliştirmiş. Bütünlük insan zihni tarafından algılanabilen bütünsellik ise hipoteze tabi, henüz bilinmeyen ancak açıklanmaya çalışan parçaları yani “varlığı olması gereken” olarak tanımlanıyor. Bu bana bir sorunun iyileştirilmesi ya da engellenmesi için kaynağındaki nedenselliklerin tespit edilerek, her unsurun birbirleri arasındaki bağlantısal ilişkinin tanımlanması gerektiğini hatırlattı.

Peki geri dönüşüm ve bağlantısallık arasındaki ilişki nasıl kurulabilir?. Öncelikle bu bağlantısallık ilişkisinin atık yönetim hiyerarşisinden geldiğini belirtmek gerekir. Aslında her kategori bir önceki ile yakından ilintili. Yani entegre ve verimli bir atık yönetiminin gerçeklemesi için söz konusu tüm aşamalar birbirleri ile bağlantılı ve bütünsel bir şekilde değerlendirilmeli.

Atık yönetim hiyerarşisinin ilk üç basamağı ekosistemin korunması ve enerji tasarrufunun sağlanması için en etkin yöntemlerdir. Geri dönüşüm ve enerji kazanımı ise halihazırda kullanılmış ürünlerin yeniden kullanımını mümkün kılarak, sera gazı emisyonlarının azaltılması açısından kritik öneme sahip bir aşamadır. Son olarak bertaraf aşaması ise düzenli ve düzensiz (vahşi) depolama sahalarına gönderilen atıkların tamamen ortadan kaldırılmasıdır. Bu yöntem çevresel kirlilik felaketine yol açarak insan sağlığını tehdit ettiği için arzu edilmez (ideal olanı da budur).

Tüm aşamaların birbirleri ile olan ilişkisi doğal kaynakların orantısız kullanımının önüne geçmek, çevresel tahribatın engellenmesi, enerji ve su tasarrufunun sağlanması hedefleri ile açıklanabilir. Yani bu sistem bütünsel bir şekilde değerlendirildiğinde, en öncelikli seçenekten en son seçeneğe kadar (bertaraf hariç) hedeflenen mevcut kaynakları koruyarak sürdürülebilir bir gelecek inşa etmektir.

Sera gazı oluşumunun büyük kısmı atık depolama sahalarından

Doğal kaynakların orantısız kullanımı, iklim krizi ve çevresel kirlilik felaketlerinin sebepleri düşünüldüğünde doğaya salınan sera gazı oranlarının endişe verici olduğu anlaşılıyor. Birleşmiş Milletler‘in hazırladığı “Emissions Gap Report 2023” raporuna göre küresel sera gazı emisyonlarının her yıl artarak devam ettiği ve gelecek projeksiyonlarda da ciddi artışlar yaşanacağı belirtilmiş.

UN, Emissions Gap Report 2023.

Dünyadaki durum böyle iken Türkiye’de de benzer endişe verici rakamlar rapor ediliyor. TÜİK’ in 2023 raporuna göre; 2021 yılı toplam sera gazı emisyonu bir önceki yıla göre %7,7 artarak 564,4 milyon ton olarak hesaplanmış. Ayrıca toplam sera gazı emisyonlarının en büyük payını enerji sektörünün oluşturduğu belirtilmiş.

Bununla birlikte sera gazlarının doğal ve antropojenik (insan eylemi ve eylemsizliği) kaynaklı oluştuğunu belirtmek gerekir. Ve artan sera gazı emisyonları iklim değişikliğinin en belirgin sebeplerinden sayılıyor. Dolayısıyla iklim krizi (artan sıcaklıklar, kuraklıklar, seller ve yerleşim alanlarının değişmesi vb.) ile mücadele etmek buna sebep olan tüm unsurların kapsayıcı bir şekilde değerlendirilmesini gerekli kılıyor.

Peki statükodaki bu sorunun meydana gelmesinde atık yönetimi nasıl bir rol oynuyor?

