Editörün SeçtikleriEnerjiManşetTürkiye

Enerjide dışa bağımlıyız: Peki ama ne kadar, neden ve çözümü ne?

0

Dosya Haber: Müjgan HALİS

*

Enerji demek evlerimizde yaktığımız elektrik, duş yaparken kullandığımız su, ısınırken kullandığımız doğal gaz, yemek yaparken kullandığımız yakıt, bindiğimiz otobüsteki mazot, artık binemediğimiz takside LPG, manavdan aldığımız patates-soğanın fiyatına eklenen nakliye gideri, fırından aldığımız ekmeği daha pahalı almamızı sağlayan su, elektrik, mazot demek… Yani neredeyse doğarken, yaşamımızı sürdürürken, beslenirken, temizlenirken, seyahat ederken, işe gidip gelirken, hatta evlerimizde otururken bile enerjiye muhtacız.

Türkiye’nin yıllık toplam ithalatının yaklaşık dörtte birini enerji ithalatı oluşturuyor. Bu dörtte birlik ithalat oranı ise, enerji ihtiyacının dörtte üçüne karşılık geliyor. Petrol ve doğal gaz rezervlerinin yetersiz oluşu, yenilenebilir-alternatif kaynaklardan faydalanma yoluna gidilmemesi ve enerji verimliliği çalışmalarının etkin yürütülmemesi ise birincil enerji arzında dışa bağımlılığı kaçınılmaz kılıyor.

Peki ülke olarak olarak enerji ihtiyacımızı nasıl karşılıyoruz? Bu sorunun yanıtı için “dışarıya” bakmak gerekiyor, çünkü Türkiye doğal gazda yüzde 98, petrolde yüzde 92, kömürde ise yüzde 50, yani toplamda yüzde 72 oranında dışa bağımlı bir ülke.

Önce doğal gaza bakalım.

Doğal gaz: En büyük bağımlılık Rusya’ya

2021 yılında Türkiye 58.703,93 milyon Sm3 doğal gaz ithal etti. Geçtiğimiz yılın verileriyle doğal gaz ithalatı 2020 yılına kıyasla yüzde 21,98 oranında arttı.

2021 yılında, ithalat yüzde 44,87’lik payla en fazla Rusya’dan yapılıyor.

Boru hatları ile gaz ithal edilen İran’ın payı 9,43 milyar m3 ile %16,07 olurken, Azerbaycan’ın payı ise Nisan 2021 döneminde süresi biten 6,6 milyar m3/yıl kontrat nedeniyle 8,82 milyar m3 ile %15,03 oranına geriledi. Azerbaycan’dan ithal edilen doğal gaz miktarı, bu nedenle bir önceki seneye göre 2,73 milyar m3 azaldı.

BP’nin “Dünya Enerjisinin İstatistiksel İncelenmesi Raporu”na göre Türkiye’nin ortalama yıllık tüketiminin yüzde 26’sına karşılık gelen 15,9 milyar m3 miktarlı uzun dönemli doğal gaz kontratlarının geçen yıl içerisinde sona ermeye başlaması, ülkenin doğal gaz arz tercihlerini yeniden belirlemesi gerekliliğini ortaya çıkardı. Yıllık doğal gaz talebi 60 milyar m3 seviyesine ulaşan Türkiye; Almanya ve İtalya ile birlikte Avrupa’nın en büyük pazarlarından biri olmaya devam etti.

Türkiye’nin doğal gaz üretiminin 2011 – 2021 döneminde ulaştığı 476,82 milyon m3 ortalama miktar, talebin yüzde 99’undan fazlasının ithalat yoluyla karşılanmasına neden oldu.

2021 yılında yurt içi doğal gaz üretiminin toplam doğal gaz arzına oranı, geçen yıla göre azalarak yüzde 0,7 seviyesinde gerçekleşti. 2008 yılında 1 milyar m3’e kadar çıkan doğal gaz üretimi, 2020 yılında yıllık toplam 441 milyon m3 iken, 2021 yılında toplam 415 milyon m3 olarak ölçüldü.

Doğal gaz tüketimi ise 2021 yılında toplam 59,6 milyar m3 olurken, doğal gaz ithalatı ise yaklaşık 59,2 milyar m3 seviyesine çıktı ve böylece Türkiye’nin doğal gaz arzında ithalata bağımlılığı geçen yıla göre artarak yüzde 99,3 oldu.

