Yorum yapma bilimi: İyiyle kötüyü ayırt etmek ~1

Yorumlar, blogların olmazsa olmaz parçaları değildir -kimi popüler bloglarda hiç bir zaman yorum mekanizması yoktu- ve kullanıcılardan geri dönüş e-posta aracılığı ile sürdürülebilir.

ScientificAmerican.com ‘un blog sayfasında Bora Zivkovic imzasıyla yayımlanan yazıyı, Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Baturay Palas‘ın çevirisiyle bölümler halinde sunuyoruz.

***

Alternatif Başlık:  “Bu yazı iklim değişikliği hakkında değildir”

 

Birkaç hafta önce Science dergisinde online bilim iletişimiyle ilgili bir makale yayınlandı. Her ne kadar pek yeni bir şey olmasa da, makale ilginç olan bir noktaya atıfta bulunuyordu; yakında bir dergide yayınlanacak olan bir konferans sunumuna. Sunumun konusu, online makalelere yapılan okuyucu yorumları, ve bu yorumların diğer okuyucular üzerindeki etkileriydi.

Ben de yazarlarla iletişime geçtim ve çalışmanın bir taslağına ulaştım. Henüz yayınlanmamış bir çalışma olduğundan bütün detaylara girmeyeceğim ama durumun kısa bir özeti şu: Test için nanoteknolojiyle ilgili bir makale ele alınıyor -pek çok kişini bilgisinin ve önyargılarının olmadığı bir konu- ve bu makale deneklerin yarısına, altında kibar ve yapıcı yorumlarla birlikte okutuluyor. Diğer yarısı ise aynı makaleyi altında kaba ve düzeysiz yorumlarla görüyor. Sonuçta okuyucuların makale altında yazan yorumlara paralel fikirler geliştirdikleri ve asıl metinden uzaklaşarak tartışmada taraf olmaya başladıkları gözleniyor.

Varsayım şu ki kimi popüler konularda -küresel ısınma gibi- okuyucular zaten çeşitli görüş ve önyargılara sahipler, böyle durumlarda okuyucu yorumları etkili olmuyor. Araştırma yorumların taze fikirler üzerindeki -nanoteknoloji gibi- etkisine odaklanıyor, örneğin yorumların okuyucular üzerindeki kutuplaşmayı nasıl başlattığı gibi.

Nanoteknoloji gibi çoğunluğun hakkında fikir sahibi olmadığı bir konu özellikle seçiliyor. Makalenin kendisi de, yorumlar da konu hakkında bilgili olmayan birinin konunun uzmanı olmasını sağlayacak bilgiler içermiyor. Sonuçta okuyucular bu yeni öğrendikleri hakkında ne düşüneceklerine karar verebilmek için kimi sezgisel kısayollar kullanmak durumunda kalıyorlar. Bununla birlikte kaba ve agresif yorumlar okuyucuların hızla önyargılar geliştirmesine sebep oluyor. Konu hakkında yeterli bilgileri olmamasına rağmen, katı fikirleri oluyor.

 

1-9-90 kuralı

 

Muhtemelen 1-9-90 kuralını duymuşsunuzdur. Online bir toplulukta katılımcıların %1’i içeriğin çoğunu üretirken, %9’u bu içeriğe düzenli katkıda bulunur (yorum yazmak, forumlarda cevap vermek, wiki içeriği düzenlemek vb). Geriye kalan %90’lık kesim ise sadece okuyucudur, içeriğe herhangi bir katılımda bulunmaz (her ne kadar bu günlerde bu kesimin katılımcılığı beğenmek, retweetlemek ve paylaşmakla artmış olsa da içeriğe doğrudan katkıları yoktur). Bu oranlar siteden siteye değişiklik gösterse de çoğunlukla bu değerlere yakın olduklarından 1-9-90’ı genelgeçer bir kural olarak düşünebiliriz.

Bizimki gibi bir sitede -bir medya organizasyonu ve bir blog ağı- %1’lik kesimi editörler, görevli elemanlar, freelancer yazarlar ve blog yazarları oluştururken, %9’luk kesimi aktif yorum-yazarları oluşturur. %90’lık kesimse sadece okur ve belki sosyal ağlarda beğenir ya da paylaşır, ancak bir katkıda bulunmaz.

 

Hepimiz yaptık bunu, bi' defa da olsa... "İşte ilginç ve zihin açıcı bir yazı... Bakalım nasıl yorumlar gelecek?" - "Yazazazabiliyorrrrruuuummm bbeeeenn!"