Sera gazı oluşumunun büyük bir kısmı atık depolama sahalarında meydana geliyor ve düzensiz depolama sahaları çevre kirliliğini adeta bir felakete dönüştürüyor. Depo sahalarında oluşan atıklar metan emisyonlarına sebep olurken bir yandan iklim değişikliklerini bir yanda da yangın ve patlama risklerini hızlandırıyor. Sera gazının azaltılması için depo sahalarında ortaya çıkan metan emisyonlarının azaltılması hatta engellenmesi gerekir!. Çünkü atıkların mevcuttaki depolama alanlarında bozulması ile sızıntı suları yeraltı ve yer yüzey sularına karışırken, toprağın verimliliğini azaltıyor. Yeni depolama sahalarına duyulan ihtiyaç ise verimli arazi kullanımı fırsatının önüne geçiyor. Dolayısıyla atıkların tamamının depo sahalarına gitmesi önlenerek ve atık yönetiminin hiyerarşik ilişkisi dikkate alınarak, kaynağında ayrıştırılan atıkların geri dönüşümünü kolaylaştırmak son derece önemlidir.

Bu hiyerarşide geri dönüşüm nasıl faydalar sağlıyor?

  • Atık miktarının azalması: Depolama sahalarına bırakılan atıkların, sera gazı salımına sebep olan metan gazı gibi unsurları azaltır. Ayrıca atıkların doğaya salınması ile birlikte oluşan su, hava ve toprak kirliliği önemli ölçüde engellenmiş olur.
  • Enerjinin geri kazanımı: Atık malzemelerin tekrar işlenerek, yeni ürünlere dönüşmesi sağlanarak enerji kullanım miktarı azaltılır. Enerji yoğun sektörlerde hammaddenin yeniden kullanımı ve üretim öncesi işlemlerin maliyetinin azalması ile birlikte enerjinin geri kazanımı sağlanmış olur.  Böylece doğrudan sera gazı emisyonlarının azalmasına katkıda bulunulur.
  • Çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması: Geri dönüşüm doğal kaynakların orantısız kullanımını azaltarak biyoçeşitliliğin korunmasını sağlar (kağıt üretiminin azaltılması ormanların ve diğer doğal yaşam alanlarının tahribatının önlenmesi gibi).

Komşunun geri dönüşümü davranışları değiştiriyor

Şimdi geri dönüşüm ve davranışsal ekonomi arasında kurulan ilişkiye geçecek olursam…

Davranışsal ekonomi, bireylerin gerçek davranışlarının tespit edilebildiğini ve bu davranışların arzu edilene dönüştürülebildiğini ortaya koyuyor. Çevre yanlısı davranışların tespit edilebilmesi için bireylerin tüketim, tercih, tutum, niyet ve gerçek davranış kalıplarına yönelik verilerin elde edilmesi laboratuvar/saha deneyleri ile elde ediliyor. Ancak bu noktada belirtmeliyim ki geri dönüşüm davranışına dair veri elde etmek oldukça zor çünkü gerçek davranışı tespit etmek çöpleri ölçmekten (kilo bazında) ya da saymaktan (ürün bazında) geçiyor. Bu sebeple Türkiye’de geri dönüşümün davranışının hane-mahalle-semt-şehir düzeyinde verisine ulaşmak imkansız diyebilirim.

Peki bu verilere ulaşılıyor olsa birey olarak ayda ne kadar atık ürettiğinizi ve bu atıkların ne kadarını geri dönüştürdüğünüzü hatta komşularınızın sizden daha fazla geri dönüşüm yaparak, enerji tasarrufu sağladığını bilseniz davranışınız değişir miydi? Yurtdışında yapılan birçok çalışmada, doğal saha deneyi ile insanların geri dönüşüm davranışının değişebileceği ortaya konmuş. Ve bu da çevre politikaları tasarımında yerelden merkeze ulaşabilecek nitelikte kanıtlar sağlıyor. İsveç, Hollanda, İngiltere ve Almanya gibi ülkelerde gerçekleştirilen doğal saha deneylerinde kullanılan dürtmelerin (bir önceki yazımda bahsetmiştim) geri dönüşüm davranışlarının önemli ölçüde iyileşmesine yol açtığı tespit edilmiş. Ülkemizde de bu ve benzeri politikaların yaygın hale gelmesi için geri dönüşümün yapılmasını engelleyen bilişsel kısıtların tespit edildiği ve davranışın değişebileceğini ortaya koyan çalışmaların artması gerekiyor.

Umuyorum ki bir sonraki yazıda söz konusu saha deneyleri ile ilgili detaylı bir anlatı, davranışsal ekonominin anlaşılmasını güçlendirecektir…