Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, Enerji Dönüşümü Raporu’nu yayımladı. Çeşitli kaynaklardan verilerin derlendiği raporda, “Sadece üretim kaynakları ve yöntemlerimiz değil, paylaşım ve tüketim yöntemlerimiz de sorunlu” denilerek çözüm önerileri paylaşıldı.
Türkiye’de kullanılan enerjinin %83,3’ünün kömür, petrol ve doğal gaz gibi fosil kaynaklardan sağlandığı belirtilen raporda, elektrik üretiminde de fosil yakıtların payının son bir yılda %58’den %64’e çıktığı ve kullanılan enerjinin %70’inin yurtdışından dövizle alındığı kaydedildi.
2021 yılında üretilen elektriğin, %16,8’i’nin köylünün kullandığı suyun önüne set çeken ve pek çok ağacın kesilmesine sebep olan hidroelektrik santrallerden (HES) sağlandığı aktarılırken, kuraklık sonucu oluşan su kaybının HES’lerden elektrik üretimini ciddi oranda düşürmesi sonucu fosil yakıtın enerji üretimindeki payının da yükseldiği bildirildi.
Sıfır emisyon hedefinden fazlasına ihtiyaç var
Raporda, rüzgar ve güneş enerjisinin elektrik üretimindeki payının, Türkiye’de son beş yılda yaklaşık %4’ten %12’ye yükselmesine rağmen fosil yakıtların enerji üretimindeki payının da arttığı bilgisi yer aldı.
Fosil yakıtların enerji üretimindeki payının kademeli şekilde azaltılarak enerji arzının tamamının yenilenebilir kaynaklardan karşılanabileceğini vurgulayan raporda şöyle denildi:
“Dünyada yenilenebilir enerji üretimi artıyor ama fosil yakıtların üretimdeki payı azalmıyor. Güneş ve rüzgar sınırsız da olsa, bu kaynaklardan enerji üretmek için gereken çelik, bakır, cam gibi hammaddelerin sınırlı olması, çözmemiz gereken asıl meselenin tüketim çılgınlığı olduğunu söylüyor. Tükettiğimiz her bir meta ya da hizmetin ciddi bir enerji maliyeti var.”
Fosil yakıtların sağlık yükü
Raporda, Sağlık ve Çevre Birliği’nin (HEAL) Sağlık Etkileri Özel Raporu’nun verilerine de yer verildi: Halen çalışan kömür santralleri, 55 yılda 4,8 trilyon lira sağlık maliyetinin yanı sıra 200 bin erken ölüme neden oldu. Sadece Zonguldak,Çanakkale, Muğla ve İskenderun’daki santrallerin neden olduğu sağlık yükü, Türkiye toplamının %40’ına karşılık geliyor.
Raporun halen 16 ilde faaliyette olan 50 MW’ın üzerindeki büyük kömürlü termik santrallerin, 117 bin 661 erken doğuma, 1 milyon 247 bin çocukta bronşit vakasına, 62 milyon iş günü kaybına yol açtığını ortaya koyduğu da vurgulandı.
“Temiz ve adil enerji; üretim ve dağıtımda kayıpların önlenmesi, yerel üretim-tüketim modellerinin ve enerji kooperatiflerinin yaygınlaşması ve adaletli dağıtım stratejilerinin hayata geçirilmesiyle mümkün olabilir” denilen raporda, hükümetlerin kirletmeyi pahalı hatta yasa dışı hale getirmesinin de bir çözüm adımı olabileceği ifade edildi.
Yapılacak yöntemsel değişikliklerin bütünsel anlayışla ele alınması gerektiği söylenirken, Türkiye’de bina sektöründe %30, sanayi sektöründe %20 ve ulaşım sektöründe %15 olmak üzere, dört Keban Barajı inşa edebilecek değerde enerji tasarruf potansiyeli olduğuna da dikkat çekildi.
Enerjiyi yerlleştirmek, enerji yoksulluğunu bitirebilir
Dünyanın en zengin yüzde birinin, en yoksul yüzde 50’nin karbon emisyonunun iki katına neden olduğunun altı çizilen raporda, ‘kendin üret, kendin tüket’ gibi yöntemlerle yeniden tasarlanacak bir sistemin, enerji yoksulluğunu tersine çevrilebileceği belirtildi. Buna ilişkin “Dezavantajlı grupları, yerelde üretilen enerjiden faydalanmalarını sağlayarak, avantajlı hale getirebiliriz” ifadeleri yer aldı.
Gelecekte kömür ve doğal gaz üretiminde çalışanların işsiz kalabileceğine değinilerek, yapılacak yatırımların enerji madenciliğinin yükünü taşımış, olumsuz etkilerine maruz kalmış; toprakları, suyu ve kültürel varlıkları zedelenmiş toplumlara destek olması gerektiği de belirtildi.
Raporun sonunda, sürdürülebilir bir enerji dönüşümü için çözüm önerileri şöyle özetlendi:
- Merkeziyetçi enerji sistemleri yerine yerel sistemlerin güçlenmesi,
- Karlılığın yerini sürdürülebilir ve adil paylaşıma dayalı şirket
yapılanmalarının almasını; ulusal ve uluslararası hukukta buna yönelik
düzenlemelerin yapılması, - Kirletici kaynak kullanımı ve üretim yöntemleri yerine, doğal varlıkların sürdürülebilirliğini esas alan yöntemlere geçilmesi,
- Enerji yatırımlarında, toplum yararının, yerel halkın çıkarlarının, çevre ve sağlık etkilerinin hassasiyetle dikkate alınması,
- Fosil kaynaklarla işleyen kirli sistem ve teknolojilerden vazgeçilirken, iş kaybı gibi nedenlerden dezavantajlı hale gelecek topluluklar için istihdam ve sosyal güvence sağlamaya yönelik planların yapılması,
- Daha fazla üretim ve tüketimin yerine yeterliliğin ve adil paylaşımın teşvik edilmesine yönelik adımların atılması.