ManşetTürkiye

“Demokrasi Konferansı” gerçekleşti

0
Yeşiller Partisi ile Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin Kadir Has Üniversitesi Cibali Yerleşkesi’nde ortaklaşa düzenlediği ”Demokrasi Konferansı” yapıldı. Dört oturum halinde yaklaşık sekiz saat boyunca süren konferansa ilgi yüksekti.

Yeşiller ve EDP’nin ev sahipliğinde yapılan konferansın açılış konuşmalarını Yeşiller Partisi Eşsözcüsü Yüksel Selek ve EDP Genel Başkanı Ferdan Ergut yaptılar. Selek, çevre ve ekoloji tahribatının uygulanan neoliberal politikalar nedeniyle her zamankinden yoğun olduğuna dikkat çekti. Ardından kürsüye gelen Ferdan Ergut da yeni dönemde hayatın her alanında hegamonya kurmuş olan bir Ak Parti ile karşı karşıya kalındığına dikkat çekti.

Bu kısa selamlamaların ardından ilk oturum “Adım adım otoriterleşme” başlığıyla Emel Kurma’nın moderatörlüğünde Ahmet İnsel, Aydın Engin ve Pınar Öğünç’ün konuşmalarıyla gerçekleşti.

Otoriterleşiyor muyuz, otoriter olmaktan çıkamıyor muyuz? sorusuyla konuşmasına başlayan Ahmet İnsel otoriter zihniyet ve refleksle de mücadele edilmesi gerektiğini söyledi. İnsel konuşmasına şöyle devam etti:

“Askeri vesayet otoriter iradeyi tesis eden kurucu fonksiyonlardan birisiydi. Ancak vesayeti tesis eden milli eğitim bakanlığı ve diyanet başkanlığının fonksiyonlarını görmezsek eksik bir tespit yapmış oluruz. Otoriteliği, ‘rakibini, varoluşuna karşı bir tehdit olarak algılamak’ şeklinde açıklayabiliriz. Maalesef bu otoriter zihniyete, 12 Eylül rejimi kadar, CHP ve AKP kadar, sol da sahiptir.

Türkiye’deki otoriter doz yükselmesini karikatürün terör suçları kapsamına alınabilmesinden ve açılan sayısız tazminat davalarından bile görebiliriz. Biat talep etmek, kendi iyisini başkasına dayatmak da bir çeşit otoriterliktir.

Bizler iki tür baskı altındayız. İlki küresel ölçekte yaşanan diğeri ise bu topraklara has bir otoriterleşme kıskacı…”

İnsel’den sonra gazeteci Aydın Engin de konuyu medya ve otoriterleşme bağlamında ele aldı. Eskiden 4. kuvvet olarak adlandırılan medyanın günümüzde ilk sırayı aldığını işaret eden Engin, tüm zihnimizin haber bombardımanlarıyla yönlendirildiğine ve medyanın otoriterleşmedeki rolüne dikkat çekti.

Sermaye ile AKP kol kola

Günlük 4,5 milyon civarında gazete satışı olduğunu ifade eden Aydın Engin bunun 4 milyonunun Ciner, Doğuş, Doğan ve Karamehmet gibi büyük sermayenin yayınları olduğunu söyledi. Aydın Engin, “ah şu AKP olmasa medya gerçekleri verecekti gibi bir hava yaratılması doğru değil” dedi.

Büyük sermayeye ait bir şirketlerin sebep olduğu doğa katliamlarının “reklam alınamaz” gerekçesiyle haber yapılmadığını söyleyen Engin, diğer bir yok saymanın da Kürtlere karşı yapıldığına dikkat çekti. Engin, buna örnek olarak da Uludere’de 34 sivilin katledildiğinin bir gece öncesinden bilinmesine rağmen medyanın haberi 12 saat sonra ancak verebilmesini gösterdi.

1915’e değinemedik bizi affedin

Aydın Engin katledilişinin 5. yılında Hrant Dink için yapılan buluşmaya katılımın arttırılması için medya ayağında çeşitli görüşmeler yaptıklarını söyledi. Bu görüşmelerde kendilerine ‘1915’de ne oldu’ sorusunu işlememelerinin rica edildiğini ve eğer 1915 konusu açılırsa yayına müdahale edilebileceğinin söylendiğini ifade eden Engin, “Hrant için yapılacak buluşmaya katılımı arttırmak için 1915’e değinemedik bizi af edin” dedi.