 

Bütün yorumlar nerede?

 

Çoğunuz fark etmişsinizdir, özellikle blog yazılarına yapılan yorum sayısında geçmiş yıllara oranla keskin bir düşüş söz konusu. Bunun bir sebebi, tartışma artık genelde sosyal medyada (twitter, Facebook, Google…) dönüyor, ya da online topluluklarda (Reddit, Digg, Slashdot…) orjinal içeriğe fiziksel olarak bağlı olmaksızın konuşuluyor. Yorum takip mekanizmalarıysa inanılmaz boyuttaki spam yüzünden çoğu sitede devre dışı.

Bazı yeni sistemler bu orjinal içerikten bağımsız yapılan yorumları asıl içeriğin kendisine bağlamaya çalışsa da, bu tür sistemler henüz eksik ve teknik olarak sürdürülebilir değiller, örneğin özel bir Facebook iletisinde yapılan yorumlara ulaşamazlar. Ve görünen o ki artık %9’luk kesim de yorumlarını sosyal medya üzerinden başladı. Bu, içerik sahipleri için kötü haber demek. Eskiden aktif yorumcu olan kullanıcılar ise gün geçtikçe pasif okuyucuya dönüşüyor, “Facebook’ta paylaş” butonuna tıklamak site üzerinde yorum yazmaktan çok daha kolay ne de olsa.

Ancak çok daha vahim bir şey var, iyi yorumcuların yorumlarını sosyal medya ve diğer sitelere kaydırmasından sonra, bloglarda yorum yapmaya devam edenler çoğunlukla troller kalıyor.

Benzeri durumda olan bütün blog yazarlarının sordukları soru aynı – ne yapmak lazım?

Bir seçenek, yorum mekanizmasını tamamiyle devre dışı bırakmak ve aynı zamanda yorumların yapılıp tartışmanın döndüğü yerleri bulup takip etmeye çalışmak, tıpkı blog yazarı Dan Conover‘in yaptığı gibi.

Yorumlar, blogların olmazsa olmaz parçaları değildir -kimi popüler bloglarda hiç bir zaman yorum mekanizması yoktu- ve kullanıcılardan geri dönüş e-posta aracılığı ile sürdürülebilir.

Diğer bir seçenek ise ciddi bir çalışmayla ve çok fazla zaman harcayarak seçkin bir yorumcu kitlesi yaratarak onları yorum yazmaya teşvik etmektir. Tabii bu iş artık eskisinden çok daha zor çünkü halihazırda var olan yorumların kalitesizliği, diğer kullanıcıların yorum yazmaktan kaçınması için bir etken.

 

Yorum Moderasyonu

 

Yorum moderasyonu hakkında farklı kimselerin değişik görüşleri olabilir, ama bu farklılaşma genelde teknik ayrıntılardan kaynaklanmaktadır.

Spam filtreleri – çoğu spam filtresi çeşitli türde spam mesajları otomatik olarak elimine etmek üzere programlanmış olarak gelir. Rollex, Vuiton, Viagra, Texas hold-em (ve bazen sadece Texas!) gibi anahtar kelimeler geçen mesajlar otomatik olarak silinir. Bazı filtreler bu kelimeleri blog yazarının belirlemesine imkan verir. Bazıları ise spam olarak işaretlenen mesajlardan hareketle öğrenen bir yapıya sahiptir, zamanla spam mesajları kendisi ayırt etmeye başlar.

Yayın öncesi moderasyon – yazılan her bir yorum yayına girmeden önce moderatörlere bir bildirim gelir. Moderasyon ekibi yorumu okur ve içeriğe göre yorumu onaylar, siler ya da spam olarak işaretler (spam filtreleri böyle öğrenir). Onaylanan yorumlar yayına girer.

Yayın sonrası moderasyon – yazılan bütün yorumlar anında yayına girer fakat aynı zamanda moderatörlere de bildirim gelir. Moderasyon ekibi yorumu okur ve uygun olmayan bir içerikteyse siler ya da spam olarak işaretler. Böyle durumlarda moderatörlerin sürekli olarak online olması gerekir.

