Hafta Sonu

Doğal kaynaklara yaklaşımın kitlesel sefilliği (3): Doğal olana ve doğayı koruyana ölme ödevi!

Yazar:
Sedat Gündoğdu

2013 yılıydı, Diyarbakır‘da kolu sargı bezi ile sarılmış bir vatandaş, yerde boylu boyunca uzanmış ve dili dişleri arasından dışarı taşmış bir pars önünde poz vermişti. Parsın gözleri o son dehşet anında dona kalmış, boşluğa bakıyordu. Genç bir hayvandı, kim bilir belki de kendine yeni bir yaşam alanı bulmak için ilk defa uzaklaşıyordu bölgesinden ya da hali hazırda vurulduğu yeri kendine yaşam alanı olarak belirlemişti. Bunların bir önemi de yoktu aslında. Gözlerinde aslanı alt etmiş bir erkek gururu olan “kadim” Anadolu köylüsü onu belki de insan ile ilk karşılaşmasında “gebertmişti”. Ya ne olacaktı başka? Ölse miydi insan? İnsan-vahşi hayvan karşılaşmalarında ölmesi gereken insan olacak değildi ya!

Bu olay gündemde, vahşi olanın saldırısından kurtulan masum Anadolu köylüsü ekseninde yer aldı. Detaylarında bu vatandaşın son çare olarak hayvanı vurmak zorunda kaldığı işleniyordu. Kimsenin, cennet vatan, kadim topraklar, havasına suyuna kurban olunan topraklar ile ilgilendiği yoktu. Bir yerde insan varsa. önce insandı. Sayıları bir avuç kalan iyi insanın genelleştirilmesiyle oluşturulan kadirşinas Anadolu insanı mitosu aslında genelleme yapılamayacak kadar nadir olsa da onun kadar nadir olan “vahşi”ye olmuştu olan. İlk görüldüğü yerde öldürülmüştü. Öldürülmemiş olsa bile “vur emri” ile peşine eli silahlılar sürülecekti. Öyle de oldu. Kastamonu’da, Erzurum’da, Bolu’da ve daha nice yerde bir şekilde insanla karşılaşan “vahşiler” için vur emirleri çıkartılmıştı. Hatta daha da ileri gidilerek zaten vahşi olanın sayısının artmasının oldukça tehlikeli olduğu ve sayılarının kati suretle azaltılması gerektiği, adında orman yazan ve akademi olma vasfını çoktan yitirmiş dairelerden ilan edilebiliyordu.

Ağlara takılmak suretiyle ‘zarar veren’ balıklar

Vahşi olanın, doğal olanın sefillik ile imtihanı o kadar çeşitli ki saymakla bitmesi mümkün değil. Daha bu hafta Adana kıyılarında avcılık yapan balıkçılar, para etmeyen kemane balıklarının ağlarına takılmak suretiyle kendilerine zarar verdiğini belirterek yetkilileri önlem almaya çağırdı. Balon balığı tehlikesi yetmiyormuş gibi bir de başlarına bu bela çıkmıştı.  Oysa denizde balığın ne işi vardı, eğer para etmiyorsa. Aynı balıkçıların İstanbul’da olanları da Su Ürünleri mühendisi olan ve doğal olanı asgari düzeyde korumakla görevli olan Mehmet Özdinar’ı “yanlışlıkla” öldürmüştü. İş doğal olanın korunmasına gelince insanın da kutsiyeti kalmıyordu. Daha geçtiğimiz hafta da Terme’de doğal olanı yine asgari düzeyde korumakla yükümlü orman muhafaza memuru Yüksel Berk, avcı katiller tarafından öldürüldü. Her iki maktulün de tek suçu meslekleri gereği doğal olana sahip çıkmak, göz kulak olmaktı.

Doğal olana olan düşmanlıkla paralel olarak onu gönlünce savunanların da payına, elbette  “ölme ödevi” düşecekti. Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu çiftinin katledilmesinin başka bir anlamı yoktu. Gönüllerince savundukları doğal alanları talan edenlerin para verip öldürttükleri bu insanların tek suçları birlikte yaşadıkları doğal varlıklara hak ettikleri değerin verilmesini sağlamaya çalışmaktı.  Dünyanın  her yerinde bu tür cinayetlere kurban gidenleri sayısı Global Witness isimli STK tarafından 2017 için 197 olarak açıklandı. Çoğunluğu Latin Amerika ormanlarını savunan çevrecilerden oluşan bu maktuller ordusu aslında bize bir şeyler anlatıyor: Dünya artık doğal olanın ve onları savunanların ait olduğu dünya olmaktan çoktan çıktı.

Doğal olana yaklaşımdaki sefillik, yerini katilliğe bırakmış vaziyette. Herhangi bir alandaki doğal varlığın korunması için çaba harcayan, bu varlıkların avlanmasına ya da korunmasına katkı sağlamaya cesaret edenlerin sayısı oldukça azalmış durumda. Buna cesaret edenler de düşmanlaştırılıyor ve olmadık karalamalara maruz bırakılıyor. Bunun en büyük örneği Greta Thunberg. Boşa oksijen tüketmekten başka işlevi olmayan ve her olayın altında komplo arayan eblehlik, çocukların cesaret ettikleri şeye çamur atmakta bir beis görmüyor. Doğal olanın yaklaşmakta olan tokadını sadece insanlara değil diğer bileşenlerine de vurmak durumunda kaldığında, balığı koruması gerektiği yerde balıkçıyı gözeten, ormanı koruması gerektiği yerde madenciden taraf olan, suyu koruması gerektiği yerde talancıyı savunan, velhasıl doğal olandan taraf olması gerektiği yerde doğal olanı talan edenden taraf olan herkes, bundan bir şekilde nasibini alacaktır.

Önceki Haberler

Bir çocuk, deprem ve TOKİ savaşı: Terk etmeyeceğiz!

Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…

11/02/2025

İklim örgütlerinden Türkiye’nin 2024 karnesi: Yetersiz ve çelişkilerle dolu

Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…

27/12/2024

Kanal İstanbul için rezerv alan ve imar planlarına yargı engeli

İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…

27/12/2024

Ağva plajına mahmuz darbesi

Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…

24/12/2024

Pirosmani: Bir sanatçı ardında ne bırakır?

Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…

16/12/2024

Batı Karadeniz Çevre Gönüllüleri Platformu kuruldu

Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…

15/12/2024