İklim KriziManşet

Geleceğin en büyük iki sorunu, iklim krizi ve kuraklık

0

Yarın, 17 Haziran Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü. Birleşmiş Milletler, bu yıl kuraklık sorununa odaklanmak ve bu soruna karşı hep birlikte eyleme geçilerek önlem alınması gerektiğini vurguluyor.

İklim krizi ve buna bağlı olarak gelecekte yaşanacak kuraklıkların gelecek dönemin en önemli iki sorunu olduğunu ifade eden TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, kuraklıktan en çok etkilenen sektörün tarım olacağının altını çizdi.

‘Tarımsal üretimi etkileyen kuraklık son 20 yılda yüzde 29 arttı’

Kuraklığın dünyanın her yerinde iklim tipine bağlı olmaksızın görülen bir doğa olayı olduğunu hatırlatan Deniz Ataç şunları söyledi:

“1970-2019 yılları arasında oluşan doğal felaketlerin yüzde 50’sini kuraklık oluşturuyor. Kuraklık nedeniyle aynı dönemde 650 milyon insan yaşamını yitirdi ve bunun yüzde 90’ı iklimin kurak ve yarı kurak olduğu gelişmekte olan ülkeler. İklim krizi nedeniyle kuraklığın sayısı ve şiddeti artıyor. Kuraklıktaki artış oranı son 20 yılda yüzde 29 oldu. IPCC Raporlarına göre küresel ısınma 1.5°C’de kalsa dahi her 10 yılda bir kuraklık oluşma sıklığı yüzde 50, 2°C’ye ulaşması halinde ise %70 oranında artacak.  Su sıkıntısı çeken insan sayısının 2040 yılında 5.7 milyara ulaşabileceği ve her dört çocuktan birinin çok kuvvetli derecede su sıkıntısı çeken bölgelerde yaşayacağı tahmin ediliyor.  Üretilen gıdanın yüzde 80’i yalnızca yağmur suyuna dayalı üretimin yapıldığı kuru tarım arazilerinden geliyor. Bu nedenle kuraklık tarımsal üretimi etkiliyor  kuraklığa bağlı olarak önemli ölçüde verim kayıpları oluşabiliyor.  Geçen yıl 65 ilimizde kuraklık nedeniyle verim kayıpları olduğu, bazı yerlerde ürün kayıplarının %70’e ulaştığı bildirildi. ”

Ataç, TEMA’nın Türkçeleştirdiği IPPC İklim Değişikliği ve Arazi Raporu Yönetici Özeti’ne de atıfta bulundu:

“Raporda ifade edildiği gibi iklim değişikliğinin sonucu yüksek hava sıcaklıklarının görülme sıklığı artmış, bu durum gıda güvenliği ve karasal ekosistemleri olumsuz yönde etkilemiş, birçok bölgede çölleşmeye ve arazi bozulumuna neden olmuştur. Türkiye’nin de içinde yer aldığı Akdeniz Çanağı, iklim krizinin en olumsuz etkilerinin görüleceği bölgeler arasında gösterilmektedir. Akdeniz Çanağı’nda yüksek hava sıcaklıklarının sıklığının, şiddetinin ve süresinin artmaya devam edeceği, yağışların azalacağı, orman yangınlarında %50 artış olacağı, tarımsal ürün ve hayvancılık verimliliğinin ve bitki biyolojik çeşitliliğinin azalacağı öngörülmektedir. Kısacası gelecekte en önemli sorunlarımız, yanan orman alanlarında artış, su kıtlığı ve tarımsal üretimde azalış, buna bağlı olarak kırsal alanların sosyo-ekonomik olarak etkilenmeleri olacaktır”

‘Kuraklığın etkileri, alınacak aktif önlemlerle azaltılabilir’

Kuraklık oluştuktan sonra alınacak önlemlerin geç olacağını vurgulayan Ataç, böyle bir yaklaşımın kuraklık yönetimi değil, ancak kriz yönetimi olacağını kaydetti. “Kuraklığın, daima karşılaşılma olasılığı yüksek, üstelik yaşanan iklim krizi ile daha da şiddetlenmesi beklenen doğal bir felaket olacağını kabul ederek, hazırlıklı olacak ve etkilerini azaltacak tedbirleri içeren planlar hazırlamak gerektiğine” de dikkat çekti:

“Bu kapsamda 25 su havzamızın 13’ünde kuraklık yönetim planlarının hazırlanması önemli bir adımdır. Kalan havzalar için de bu çalışmalar tamamlanmalı, kuraklık riski yüksek ve etkilenebilir nüfusun yüksek olduğu bölgeler önceliklendirilerek hazırlanan planlar ivedilikle uygulamaya konulmalıdır. Kuraklık artışında ana nedenin insan olduğu dikkate alınarak tahrip olan arazilerde restorasyon çalışmaları yapılmalı, arazi tahribatı engellenmelidir. Vakıf olarak bizim de katılım sağladığımız Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi 15. Taraflar Toplantısı’nda, arazi restorasyonlarıyla ilgili ‘2022-2024 için Hükümetlerarası Kuraklık Çalışma Grubu Oluşturma’ taahhüdü verilmesi bu konuda önemli bir adım olmuştur. 2030 yılına kadar 1 milyar hektar bozulmuş arazi restorasyonunu hızlandırma taahhüdünü mutlulukla karşıladık.”

Deniz Ataç, Su Kanunu’nun gerekliliğinin de altını çizdi ve kuraklığın doğal afet statüsüne alınmasını istedi:

“Kıt olan su varlığımızı koruyan, etkili bir su yönetimi sağlayan ve kurak dönemlerde su tahsisini düzenleyen bir kanun hazırlanarak yürürlüğe konulmalıdır. Türkiye’de kuraklık riski çok yüksek olmasına ve  tarımsal üretim ve gıda temini ile birlikte ekonomik, çevresel ve sosyolojik birçok etkisi olmasına rağmen, 7269 sayılı Umumi Afetler Kanunu’na göre afet sayılmamakta ve afet istatistiklerinde hiç yer almamaktadır. Oysa dünyada, etkili olan 31 çeşit doğal afet arasında ilk sırada yer almaktadır.”

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.