Sofistike moderasyon – bazı siteler yapılan yorumların öne çıkmasına olanak veren karmaşık sistemler kullanır. Burada kullanıcılar tarafından yüksek puanlanan yorumlar üst sıralarda gözükürken düşük puanlananlar gizlenir, etkili yorumculara kimi imtiyazlar sağlanır (değişik yazı stilleriyle yorum yapabilme, avatara sahip olma, yorumların en üstte yer alması gibi) vebu kullanıcıların spam içerikleri bildirmesine imkan verir. Bazı bloglar ise değişik bir strateji izler. Dave Winer’ın bloğunda yorumlar ana metinden ayrıdır ve yorum yazabilmek için fazladan birkaç yere tıklamanız gerekir, enteresan bir strateji, sadece söyleyecek bir şeyleri olanların yorum yazması için yorum girme işlemini zorlaştırmak. Bazı blog yazarları ise tam tersine sorun yaşarlar, yapılan yorumlar çok az olduğundan yorum yazmayı olabildiğince kolaylaştırmaya çalışırlar.

Yorumları düzenlemek – uygunsuz yorumlar yayında bırakılır fakat okunması çok zor olacak şekilde yeniden düzenlenir, ya da yorum aptalca gözükecek şekilde eklemeler yapılır. Eğer mesaj spam içeriyorsa içerikteki linkler kaldırılır. Ve evet, bu davranış tamamen yasaldır ve aslında çok iyi bir stratejidir.

Uzlaşmacılık – yorumların içeriğindeki en önemli etken, tartışmalara makale yazarının da katılmasıdır. Okuyucuların yorumlarına cevap vermek, yaptıkları yorumların okunduğunu göstermek ve dikkate alındıklarını anlatmak tartışmanın seyrinde en önemli etkenlerden biridir. Kimi zaman bir yorum sizi incitse de o yoruma karşılık uzlaşmacı ve nazik cevaplar verin.

 

Devamı yarın…

 

Yeşil Gazete için çeviren: Baturay Palas
(Scientific American, Yeşil Gazete)

 

Durukan Dudu
Durukan Dudu

Ekoloji editörü, haberci.

Olduğundan yaşlı gösterir (Sakalı var, ondan). Blues’a aşık. İsveç’te Kırsal Kalkınma yüksek lisansının ardından TEMA ve Buğday gibi STK’larda çalıştı, bu süreç içinde Ormanevi Kolektifi’yle kırsala göçtü, bi’ ekoköy kurmaya çabalıyorlar. Çiftçilik, marangozluk ve ekolojik restorasyon denemelerinden kalan boş zamanlarında koordinatörlük, eğitmenlik, proje yönetimi falan yapıyor. Yaşlanıp emekli olunca bir şehre yerleşmeyi düşünüyor. Mektep, 136.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Karadeniz giderek Marmara’ya benziyor: Kirli ve oksijensiz

ODTÜ Bilim-2 gemisiyle Karadeniz kıyılarındaki kirliliği inceleyen ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü araştırmacıları, Karadeniz'in kirlilik açısından giderek Marmara Denizi'ne benzediğini buldu.

İklim değişikliği dünyanın dönüş hızını yavaşlatıyor, günler giderek uzuyor

Küresel ısınmanın etkisiyle eriyen buzulların ekvator çevresinde birikmesiyle dünyanın dönüş hızı giderek azalıyor. Uzmanlar, günlerin uzunluğundaki değişimin hassas zaman ölçülerine dayanan internet ve GPS sistemlerini etkileyebileceği konusunda uyarıyor.

Yapay zeka yatırımları Google’ın net sıfır planlarını suya düşürebilir

Enerji ihtiyacı giderek artan veri merkezlerine bağımlı olan Google'ın...

Araştırma: Ozon tabakasına zarar veren gazlar beklenenden hızlı azalıyor

Atmosferdeki zararlı gazların beklenenden daha hızlı bir şekilde azaldığını ortaya koyan bilim insanları, ozon tabakasını korumaya yönelik uluslararası çabaların 'büyük bir küresel başarı' olduğunu söyledi.

Erasmus AI’den iklim değişikliği odaklı yapay zeka dil modeli: ClimateGPT

İklim değişikliği odaklı ilk yapay zeka modeli olan ClimateGPT, 200 milyondan fazla akademik çalışmayı barındırıyor ve kendisine sorulan soruları makaleleri kaynak göstererek yanıtlıyor. Ancak doğru yanıt yüzdesi halen 'veri yetersizliği' nedeniyle yüksek değil.

EN ÇOK OKUNANLAR