Elektrik: Fosil yakıtla üretim oranı yüzde 64 

Enerji kaynakları açısından yoksul ülkeler arasında olan Türkiye; elektrik enerjisi üretimi amacıyla kullanılan yakıtın yüzde 85’ini ithal ediyor.

Ana elektrik enerjisi üretim kaynakları; doğal gaz, su gücü (hidroelektrik), kömür, rüzgâr, güneş, bioyakıt, fuel oil ve jeotermal. Elektrik enerjisi üretilen kaynaklar arasında doğal gaz, petrol (fuel oil) ve (ithal) kömür ise ithal edilen enerji kaynakları olarak ön sırada yer alıyor.

Türkiye’nin brüt elektrik üretimi 2021 yılında bir önceki yıla göre yüzde 8 oranında arttı. Elektrik İletim Anonim Şirketi- TEİAŞ’ın verilerine göre geçen yıl üretilen 331 milyar kilovatsaati bulan elektriğin yüzde 32,71’lik kısmı doğal gaz çevrim santrallerinden, yüzde 31,43’ü ise kömürlü termik santrallerden sağlandı. Böylece elektrik üretiminde fosil yakıtla (petrol, kömür ve doğal gaz) çalışan santrallerin payı yüzde 64’ün üzerine çıktı. 2020 yılında bu oran yüzde 58’di.

Yine 2021’de kömüre dayanıklı elektrik üretimde ise ithal kömürle çalışan santrallerin payı düşerken, yerli linyit kömürüyle çalışan santrallerdeki üretim artış gösterdi. Buna rağmen kömürlü termik santrallerin elektrik üretimindeki payı 3 puan gerileyerek yüzde 31,4’e düştü.

Elektrik üretiminde güneş, rüzgar ve jeotermal enerji kaynaklı üretim ise bir yıl öncesine göre yaklaşık 10 milyar kilovatsaat artarak toplam üretimde yüzde 16,6’lık paya ulaştı.

Hidroelektrik dahil yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretimindeki payı ise 2020’deki yüzde 40 seviyesinden yüzde 33’e geriledi.

Türkiye elektrik enerjisi tüketimi 2021 yılında bir önceki yıla göre yüzde  8,3 artarak 329,6 milyar kilovatsaat, elektrik üretimi ise bir önceki yıla göre yüzde 8,1 oranında artarak 331,5 milyar kilovatsaat olarak gerçekleşti.

TEİAŞ’ın verilerine göre, Türkiye’de 2020’de 306,1 milyar kilovatsaat elektrik tüketilirken, 2021 yılında yaklaşık 329,6 milyar kilovatsaat elektrik tüketilmiş. Tüketim bir önceki yıla göre yüzde 7,68 artmış. Türkiye’nin 2021 yılındaki elektrik üretimi ise 331,5 milyar kilovatsaat.

Petrol: İthalata bağımlılık yüzde 92,8

TPAO verilerinde, 2020 yılında Türkiye’de toplam birincil enerji arzı içerisinde petrolün yüzde 28,7 ile birinci sırada yer alırken, onu yüzde 27,7’lik oran ile kömür ve yüzde 27 ile doğal gazın takip ettiği görülüyor.

2009-2019 yılları arasında Türkiye’nin birincil enerji arzı 2008 ve 2013 yılları dışında sürekli yükselirken, petrol ve doğal gazın birincil enerji arzı içindeki payı yüzde 60’lar civarında seyrediyordu. 2020 yılında ise petrol ve doğal gazın birincil enerji arzındaki payı yüzde 55,7 olarak kaydedildi.

Birincil enerji talebinin yerli üretim ile karşılanma oranı, 2020 yılında yüzde 29,9 olarak gerçekleşti. Diğer bir ifadeyle, Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığı bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 1 artarak yüzde 70,1 seviyesine ulaştı.

2021 yılında, günlük ortalama 69 bin v/g ham petrol üretimi yapılırken; 631 bin v/g ham petrol ithalatı, 260 bin v/g ise işlenmiş ürün ithalatı gerçekleştirildi. 2020 yılında, yurt içi ham petrol üretiminin, toplam petrol arzına oranı yüzde 7,3; 2021’de ise yüzde 7,2 olarak kayda geçti.

Yani 2021 yılında ülkemizin petrolde ithalata bağımlılığı yüzde 92,8’yi buldu.

2021 yılında Türkiye’nin ithal ettiği petrolün yaklaşık yüzde 42,3’ü Irak’tan, yüzde 17,3’ü Rusya’dan, yüzde 14,4’ü Kazakistan’dan geldi.

