Brezilya seçimlerinin sonuçları ve seçimden sonraki gelişmeler dünyanın her yerindeki sol kesimleri, çevrecileri ve siyaset bilimcileri ve siyaset felsefesi üzerinde çalışanları ilgilendiriyor elbette.
Bu ilginin pek çok nedeni var. Ancak temeldeki soru, diktatöryal eğilimleri olan ve sağ popülist politikaları başarıyla uygulamış ve ülkesi halkının (ve belki ordunun?) yarısına yakın bir kesiminin ya da bir kısmının desteğini almaya devam eden demagog bir siyasetçinin, ülkesine ve halkının bir bölümüne zarar vermeye devam edip etmeyeceği…
Bolsonaro’nun zehirleyici çalışmalarının devam etmesi/ edebilecek bir kapasitesinin ve enerjisinin olması, neoliberal ekonominin model ülkelerinden biri olan Brezilya’nın önümüzdeki yıllar içinde hem yerel olarak bireye/ topluma ve doğaya, bütün dünya halklarına, ülkelere ve yerküreye, zarar verebilmesi anlamına gelecek.
Ancak sorun bu da değil.
Sorun, demokratik ve mücadeleli ama çatışmasız/ iç savaşsız, barışçıl koşullarda bir geçişle kutuplaşmaların dağılması, en azından azalmasıyla; yoksulluk, işsizlik, konut, çevre/ ekoloji ve iklim değişikliği, kentler, tarım-toprak ve orman, yerel kültürler vb. ile ilgili politikaların üretilebilmesi için, ülkede konuşmaların, tartışmaların, yerelden küresele kadar çeşitli ölçeklerde politik çalışmaların başlayabilmesi…
Demokrasi/ demokratik siyasetle ilgilenenler, elbette son yıllarda Türkiye’de, ABD’de, şimdi Brezilya’da, seçim sonuçlarını beğenmeyen sağ-popülist iktidarların, çatışmacı/ kutuplaştırıcı, baskıcı ve demokrasi karşıtı stratejilerini pekiştirmesi ve meydan okuması karşısında demokrasi kuramını nasıl geliştirebilecekleri konusunda arayış içindeler.
“Hakikat-sonrası” çağında, “basit moderniteden” sonra bazı siyaset bilimcilerin “reflektif modernite” olarak adlandırdıkları bir dönemde (“reflektif veya düşünümsel modernite” ile “post-modernite” kavramlarının ilişkisi/ karşılaştırılması için ayrıca tartışmak gerekiyor), despot iktidarlara karşı politik/ ekolojik ve belki de teorik mücadeleler konusu önem kazanıyor. Hatta bu konular en acil mücadele alanları sayılmalı.
Brezilya ormanlarının kaybı aynı hızla sürecek mi? Sürmemesi için ne yapacak, Brezilya’nın ve yerkürenin bütün halkları ya da kaybeden sınıfları?
Sanırım bu soruları tartışmaya devam edeceğiz uzunca bir süre.
Ancak bu yazıya başlar ve kitaplığımdaki kaynakları gözden geçirirken, ilginç bir kitaba rastladım. Satın almadığım halde kitaplığımda bulunan, bana daha önceki kuşaklardan kalmış ender kitaplardan biri. Sizlere bu kitapla ilgili biraz bilgi vermek istiyorum kapağımda tam olarak şöyle yazıyor:
Brezilya
Ali (sesli harflerin üzerinde şapka var)
Sabık Rio de Janeiro Elçisi
Matbaai Ebuzziya
İstanbul
1932
Tam 90 yıl önce yayınlanmış ve Brezilya’yı anlatıyor. Biraz siyasi coğrafya kitabı gibi ama daha ilginç olan Rio’ya ve kentteki gündelik yaşama ait olan sayfalar…
Kitap, bir anlamda kaynakçayı da içerecek biçimde düzenlenmiş bir “Başlangıç”ın ardından üç bölümden oluşuyor:
İkinci bölümün alt başlıkları ise,
Son bölüm ise daha ilginç. Alt başlıklar (sınıflandırma mantığını anlamak güç olsa da) şöyle:
En sonda da Brezilya’yı oluşturan 21 “devletin” nüfusları ve başkentleri ve Brezilya 1931 bütçesi verilmiş. (Bu arada, Porto Alegre’nin 1931’de de 273 376 kişilik nüfusla Brezilya’nın en kalabalık kentlerinden/ yerel devlet başkentlerinden biri olduğunu anlıyoruz).
Elbette kitapla ilgili ciddiye alınabilecek bilgiyi ya da eleştiriyi çok kısa bir değerlendirmeyle geçiştirmek olası değil. Ancak ülkenin sahip olduğu niteliklere Türkiye’den bir bireyin (diplomatın) 20’inci Yüzyıl başlarındaki bakış açısı, toplamsal özellikler, ekonominin genel yapısı ve sömürge bir ülkedeki mücadelelerin ve tarihin bugünkü Bolsanaro ve Lula dönemlerine kadarki oluşumu bakımından ilginç bir veri kesiti sağlıyor.
Latin Amerika’da olsun, Ortadoğu ya da Uzak Doğu’da veya Afrika’da olsun sömürge bir ülke geçmişinin, tarihlerini öğrenmeye alışık olduğumuz Avrupalı uluslardan veya büyük imparatorluklardan ne kadar farklı olduklarını görüyoruz. Ancak Latin Amerikalı yazarların romanlarından öğrendiklerimizi, Türkiye’den bir yazarın coğrafya benzeri kitabında görmek ilginç oluyor.
Brezilya’daki gelişmeleri, Türkiye’den, birçok benzerlik veya benzemezlik nedeniyle ilgi ve heyecanla izliyoruz. Brezilya’da olanlar ve olabilecekler demokrasi, kent, ülke kaynakları ve ekoloji; yağmacılığın popülist politikalarının milyonlarca seçmeni tutsak alabilmesi vb. gibi konular üzerinde yeniden düşünebilmemize olanak sağlıyor.
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…