Günümüzde 5 milyar civarında insan kentlerde yaşıyor. 2050 yılına geldiğimiz zaman ise dünyada yaşayan her on kişiden yedisinin kentlerde yaşayacağı ve nüfusu 1 milyonun üzerindeki kent sayısının günümüzdekinin iki katına ulaşacağı tahmin ediliyor.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Guterres’e göre yaşadığımız son Covid-19 pandemisinde dünya genelinde ortaya çıkan vakaların yüzde 90’nını kentlerde yaşayan insanlar oluşturuyor.
Bu oran gelecek için de korkutucu… Çünkü tüm bilim insanları artık yaşadığımız Covid-19 pandemisinin sona ermesi ile kentlerdeki bulaşıcı hastalık tehdidinin bitmeyeceğini; yeni salgınların ortaya çıkmasının kaçınılmaz olduğunu kabul ediyor. Bu durum ise yoğun nüfusun yaşadığı kentlerde bulaşıcı hastalıkların önümüzdeki dönemde de gündemde olacağını bize gösteriyor.
Birçok ülkede bulaşıcı hastalıklara daha dirençli kent yapısının nasıl yaratılabileceği şimdiden tartışılmaya; hatta bazı önlemler uygulanmaya başlandı bile…
Kentlerin bulaşıcı hastalıklar sürecinden olumsuz etkilenmesinin sebebi olarak yine insanın kendisi gösterilebilir. Çünkü bu tür salgınlar kendiliğinden rastgele ortaya çıkmıyor.
Neo-liberal kentleşme politikalarının doğurduğu sonuçlar olarak ortaya çıkan; küresel ısınma, iklim değişikliği, plansız kentleşme, doğal ortamların yok edilmesi, doğal kaynakların plansız bir şekilde kullanılması, sağlıksız konutlaşma, kentlerde yaşayanlar arasında ekonomik ve sosyal eşitsizliklerin günden güne artması gibi pek çok farklı sorunlar salgınları ve salgınların yayılım hızını etkiliyor.
Türkiye’de Covid-19 vakalarının en çok görüldüğü illerin artık İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Gaziantep, Şanlıurfa gibi yoğun nüfuslu kentler olduğu biliniyor. Üstelik bir semtteki markete günlük giren kişi sayısı, bir toplu taşıma aracını günlük kullanan sayısı, bir pazar yerine giren kişi sayısı, bir iş yeri yemekhanesini kullanan kişi sayısı gibi insanları birbirine fiziki olarak yakınlaştıran alanlar bulaş risklerini daha da artırıyor.
Diğer yandan salgın süresince kentlerde dış mekânın güvensizliği ve salgın tehlikesinden korunma amaçlı en güvenilir yerlerinin evlerin olması sebebiyle insanların evlerine kapanmaları, konutların planlanması üzerine de mimarlar ve bilim insanlarını yeniden düşünmeye itti.
Artık günümüzde dünyada yaşanan pandemi sonrası kentsel alanlardaki konutların daha yaşanabilir ve ev içi aktivitelere uygun planlanması tartışılmakta ve yeni planlanacak konutlar ve mahalleler için yeni yaklaşımlar belirleniyor. Şimdilik yeni planlanacak konut ve mahallelerde olması gerekliği düşünülen özelliklerin şunlar olduğu düşünülüyor:
Sonuç olarak; kentlerde bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmek için toplum içindeki eşitsizliklerin ve kalkınma eksikliklerinin giderilmesi, yerel aktörlerin özellikle de yerel yönetimlerin kapasitelerinin güçlendirilmesi ve aynı zamanda geleceğe hazır, yeşil, dirençli ve kapsayıcı yerleşimlerin inşa edilmesi ana hedef olarak seçilmeli…
Bunun için ise yapılması gerekenler yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmekten, kentlerin gıda gereksinimlerinin yerel olanaklarla sağlanmaktan, yeterli ve sağlıklı konutlara sahip yeşil kentler yaratmaktan; yani gerçek bir ekolojik bir dönüşüm için kararlı adımlar atmaktan geçiyor.
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…