İlk üç sırada yer alan ülkeler 2020 yılı ile aynı olurken, bir önceki yıla kıyasla Irak ve Kazakistan’ın ithalattaki payı arttı, Rusya’nın payı ise azaldı. Bu üç ülkeyi Libya (yüzde 6,2), Norveç (yüzde 5,5), Suudi Arabistan (yüzde 5,3), Nijerya (yüzde 3,5), Türkmenistan (yüzde 2,1) ve Azerbaycan (yüzde 1,6) takip etti.

Kömür: Taş kömürün de yüzde 96’sı ithal 

1980’lerin ortasına kadar birincil enerji ihtiyacını petrol, kömür ve hidrolik kaynaklardan karşılayan Türkiye’de 1980’li yılların ikinci yarısında doğal gaz birincil enerji kaynakları arasına eklendi. AKP’li yılların ortalamasına bakıldığında birincil enerji arzının yaklaşık yüzde 33’ünün petrolden, yüzde 27’sinin kömürden,  yüzde 27’sinin doğal gazdan,  yüzde 10’unun hidrolik kaynaklardan,  yüzde 3’ünün ise yenilenebilir ve diğer kaynaklardan elde edildiği söylenebilir.

Elektrik üretiminde ise 2000’den başlayarak devamında en yoğun kullanılan kaynak doğal gaz oldu. 2016 yılında kömür kullanımı az bir farkla doğal gazı geçti, 2018’den itibaren ise elektrik üretiminde kömür en yoğun kullanılan kaynak haline geldi.

1980’li yıllardan önce son derece düşük miktarlarda başlayan kömür ithalatı, 1990’lı yıllarda 10 milyon tonun ve 2000’li yıllarda ise 15 milyon tonun üzerine çıktı. 2017 yılı ithalatı 39,08 milyon ton, 2018 yılı kömür ithalatı 39,14 milyon ton, 2019 yılı ithalatı 38,79 milyon ton. 2020 yılı ithalatı ise 39,38 milyon ton oldu.

Son yıllarda kömür ithalatındaki artışın en önemli nedeni, elektrik üretimi amaçlı kullanılacak buhar kömürlerine olan talepteki ciddi artış oldu. Söz konusu eğilim dikkate alındığında, ithalatın önümüzdeki yıllarda da artarak süreceği ve kömür ithalat faturasının doğal gaz faturasına yakın düzeylerde seyredeceği kolayca anlaşılabilir.

TÜİK verilerine göre ülkemizde 2020 yılında tüketilen kömürün 1,08 milyon tonu yerli taş kömürü, 38,72 milyon tonu ithal kömür, 63.29 milyon tonu linyit ve asfaltit ve 4.,42 milyon tonu taş kömürü koku olmak üzere toplamda 107,51 milyon tona ulaştı Böylece bir önceki yıla göre 2020 yılında ithal ve yerli taş kömürü tüketimi yüzde 4,4 arttı ve linyit-asfaltit tüketimi ise yüzde 22,2 azaldı.

2020 yılında Türkiye’de taş kömürü tüketiminde en büyük payın sahibi yüzde 50’lik oranla termik santraller oldu. Geriye kalan tüketim ise yüzde 15,6 oranında kok fabrikaları ve yüzde 34,4 oranında diğer sanayi olarak gerçekleşti. Taş kömürü tüketiminde elektrik santrallerinin payı giderek arttığı ise dikkat çeken bir veri: 10 yıl önce yüzde 20 düzeyinde olan söz konusu pay 2020 yılı itibariyle yüzde 50 düzeyine ulaşmış durumda.

Öte yandan Maden Mühendisleri Odası’nın (MMO) geçtiğimiz temmuz ayında kamuoyuyla paylaştığı verilere göre; 2022 yılının ilk beş ayında enerji üretiminde birincil kaynaklarda ithal kömür, taş kömürü ile birlikte ilk sırada yer aldı. 2021 yılında yüzde 16,56 oranla üçüncü sırada bulunan ithal kömür, Türkiye Elektrik İletim A.Ş.’nin verilerinde de 2022 yılı Mayıs ayı sonu itibari ile taş kömürü ile birlikte yüzde 17,26 oranına ulaşarak ilk sıraya yerleşti.

MMO; Türkiye Taşkömürü Kurumu tarafından işletilmesi gereken Zonguldak havzasında ve Türkiye Kömür İşletmeleri ile Elektrik Üretim Anonim Şirketi tarafından işletilen ruhsatlarda kamu işletmeciliğinin terk edildiğine dikkat çekerek; kamu yararının hiçbir şekilde gözetilmediği yüksek rezervli birçok sahanın, ruhsat devri ve rödövans sözleşmeleriyle özel sektöre devredildiğini, ancak bu sahaların faaliyete bile geçirilmediğini duyurdu.

