Bu etkilerin küresel çapta olanları tabii ki ülkeleri ve ülkeleri yönetenleri doğrudan etkiliyor. Büyük bir kasırga ya da bölgesel bir kuraklık yaşandığında oraya müdahale etmesi gerekenler arasında merkezi hükümet de bulunuyor. Fakat iklim değişikliğinin durdurulmasına yönelik olan görüşmeler, pazarlıklar ve anlaşmalar her ne kadar ulus üstü bir düzeyde gerçekleşse de; iklim değişikliğinin etkileri oldukça günlük ve yerel düzeyde her zaman kendisini gösteriyor. Yani Obama ile Putin’in 30 Kasım’da Paris’te görüşmeleri ve yanlarına Çin Devlet Başkanı’nı da alarak bir çözüm metninde uzlaşmaları ya da uzlaşıyor gibi yaparak ortaya çıkmaları günlük yaşamda değil daha “yukarılarda” gerçekleşen bir olay. Doğrudan günlük yaşamdaki değişikliklerle bağlı fakat bu bağın hemen görülmesini ve neden sonuç ilişkisi kurulmasını beklemek, geçmiş deneyimlere bakıldığında çok da gerçekçi olmaz. Bununla birlikte yağmur azlığından ortaya çıkan susuzluk ise gayet günlük, gayet yerel ve insanın hayatını etkiliyor. Yerel sorunlara da yanıtlar, önce yerel yönetimlerden verilmeli. Çünkü bunun hesabı önce yerel yönetimlerden soruluyor.
Bunun için öncelikle sorunun ne olduğunun farkında olmak gerekli. Temel kabul ve sorun şu: İklim değişti, daha da değişecek. Bunu durdurmak ve mevcut değişikliklerden dolayı ortaya çıkacak sorunlarla mücadele etmek gerekli. Yani kentleri iklim değişikliği ile mücadele eden ve iklim değişikliğine uyum sağlayan yerlere çevirmek gerekli. Kentleri Dünya’ya yük olur konumdan çıkarmak ve “zor zamanlara”, “acayip havalara” hazırlamak gerekli.
Bu konuda bir iyi, bir de kötü haber var. İyi haber Dünya’da bu konuda çok başarılı örnekler ve çalışmalar var. Kentliyi de içine alan ve çalışan yerel yönetimler 21. YY’da bu konuda sivrilmiş durumda. Belki de iyi bir yerel yönetimle, kötü bir yerel yönetimi çağdaş anlamda farklılaştıran tek nokta bu! Kötü haber ise durum Türkiye için aynı değil. Genel olarak iklim değişikliği risk algısının çok düşük olması, Türkiye’deki tüm fotoğrafı değiştiriyor. Kentliden talep sadece uç hava olayları çok gündemdeyken geliyor; yerel yönetimler de bu noktada çok ufak çözümlerle olayı geçiştirmeye çalışıyorlar. Ortaya politik olarak güçlendirilmiş bir vizyon çıkartamıyorlar.
Öyle ya da böyle, tabandan gelen baskının azlığı ya da yerel yönetimlerin bu konuda politik kararlılık göstermemeleri, hangi nedenle olursa olsun Türkiye’de kentler COP 21’e giderken Dünya’nın yüzleştiği gerçekliklerden uzaklar ve Dünya’nın gündeminden farklı bir gündeme sahipler. Fakat bu kadar gündelik yaşamın içinde olan ve kendisini yerelde hissettiren problemlere de yüz çevirmek çok da mümkün değil. Evet, Paris’e dönmeyebiliriz fakat akmayan musluklara ya da sel vuran evlere dönmek zorundayız.
Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…