İklim KriziManşet

Daha korkutucu iklim değişikliği haberlerine mi ihtiyacımız var? Belki…

0

Yazan: Kate Yoder

Yeşil Gazete için çeviren: Ece Özen

*

Kıtalar boyunca yangınlar çıkıyor, denizler şehirleri sular altında bırakıyor, çöller tarım arazilerini yutuyor – iklim değişikliğinin sonucu ortaya çıkan korkutucu olaylar tüm bunlarla sınırlı kalmıyor. Ama insanları iklim değişikliğine karşı harekete geçirmek için onları tüm bu korkunç (ve bilinmez gelecekteki daha korkunç sahnelerle) yüz yüze gelmeye zorlamalı mıyız? Bu soru iklim değişikliğini önemseyenler arasında gittikçe daha detaylı tartışılır hale geliyor.

Ne zaman kasvetli, adrenalin uyandıran bir makale internette yayılsa Twitter’da sözde “umuda karşı korku” tartışması alevleniyor. En son tartışma başlatan, Elizabeth Weil’ın, ProPublica’dan, sarmalanmış ölüm korkusunun tüm hayatını, hatta tüm ailesini etkilediği iklim bilimci Peter Kalmus ile yaptığı söyleşiydi.

“İklim Krizi Hayal Edebileceğinizden Daha Korkunç. İşte Denerseniz Ne Olacağı” (The Climate Crisis Is Worse Than You Can Imagine. Here’s What Happens If You Try) başlıklı yazı hem insanların ilgisini hem de eleştirilerini üzerine çekti. İnsanlar neden iklim değişikliğiyle savaşmak için daha verimli olan yollar üzerinde durmadıklarını sordular. Weil, yazısının, 2017 yılında David Wallace‘in Wells’s The Uninhabitable Eart isimli kitabıyla ortaya çıkıp devam eden tartışmayı alevlendireceğini umuyor gibiydi. Yazının sonuna doğru Weil şunları söylüyordu: “Tolere edilemeyen bir problemi, dinleyicilere, hatta sana sevgili okuyucu, gerçekten kabul edeceği şekilde nasıl tanımlarsınız ki?”

Bu çok zor bir soru ve uzmanlar doğru cevap ile ilgili fikir ayrılıklarına sahipler. Yale Üniversitesi, İklim Değişikliği İletişimi Programı’nda araştırmacı Jennifer Marlon şöyle diyor: “Çoğu insan, karşı karışa olduğumuz riski vurgulamamız gerektiğini ve olayın gerçekliği karşısında yeterince korkmayan çoğu insanın korkmasını sağlamamız gerektiğini düşünüyor” ve ekliyor: “Geriye kalanlarsa çözüme odaklanmamız gerektiğini savunuyorlar.”

Korku işe yarar mı? 

Bu tartışma, hitabetten daha çok, insanların iklim değişikliği ile ilgili nasıl hissetmeleri gerektiği ile ilgili. “İklim değişikliğine karşı eyleme geçilmesini sağlamak istediğinizde yapabileceğiniz en iyi şey, insanların duygusal olarak bunu hissetmelerini sağlamak” diyor Marlon. Sorunun aslı, çok fazla korkutucu makale ya da haber okumak bir insanı sokakta eylemlere başlamaya yönlendirirken, bir başkasının bağlantısını tamamen kesip kendini kapatmasına neden olabiliyor. İklim krizi ile ilgili konuşmalara verilebilecek sonsuz sayıda ve farklı tepki var.

Çalışmalar da birbirlerinden çok farklı sonuçlar ortaya koyuyor. Korku İşe Yaramaz (Fear Won’t Do It) isimli makale, korkunun insanları harekete geçmek için motive ettiğini savunurken, bir diğeri tamamen karşıt bir sonuç ortaya koyuyor. Umut ile ilgili makaleler de aynı şekilde birbirine karışmış durumda. Bazı çalışmalar optimistik mesajların, insanları, iklim dostu yaşama yönlendirdiğini ve iklim politikalarına desteği artırdığını söylerken, diğerleri umutlu yaklaşımın insanların emisyonları düşürme konusundaki motivasyonlarını düşürdüğünden bahsediyor.

Oxford Üniversitesi’nde halkın iklim eylemlerine desteğini araştıran Joshua Ettinger, gerçekten yarı yarıya bir durum olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Birbiriyle çelişen sonuçlara vardığımız çalışmalarımız var.”

Mesajların duygular üzerindeki etkinliği 

Ettinger’in, İklim Değişikliği Dergisi’nde yayınlanan yeni çalışması tüm bu “umuda karşı korku” argümanın abartıldığını söylüyor. Bu argümanı ortaya koymak için yaptığı çalışmasında 500 Amerikalıya, içlerinde umut ya da korku uyandıracak farklı videolar gösterilmiş ve iklim değişikliğine karşı tepkileri ölçülmüş. Bir gruba “insanlık iklim değişikliğini durdurabilir ve hepimiz için daha iyi bir dünya yaratılabilir!” mesajını içeren bir video izletilirken, diğerleri “büyük adımlar atmazsak insanlığın sonu geldi!” mesajlı bir video izletilmiş. Bahsedilen videolar içerdikleri duyguları uyandırma konusunda başarılı olsa da, sonunda iki video da insanların iklim aktivizmine katılmak için davranışlarını değiştirme konusundaki isteklerini değiştirememiş.

Bu araştırmanın sonucu olarak Ettinger şunları söylüyor: “Tek bir mesajın olayı ne kadar kapsadığına fazla takıntılıyız ama tek bir içerik parçasının insanları dramatik bir şekilde etkileyeceğini varsaymamalıyız.”