MMO bu yüzden  TEİAŞ’ın açıkladığı %17,26 ( 23.106 GWh) oranının büyük kısmının ithal kömür olduğunun anlaşıldığını belirterek, her geçen gün daha da stratejik bir konuma gelen enerji arz güvenliği sorununun çözümünü çaresiz olarak ithal kömürde aranmaya çalışıldığını ve ülkenin kıt kaynaklarının ziyan edildiğini vurguladı.

MMO’nun da altını çizdiği Türkiye Kömür İşletmeleri’nin 2020 verilerine göre halihazırda tüketilen taş kömürünün yüzde 96’sı ithal ediliyor. Son yıllardaki artışın en önemli sebebi elektrik üretiminde ısıl değeri yüksek ithal kömüre olan talepteki artış.

Türkiye’nin kömür ithalatında en büyük paylar Kolombiya ve Rusya’ya ait. 2019’da ithalatın yüzde 39,2’si Kolombiya’dan, yüzde 36’sı Rusya’dan yapıldı. Kömür ithalatı 2019 yılında yaklaşık 4 milyar ABD dolarına mal oldu.

Nükleeer: Akkuyu’da bütün ipler Rusya’nın elinde

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın 2019 verilerine göre dünya çapında 443 nükleer reaktör halen faaliyette, 52 nükleer reaktörün inşaatı ise sürüyor.

2018 yılı itibari ile ABD’de 98, Fransa’da 58, Çin’de 46, Japonya’da 39, Güney Kore’de 24, Hindistan’da 22, Kanada’da 19, İngiltere’de 15 ve Ukrayna’da 15 nükleer reaktör faaliyetlerine devam ediyor.

Bütün dünyada nükleer güç santrallerinde üretilen elektrik ise, dünya elektrik arzının yüzde 10’una denk düşüyor. Ülkeler bazında Fransa elektrik ihtiyacının yüzde 72’sini, Ukrayna yüzde 53’ünü, İsveç yüzde 40’ını, Belçika yüzde 39’unu, Güney Kore yüzde 24’ünü ve ABD yüzde 9’unu nükleer enerjiden karşılıyor.

Avrupa Birliği de elektrik tüketiminin ortalama olarak yüzde 28’ini nükleer enerjiden sağlıyor.

Ülkemizde halihazırda inşaatı süren Akkuyu Nükleer Santrali ile ilgili anlaşma 2010 yılında Türkiye ile Rusya arasında imzalandı. Anlaşma; Mersin’de VVER-1200 reaktörlü dört güç ünitesine sahip toplam 4800 MW kurulu güç kapasiteli Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin inşası ve işletilmesine ilişkin işbirliğini içeriyor. Dünyanın nükleer pazarının önde gelen firmalardan olan ve bir devlet kuruluşu olan Rosatom’un Akkuyu projesindeki payı, yüzde 99,2 ve projenin toplam maliyeti 20 milyar dolar olarak duyuruldu. Anlaşmaya göre şirket, güç santralinin tasarımı, yapımı, bakımı, işletmeye alımı ve işletmeden çıkarılması gibi tüm yükümlülüklerde tek karar sahibi.

Rusya’nın enerji ihtiyacının yüzde 19’unu karşılayan Rusya’nın en büyük elektrik üreticisi Rosatom; yurt dışında nükleer güç santrali inşaatında da dünyada ilk sırada yer alıyor. Ermenistan, Bangladeş, Beyaz Rusya, Macaristan, Mısır, Hindistan, İran, Çin, Nijerya, Türkiye, Özbekistan ve Finlandiya gibi 36 farklı güç ünitesine sahip projelerde imzası olan Rosatom’un Akkuyu projesi ise, Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığını değil, sadece doğal gaza bağımlılığını azaltan bir proje olarak göze çarpıyor.

Nükleer enerjiyi alternatif bir enerji kaynağı olarak değerlendiren Türkiye, her ne kadar Akkuyu’yu enerjide dışa bağımlılığı azaltan bir proje olarak sunsa da;  Türkiye ile Rusya arasında imzalanan anlaşma protokolünde “Proje Şirketi, üretilecek elektrik dâhil olmak üzere, NGS’nin sahibidir” (Resmi Gazete, 2010) ifadesinin yer alması, Rusya’nın Türkiye topraklarında ürettiği elektriği istediği kurum veya ülkeye satma konusunda karar alıcı tek merci olduğunu ortaya koyuyor. Bu şartlarda Türkiye’nin Rusya’ya olan enerji bağımlılığının devam edeceği rahatlıkla söylenebilir.