Medya için yarın Ak Parti gittiğinde sermaye gruplarının kalıcı olmasının önemli olduğuna işaret eden Aydın Engin sözlerini ”Medya ile AKP kol kola omuz omuzadır” diyerek sonlandırdı.

Öğrenci hareketi üzerindeki baskılar

İlk oturumun son konuşmasını yapan Pınar Öğünç, öğrenci hareketi üzerindeki baskılara dikkat çekti. Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi’nin verdiği rakkamlarla 500-600 öğrencinin aralarında KCK’dan Hopa’ya değişik davavalardan dolayı tutuklu olduğunu söyleyen Öğünç, anne-babaların artık adalet beklentilerini yitirdikleri için tek çıkar yol olarak bunu haber yapabilecek bir gazeteciye ulaşmayı gördüklerini ifade etti.

Öğrencilerin sadece adli kovuşturmalarla değil okullarındaki disiplin cezalarıyla da boğuşmak durumunda kaldığına dikkat çeken Öğünç bu öğrencilerin tamamının ortak noktasının muhalif, solcu veya Kürt olmaları olduğunu söyledi.

II. Oturum

Moderatörlüğünü Gençay Gürsoy’un yaptığı 2. oturumda konuşmacılar AP Yeşiller Grubu üyesi Helene Flautre ve BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak oldu.

İlk sözü alan Gültan Kışanak Türkiye’nin, 12 Eylül askeri müdahalesinin öncesinde ve sonrasında otoriter bir rejimin kurum ve kurallarıyla yaşayan bir topluma sahip olduğunu ifade ederek, ”Bu bir kutsal devlet anlayışıdır. Bu kutsal devlete karşı çıkmanın ihanetle eş değer olduğu bir siyaset anlayışı var. Vatandaş ve bütün toplumsal gruplar ötelenmiş durumda” dedi.

Ak Parti hükümetinin pervarsız uygulamalarına karşı artık tanınacak prim kalmadığını ifade eden Kışanak, çözümün tüm toplumsal muhalefet örgütlerinin birlikte mücadele etmesiyle yanyana ve eşitlik temelinde bulunabileceğini söyledi.

Aynı zamanda AB-Türkiye Karma Parlamenterler Komisyonu Eşbaşkanı olan Helene Flautre yaptığı konuşmada, demokratik bir toplumda en önemli şeyin vatandaşların adalet sistemine güvenmesi olduğunu ifade etti.

2004 yılında Türkiye ile ilgilenmeye başladığını söyleyen Flautre, o yıllarda sivil toplumun daha dinamik ve aktif olduğunu ancak o zamandan bu yana çok şeyin değiştiğini vurguladı. Avrupa’da da artan ‘terör’ endişesi nedeniyle yasalarda yapılan değişikliklerin çeşitli hak kayıplarına sebep olduğunu ifade eden Helene Flautre, Kürt meselesinin çözümünün de demokratikleşmenin kalbinde yatıyor olduğuna işaret etti.

III. Oturum

Yeşiller Partisi Eşsözcüsü Ümit Şahin’in moderatörlüğünde başlayan 3. oturumun konu başlığı “Demokratik talepler ve Devlet baskısı” olarak belirlenmişti. Funda Ekin, Mehmet Tarhan ve Yakup Okumuşoğlu’nun da konuşmacı olduğu oturumda ilk sözü Doç.Dr.Bülent Bilmez aldı.

Yüzleşme kavramı üzerinden toplumlar üzerindeki baskının kırılabileceğini ifade eden Bülent Bilmez elimizdeki ayna ile başkalarına değil kendimize bakmamız gerektiğini vurguladı.

AKP iktidarının hem liberal hem de muhafazakar yapısıyla ürettiği erkek egemen baskının kadınlara yüklediği zorluklara dikkat çeken Avukat Funda Ekin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın değişik konularda sözü dönüp dolaştırıp 3 çocuk noktasına getirmesinin toplumsal hayatta kadına verilen rolün nasıl bir şey olduğunu gösterdiğini vurguladı.

