Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) COP27’de “Sağlık ve İklim Değişikliği – Türkiye Profili” adlı raporunu sundu.
Türkiye’de halihazırda sıcaklıkların yükseldiğini, sıcak gün sayısının arttığını yağış düzeni değişikliklerinin gözlendiğini kaydeden raporda bu iklim değişikliklerinin bir sonucu olarak su stresi ve tarımsal üretimde azalma meydana geldiği belirtiliyor.
Rapora göre Türkiye’nin iklim değişikliğinden kaynaklanan sağlık riskleri arasında su kaynaklı, vektör kaynaklı ve gıda kaynaklı hastalıklar; hava kirliliğinin neden olduğu solunum yolu hastalıkları ve ısı stresi var.
Türkiye ormanlarının iklim değişikliği kaynaklı daha sık görülen aşırı olaylar nedeniyle meydana gelebilecek sel, fırtına, orman yangınları, böcek salgınları, istilacı türler ve heyelan gibi risklere maruz kalabileceği belirtiliyor.
Türkiye’deki kuraklık ve değişen yağış düzenlerinin orman üretkenliğini azaltacağı tahmin ediliyor ancak bazı orman alanlarının daha uzun büyüme mevsimleri ve daha bol yağış alması nedeniyle verimlilik artışı yaşayabileceği de belirtiliyor.
Öte yandan bu değişimlerin orman biyolojik çeşitliliğini azaltacağı ve şimdi ile 2080 yılı arasında ağaç türlerinin dağılımını değiştireceği öngörülüyor.
Raporda test edilen yüksekemisyonlu ikllim modellesinde, yani sera gazı emisyonlarının yüksek kalması halinde ortalama yıllık sıcaklık artışı
yüzyılın sonuna kadar 4.9°C’ye kadar çıkıyor ve yüzyıın sonuna kadar günlerin yaklaşık yüzde 65’i aşırı sıcak geçiyor.
İklim değişikliğinin Türkiye tarım sektörünü çölleşmeye, orman yangınlarına, yüksek buharlaşmaya, aşırı hava olaylarına maruz bırakması; hastalık ve zararlılara karşı dayanıksız hale getirmesi bekleniyor.
Ayrıca, genel olarak yükselen sıcaklıklar ve azalan su mevcudiyeti riski, Türkiye’deki mevcut yağmur suyuyla beslenen tarım arazilerini sürdürülemez hale getiriyor. İklim değişikliğinin bu tür etkileri nedeniyle Türkiye genelinde tarımsal verimin düşmesi bekleniyor.
Öte yandan gıda güvenliği ve güvenilirliği sorunları, yetersiz beslenme, gıda kaynaklı hastalıklar, zoonoz, bulaşıcı olmayan hastalıklar (BOH) ve ölümlerle sonuçlanabileceğine dikkat çekiliyor.
Ayrıca iklim değişikliğiyle yoğunluğunu ve sıklığını artıracak sel ve kuraklıkların nüfusun yer değiştirmesine yol açabileceğive yaralanma gibi doğrudan risklerin yanı sıra su ve sanitasyon altyapısını ve hizmetlerini etkileyebileceği (örneğin suyun kanalizasyon taşmasından bakterilerle (örneğin E. coli, salmonella) kirlenmesi) gibi senaryolara da işaret ediliyor. Buna göre artan sıcaklıklar ve yağışllarla, Vibrio bakterileri de suyu kontamine edebilir.
Dolaylı olarak da iklim değişikliğinin su kalitesi ve miktarı üzerindeki etkisinin su kaynaklı hastalıklara (ishal gibi) ve bulaşıcı olmayan hastalıklara yol açacağı belirtiliyor.
10 şehirde hava kirliliği DSÖ limitinin çok üstünde
Raporda, “Kronik solunum yolu hastalıkları Türkiye’de en önemli morbidite ve mortalite nedenleri arasında yer almaktadır; bu tür hastalıklar çok ciddi bir sosyal ve ekonomik yük oluşturmaktadır. Türkiye’de kronik hastalıklar, yaşlanan nüfus ve değişen yaşam tarzları nedeniyle giderek artıyor. 2018 yılında dolaşım sistemi hastalıkları, iyi huylu ve kötü huylu tümörler ve solunum sistemi hastalıkları, Türkiye’de en çok ölüme neden olan üç hastalık grubu oldu ” değerlendirmelerine yer verildi.
Partikül madde (PM 2.5) kirliliği hava kirliliğinden kaynaklanan erken ölümlerin ekonomik maliyetİ Türkiye’de GSYİH’nin yüzde 6’sına denk geliyor.
Raporda, Türkiye’de hava kirliliği verilerinin mevcut olduğu en kalabalık on ilin hepsinin PM2.5 kirliliği için DSÖ kılavuz değeri olan yıllık ortalama 5 µg/m3’ün üzerinde olduğu kaydedildi.
Bu şehirler Kayseri, Antalya, Gaziantep, Diyarbakır, Ankara, Bursa, İstanbul, İzmir, Adana ve Konya olarak belirtildi.