Öte yandan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz yıl AKP grubunda yaptığı konuşmada Akkuyu Nükleer Santrali’nin yılın her günü, günün 24 saati çalışarak 4 bin 800 megavatlık kurulu gücüyle Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yüzde 10’unu karşılayacağını söylemişti.

Yenilenebilir enerjiden ne kadar faydalanıyoruz? 

Doğal kaynaklardan elde edilen enerji türlerine verilen genel isim olan “yenilenebilir enerji”, tüm dünyada olduğu gibi  Türkiye’de de yavaş da olsa yükselen bir ivmeye sahip. EPDK’nın yayınladığı Elektrik Piyasası 2021 Yılı Piyasa Gelişim Raporu’na göre; yenilenebilir enerji kaynaklarının 2020 yılı sonu itibarıyla toplam kurulu güç içerisindeki payı yüzde 48 oranlarında seyrederken 2021 yılında yüzde 50,02’ye yükseldi.

Lisanslı elektrik üretiminde ise yenilenebilir enerji kaynaklarının toplam payı 2020 yılında yüzde 40,3 olarak kaydedildi. 2021 yılına gelindiğinde ise bu oran yüzde 33,31’e geriledi.

TEİAŞ, Türkiye’nin 2021 yılı Ağustos ayı itibarıyla üretilen elektriğin 1 bin 441 MW’ını hidroelektrik, 10 bin 14 MW’ını rüzgâr enerjisi, 7 bin 435 MW’ını güneş enerjisi ve 1650 MW’ını jeotermal enerji santrallerinin ürettiğini açıkladı. Biyokütle (atık ısı dâhil) santrallerinin kapasitesi ise 2021 Ağustos sonu itibarıyla 1813 MW oldu.

Böylece, elektrik kurulu gücünün yüzde 32’sini hidroelektrik, yüzde 10,2’sini rüzgâr enerjisi, yüzde 7,5’ini güneş enerjisi, yüzde 1,7’sini jeotermal ve yüzde 1,8’ini biyokütle santralleri oluşturdu.

2021 Ocak-Ağustos döneminde 1182 MW rüzgâr, 768 MW güneş enerjisi, 457 MW hidroelektrik, 328 MW biyokütle (atık ısı dâhil) ve 37 MW jeotermal olmak üzere toplam kurulu güç 2020 yılı sonuna göre 2 bin 602 MW arttı.

Rüzgâr enerjisinde potansiyelin büyük kısmı Ege ve Marmara bölgelerinde yer alırken, bu alanda kurulu gücün 1715 MW’ını İzmir, 1296 MW’ını Balıkesir, yaklaşık 899 MW2ını Çanakkale, 699 MW’ını Manisa ve 477 MW’ını İstanbul oluşturdu.

Hidroelektrikte 3 bin 128 MW’la en yüksek kapasiteye sahip Urfa’yı 2 bin 445 MW’la Elazığ, 2 bin 251 MW’la Diyarbakır, 1906 MW’la Adana ve 1815 MW’la Artvin takip etti.

Güneş enerjisinin başkenti Konya 964 MW kapasiteyle başı çekerken, bu ili 393 MW’la Ankara, 379 MW’la Urfa, 339 MW’la Kayseri ve 298 MW’la İzmir izledi.

Ege Bölgesi’nde yoğunlaşan jeotermal enerjide en yüksek kurulu güç 848 MW’la Aydın’da inşa edildi. Aydın’ı 379 MW’la Manisa, 378 MW’la Denizli, 30 MW’la Çanakkale, 12 MW’la İzmir ve 3 MW’la Afyonkarahisar takip etti.

Biyokütle kapasitesinde ise 207 MW’la İstanbul, 123 MW’la Ankara ve 84 MW’la İzmir ilk üç şehir olarak öne çıktı.

Neden bağımlıyız, ne yapmalı?

Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Projesi sorumlusu Onur Akgül, Türkiye’nin ciddi bir enerjide dışa bağımlılık sorunu olduğuna dikkat çekiyor:  “EPİAŞ verilerine göre, 2021’de toplam elektriğin yüzde 34’ü, temininde tamamen dışa bağımlı olduğumuz fosil gazdan, yüzde 17’si ise ithal kömürden üretildi. Yani, elektrik üretiminde yarı yarıya dışa bağımlıyız. Elektrik ithalatı ise, 2020’ye kıyasla yüzde 68,6 arttı.”