Ekin, RTÜK’ün eşcinsel karakterlere ahlak gerekçesiyle doğrudan müdahale ettiğini ancak televizyonlarda kadının ikincil olduğu ve şiddete maruz kaldığı sahnelere karşı bir uyarıda bulunulmadığını ifade etti.

Kadın örgütlerinin ‘yakın ilişki’ formülüne, AKP’nin gayrı meşru ilişki olacağı gerekçesiyle CHP’nin de imam nikahını yaygınlaştıracağı endişesiyle karşı çıktığını söyleyen Funda Ekin, iktidarın ve muhalefetin erkek egemenlik söz konusu olduğunda ortak hareket etmesine dikkat çekti.

‘Gettolarımızdan çıkıp mücadeleyi ortaklaştıralım’

Bir sonraki konuşmacı LGBT hareketinden vicdani redci Mehmet Tarhan oldu. Tarhan, gettolaşmanın bugün sadece LGBT bireyler için değil demokratım diyen her insan için bir tehlike olduğunu ifade etti.

Tarhan sözlerini şöyle sürdürdü: “Bizler ufak şeylerle bir demokratikleşme yaşanıyor sanırken etrafımıza örülen duvarı çok geç fark ettik. Kimlik olarak, Alevilerden sadece Alevi olması, Kürtlerden sadece Kürt olması, kadınlardan sadece kadın olması, çevrecilerden sadece çevreci olması veya eşcinsellerden sadece eşcinsel olması isteniyor. Bizim bu kendi gettolarımızdan da çıkıp mücadeleyi ortaklaştırmamız gerekiyor.”

Üçüncü oturumun son sözünü alan Yakup Okumuşoğlu enerjinin özel sektöre açılması ile başlayan yağmaya karşı açılan yeni mücadele alanları ve bu noktada karşılaşılan hukuksal süreçler hakkında konuştu. Okumuşoğlu, genellikle köylülerin hukuki olarak ‘yaşam hakkı’ üzerinden bir direniş gösterdiği noktalarda sermayenin de ‘çalışma hürriyeti’ ile buna cevap vermeye çalıştığına dikkat çekti.

IV. Oturum

Moderatörlüğünü Prof.Dr.Erol Katırcıoğlu’nun yaptığı ‘Adalet ve Yenilenme Arayışı’ başlıklı son oturumun konuşmacıları Prof.Dr.Sibel İnceoğlu, Garo Paylan, Meral Daniş Beştaş ve Bekir Ağırdır oldu.

Sibel İnceoğlu’nun yargı ve savcıların çalışma yönetemleri üzerine yaptığı sunumdan sonra söz alan BDP Eşbaşkan Yardımcısı Avukat Meral Daniş Beştaş AKP’nin otoriter yüzünü muhalif olan herkesi örgüt üyesi olarak görerek gösterdiğini ifade etti. Beştaş ‘adalet duygumuzu tesis edebilmemiz için toplumsal muhalefet güçlerinin bir direniş örebilmesi gerekmektedir’ dedi.

Bir sonraki konuşmacı olan Garo Paylan da devlet içindeki kavganın tarafı olan eski ve yeni derin devletin ortaklaştığı belkide yegane konunun Ermeniler olmasına vurgu yaptı. 1996 yılında kamusal alanda ilk defa Hrant Dink’in çıkıp ‘o anlattığınız öyle değil’ dediği zaman derin bir sessizliğin bozulmuş olduğunu ifade eden Paylan, “5 yıl sonra Hrant Dink cinayetinin üstünü örtebileceklerini düşündüler ancak buna izin vermeyeceğimizi 2 gün önce bütün demokrasi güçleriyle birlikte gösterdik” dedi.

Konferansın son sözünü alan Araştırmacı Bekir Ağırdır çeşitli verilerle toplumda adalet kavramına karşı derin bir güven problemi yaşandığını vurguladı. İktidara muhalefeti de kapsayacak şekilde doğrudan düzene muhalefet edecek bir hareketin başarı kazanabileceğini ifade eden Ağırdır’ın konuşmasından sonra konferans sona erdi.

(Turnusol)

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.