Amerikalılar tek yönlü değiller, iklim değişikliğine telaşa düşerek, endişelenerek, temkinli bir biçimde, inkar ederek ya da tüm bunların karışımı gibi tepkiler veriyorlar. Bazen, tüm bu farklı tepkiler bir gün içinde ortaya çıkıyor. 2017 yılında yazılan bir makale, bazı belirlenmiş duyguların, insanların iklim krizine tepkilerini nasıl etkilediği konusunda genel ve basit çıkarımlar yapılmasının yanlışlığını tartışıyor. Yazarlar, duyguların çok güçlü ancak “oynatılacak basit kaldıraçlar” olmadıklarını savunuyor. Marlon ise bu fikre katılmakla beraber, insanların tepkilerinde modeller olduğunu söylüyor.

Bazı araştırmalar, korku duygusu bizi harekete geçirirken, umudun bize yapacak bir şeyler verdiğini söylüyor. Başka bir deyişle telaşa düşüren ve optimist mesajlar aslında bir madalyonun iki yüzü.

The Climate Mobilization’ın kurucusu Margaret Klein Salamon’a göre “korkutucu gerçeğin tamamını söylemek”, iklim hareketinde azimli ve kahramanca çözüme erişmek için ihtiyacımız olan “dönüşüm için gereken muazzam potansiyeli” ortaya çıkarmaya yarayan çok güçlü bir araç. Organizasyonu, “sera gazı emisyonunu azaltabilecek ve atmosferdeki fazla karbonu kritik bir hızla azaltabilmek için yardımcı olabilecek herkesi” elini taşın altına koymaya çağırıyor.

Halka gerçeği söylemenin etkisi

Bu tavır, aktivist gruplar arasında da çeşitlilik oluşturuyor: Extinction Rebellion kıyamete odaklanmışken, Sunrise Movement gibi Yeşil Yeni Düzen’den etkilenen gruplar gelecekle, çalışma ve adaletle ilgili daha optimistik bakış açılarına sahip. Bu farklı duruşa rağmen iki taraf da aciliyetin farkında.

Salamon, korkuyu doğuştan gelen ve tepki göstermemizi sağlayan koruyucu ve yararlı bir araç olarak görüyor. Hissettiğiniz dehşet, biri “yılan” diye bağırdığında silkelenerek kayıtsızlıktan kurtulmanızı -bu tepki en basit şekliyle kaçmak olsa bile- ve harekete geçmenizi sağlıyor.

“Bu durumun, herkes tarafından bir varoluş tehditi, korkunç bir tehlike olduğu kabul edilmeden nasıl ihtiyacımız olan dönüşümü sağlayabiliriz bilmiyorum. Eğer insanlar bunu anlamazlarsa neden hayatlarını değiştirsinler? Neden politik bir hareketin parçası olsunlar? Halka gerçeği söylemeden bir şekilde bu büyük değişimin gerçekleşeceğini düşünmek, benim, garip bir noktada sıkışıp kalmama sebep oluyor” diyor Salamon.

Çok fazla vahim durumdan bahsetmek geri tepebilir, insanların tehlikeyi inkar etmesine ve acı veren kanıtları görmezden gelmesine neden olabilir. İnsanlar, bir abartı olduğundan endişelenmekte haklılar ve “Bu çeşit bir kıyamet karşısında iklim değişikliğini durdurmak için yapabilecek hiçbir şey yok diyebilirler” diy konuşuyorr Ettinger. Yale’in İklim Değişikliği İletişim Programı’nın son anketine göre Amerikalıların %14’ü, iklim değişikliğine karşı bir şeyler yapmak için çok geç olduğunu düşünüyor (kayıtlara geçsin, çok geç değil).

Greta etkisi

Bir takım araştırmalar, insanları umutsuzluğa sürüklemek yerine harekete geçmeleri için yüreklendiren alt metinlerle birleştirilmiş korku tabanlı mesajların, insanları ikna ettiğini ve insanların davranışlarını değiştirdiğini gösteriyor. Marlon’un araştırmasına göre, etrafındaki kişilerin harekete geçtiğini görmek de insanlara umut veriyor. Bu bir komşunun güneş paneli taktırması da olabilir, bir arkadaşla iklim değişikliği hakkında konuşmak da ya da İsveçli aktivist Greta Thunberg’in hükümet politikalarını protesto etmek için okulu asması da.

Son araştırmalardan birine göre Thunberg’i duyan insanların aktivizmin bir parçası olmak için daha istekliler, bu fenomene ‘Greta Etkisi’ deniyor. Thunberg, 2019 yılında, Avrupa’nın liderlerine şöyle seslenmişti; “Öylece oturup umudun ortaya çıkmasını bekleyemezsiniz. Sorumsuz çocuklar gibi davranıyorsunuz. Umudun, kazanmanız gereken bir şey olduğunu anlıyor gibi görünmüyorsunuz.”

Tüm bu umut ve korku tartışmalarının yanı sıra, iklim krizi ile ilgili karışık mesajlarla karşılaşan insanların bunu toplumla paylaşması artarak devam ediyor.

Yalnızca bir video izleme ya da bir makale okumak insanları etkilemiyor olabilir, “yavaş ve sürekli damla damla gelen mesajlar” insanların değişimi kendi gözleriyle görmelerini sağlıyor, diyor Marlon. Bugün, Amerikalıların dörtte birinden fazlası iklim krizi için telaşlı, bu oran beş yıl öncesinin tam iki katı. Marlon, “Mesaj işe yarıyor. Ve burada bir çok duygu birbirine karışmış durumda, ancak doğru yoldayız,” diye bitiriyor.

Makalenin İngilizce orijinali

 

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.