Covid-19 pandemisi ve Rusya – Ukrayna savaşı gibi gelişmelerden ötürü ithal kömür ve fosil gazın maliyetlerinin fırladığını hatırlatan Akgül, “Tüm bu tablo bize hava kirliliği, ortalama sıcaklık artışı iklim krizinin etkilerinde ve krizdeki payımızda artış ve yoksullaşma olarak geri dönüyor” diyor.

Akgül, pandemi, savaş ve başka bir ülkenin ekonomik tercihleri gibi enerji maliyetini yükselten küresel faktörlerin her zaman var olacağının unutulmaması gerektiğini; ancak iklim krizine karşı ilk önlemin fosil yakıtlardan çıkarak yüzde 100 yenilenebilir kaynaklara geçiş olduğunu vurguluyor:

“Türkiye, elektrikte dışa bağımlılık sorununu, hem düşük maliyetli, hem de düşük karbon emisyonlu üretimle aşabilir. Bunun yolu, 2030’da kömürden çıkış politikasından ve enerji üretiminde yenilenebilir kaynakların payının artırılmasından geçiyor.”

Tek çözüm yenilenebilir enerji

Solar3GW Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Bahadır Turhan’ın enerjide dışa bağımlılığımız nedenleri konusundaki görüşleri ise şöyle:

“Aslında bu 2001 krizi sonrası ekonomimizde nispeten hızlı büyümenin, dolayısıyla da enerji  talebimizin, enerji arzı tarafından yakalanamamasından kaynaklanıyor. Bir ekonomi büyürken ihtiyaç duyacağı enerji de son derece hassas planlanmalı ve planlara istikrarla uyulmalı. Bizi dışa bağımlılıktan kurtaracak yenilenebilir enerji santrallerinin planlanması, izinlerinin alınması ve nihayetinde  inşaatının yapılarak devreye alınması, ülkemizde, özellikle bürokratik süreçlerin uzunluğu nedeniyle 4 ila 6 yıl arasında sürüyor.”

Turhan’ın verdiği bilgilere göre, 2001 sonrası 4 ila 6 yılda büyüme rakamları ile elektrik talebimiz neredeyse yüzde 80 artmış durumda. Enerji bürokrasisi de o yıllardaki ani talebi, çok daha hızlı kurulabilen doğalgazlı termik santraller ile karşılayınca doğalgazımız olmadığından dışa bağımlılık arttı:

“Bir yandan yenilenebilir enerji santralleri projelendirildi, YEKDEM mekanizması geliştirildi ve  yenilenebilir enerji özellikle 2008-2017 arası dönemde hızla devreye girdi. Dışa bağımlılık hızla azalacakken, bu sefer YEKDEM ekonomiye yük oluyor algısı ile yenilenebilir enerji projelerine el freni çekilirken, yerli kömürlü termik santrallere yüzünü çevirdi ülkemiz. Oysa bugün YEKDEM ile santrallere ortalama 8 dolar cent/kWh para ödeniyorken, serbest piyasa elektrik fiyatlarımız 19 cent/kWh.”

Geçen yıl Paris İklim Anlaşması’nın imzalanmasıyla, Türkiye bir kez daha 180 derecelik bir dönüş yaptı ve yüzünü yeniden yenilebilir enerjiye çevirdi. Ancak arada çok değerli yıllar geçti. Turhan da dışa bağımlılığın istikrarlı politikalar ile hızla yenilenebilir enerji santrallerinin devreye alınmamasından kaynaklandığını söylüyor.

Geçen yıl Paris İklim Anlaşması’nı sonunda onaylamamızla bu sefer bu politikadan da 180 derece dönüldü ve yeniden yenilenebilire yüzümüzü çevirdik tamamen. Ama tabi arada çok değerli yıllar geçti. Özetle dışa bağımlılığımız istikrarlı politikalar ile hızla yenilenebilir enerji santrallerini devreye almamamızdan kaynaklanıyor.

Enerjide dışa bağımlılığı yenmenin tek yolu ise daha fazla yenilenebilir enerji santrali kurmak. Solar3GW Yönetim Kurulu Başkanı, burada baş aktörün de güneş santralleri olacağını söylüyor:

“Gerek ilk yatırım maliyetlerindeki düşüş, gerek yeşil enerji yatırımlarına uluslararası finansman bulmanın son derece kolay olması, gerek ölçeklenebilir yapısı ile çatınızda 10 kW’lık sistemi de arazide 10 MW’lık sistemi de aynı kolaylıkla kurabilmeniz, gerekse işletmedeki kolaylıkları ile güneş, artık hiçbir fiyat ve alım garantisine ihtiyaç duymayan bir kaynak. Hızlı bir şekilde GES’leri elektrik üretim karmamıza da katabilmek için Solar3GW olarak önerdiğimiz iş modellerini mevzuatımıza sokmalıyız.”

Yusuf Bahadır Turhan’ın pratik önerisi de şöyle: “İhalesiz teşviksiz lisanslı model dediğimiz ve aslında ülkemizde zamanında doğalgazlı termik santrallerin kurulmasında uygulanan modelin GES’lere de tanınması önemli bir adım olabilir. Bu yoldaki ilk adım, temmuz başında meclisten çıkan ve belirli bir oranda batarya depolama kurmayı taahhüt edeceklere, GES kurarken yarışma zorunluluğunun kaldırılması ile atıldı. Bunun ikincil mevzuatını bekliyoruz.

Bununla birlikte, büyük bir tüketicinin elektriğini yenilenebilirden karşılamasının önünü açan YETA yani yenilenebilir enerji tedarik anlaşmaları modeli de yurtdışında green PPA ismiyle yürürlükte olan ve bizim de hızla mevzuatımıza almamız gereken bir model. Öztüketim tarafında mevzuatımız fena gitmiyor ama buradaki iyileştirmeler arttırılabilir. Tüm bunlarla birlikte, başka hiçbir teşvike ihtiyaç duymaksızın her yıl EN AZ 3 GW güneş gücünü devreye alabiliriz. Solar3GW olarak, bu yolla 10 yıl içerisinde elektrik üretimi için ithal ettiğimiz doğalgazı sıfırlayabileceğimizi hesaplıyoruz. İkinci 10 yılda da yine elektrik için ithal edilen kömür sıfırlanarak, enerjide dışa bağımlılığımız büyük oranda azaltılabilir. Daha erken olsun diyorsak daha da fazla GES kurabiliriz.

‘Bugünden yarına çözülmez’

Türkiye’nin fosil yakıt egemen bir ülke olduğuna vurgu yapan TMMOB Makina Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu Başkanı Oğuz Türkyılmaz, bunun da büyük bölümünün ithal ediliyor olmasının bağımlılığı arttığına dikkat çekiyor:

“Birincil enerji arzında bu oran yüzde 84. Petrolün yüzde 93’ünü ithal ediyoruz. Ve bu ithal ettiğimiz petrolün üçte ikisi karayollarında kullanılıyor. Yani trafikteki 26 milyon araç, bu ithal edilen petrolün üçte ikisini tüketiyor. Geri kalan yüzde 1 ise diğer alanlarda kullanılıyor. Doğal gazın yüzde 99.5’ini ithal ediyoruz. Türkiye’de yerli üretimin miktarı 350-400 milyon metreküp, geçen yılki tüketimimiz 60 milyar metreküp. Doğal gazı da ağırlıklı olarak Rusya, Azerbaycan’dan alıyoruz, sıvılaştırılmış doğal gazı ise başka ülkelerden. Kömür tüketiminin yüzde 60’ı da ithalattan karşılanıyor. Rusya, Kolombiya ve Avustralya kömür aldığımız ülkeler. Hal böyle iken bu yılın ilk beş ayında 40 milyar dolar, altı ayın sonunda 48 milyar dolar enerji ithal etmişiz. Yıl sonu için beklenen rakam 100 milyar dolar. Önceki yıllarda 2020’de pandeminin etkisiyle bu rakam 28,4 milyar dolar, geçen yıl ise 50,4 milyar dolardı.”

Enerji fiyatlarının yükselmesinin rakamın iki katına çıkmasında rolü olsa da AKP iktidarının yaptığı sözleşme hatalarının es geçilmemesi gerektiğini söyleyen Türkyılmaz,  “Örneğin Azerbaycan’dan alınan doğal gaz, İtalya piyasasına endekslenmiş. Bunun yurttaşa yansıması ise fahiş doğal gaz ve elektrik faturaları oluyor, bir insan hakkı olan ulaşım hakkını bile insanlar artık kullanamıyor” diyor. 

Çözüm için ise “akşamdan sabaha çözülmez” diyor Oğuz Türkyılmaz: “Rusya’dan petrol, gaz, kömür aldığımız yetmezmiş gibi, nükleer enerji de Rusların kontrolünde. Şu anda Türkiye’nin enerji arzındaki Rusya payı üçte birin üstünde. Kulağımıza gelen dedikodular, Sinop‘un da Rusya’ya verileceği yönünde.

19 milyon evde doğal gaz kullanılıyor, her hanede dört kişi olsa bu 76 milyon kişi demek. Yapılabilecek ilk şey petrol tüketimini azaltmak olmalı. Toplu taşımayı, raylı sistemleri, deniz yollarını güçlendirmek gerekiyor. Hem yük hem de yolcu taşımacılığında demiryolları ve deniz yollarını kullanmak gerekiyor. Her ile havaalanı şart değil ama her ile demiryolu şart. Kısaca ülkeyi tekrar demir ağlarla örmek gerekiyor.

Ayrıca yenilenebilir enerjiye hızla yönelmemizin zamanı geldi. Türkiye güneş enerjisi potansiyelinin yüzde 3.5’unu, rüzgar enerji potansiyelinin yüzde 4’ünü kullanıyor, deniz üstü rüzgar enerjisi potansiyeline dair ise hiçbir şey yapılmamış, ne bir plan, ne bir kurgu var. Bu konuda insanı hayretlere düşürecek şekilde algı sıfır. Halbuki Türkiye’nin deniz üstü rüzgar enerjisi potansiyeli 400 milyar kilovat saatin üstünde.”

Özyılmaz’a göre işin diğer tarafı da tasarruf. Bunun devletten başlaması gerektiğini belirterek şunları söylüyor:

“Binlerce araç, yüzlerce koruma ile gezmeyeceksin, onlarca uçakla dolaşmayacaksın. Kamu binalarını gece aydınlatmaktan vazgeçeceksin. Adliyede gece duruşma mı var, niye aydınlatılıyor? Camiler yatsıdan sonra niye aydınlatılıyor? AVM’ler niye aydınlatılıyor?

Son olarak yeni bina inşa ederken güneş unutulmamalı. Hanelerin üstüne, sınai tesislerinin üstüne güneş panelleri koymak mimarinin bir zorunluluğu olmalı.”

Avrupa ne yapıyor, RePowerEU’da hedefler neler?

Türkiye’nin gerek doğal gaz, gerekse de diğer kaynaklar açısından yüzde 100’e yakın oranlarda dışa bağımlılığı bizzat devlet kurumları tarafından kabul edilirken; Ukrayna savaşı sonrası Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği’nin Rusya’dan fosil yakıt ithalatını azaltmak için planladığı “RePowerEU” paketini geçtiğimiz günlerde açıkladı. Komisyon, Avrupa Yeşil Mutabakatı mevzuatının “Fit for 55” (%55 emisyon azaltımı politikasına uygunluk) paketi kapsamında yenilenebilir enerji için 2030 ana hedefini yüzde 40’tan yüzde 45’e çıkarmayı önerdi.

Gaz ve petrol talebini yüzde 5 oranında azaltabilecek kısa vadeli davranış değişikliklerini de içeren ve üye devletlerde gerek hanelerde gerekse de endüstride özel iletişim kampanyalarıyla tasarruf teşvik etme tavsiyesinde bulunan Avrupa Komisyonu; ayrıca enerji tasarruflu ısıtma sistemleri, bina yalıtımı, cihazlar ve ürünlerde KDV oranlarının düşürülmesi gibi mali önlemleri de tavsiye olarak sundu.

Avrupa Komisyonu’nun enerjide kendine yetme odaklı hedefleri ise şunlar:

  • 2025 yılına dek güneş panelleriyle güneş enerjisi kapasitesini ikiye katlamak ve 2030 yılına dek 600 GW güneş enerjisine ulaşmak için “AB Güneş Stratejisi”nin oluşturulması.
  • Yeni kamu, ticari binalarıyla, hanelere güneş panelleri kurulmasını sağlamak için aşamalı olarak yasal zorunluluğu olan ‘solar çatı’ girişiminin hayata geçirilmesi.
  • Isı pompalarının kullanım oranının iki katına çıkarılması ve jeotermal ve güneş enerjisinin modernize edilmiş bölgesel ve ortak ısıtma sistemlerine entegre edilmesi.
  • Karbondan arındırılması zor endüstrilerde ve ulaşım sektörlerinde doğal gaz, kömür ve petrolün yerini almak üzere 2030 yılına dek 10 milyon ton yerli yenilenebilir hidrojen üretimi ve 10 milyon ton hidrojen ithalatı hedefinin belirlenmesi.

You may also like

Comments

Comments are closed.