Haber: Derya Göregen
İhtiyaçtan fazla üretim ve onu takip eden tüketim çılgınlığı, sadece ekonomileri ve cepleri değil, çevreyi de tehdit ediyor. Tekstil fabrikaları ihtiyacın çok üzerinde üretim yapıyor. Ucuz iş gücü olarak gelişmemiş ülkelerde üretim yaptırmayı tercih eden gelişmiş ülkeler hem insan sağlığına zarar veriyor hem de doğaya bıraktıkları tonlarca zehirli atıkla ölüm saçıyor
Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs (Covid-19) salgınını yaşadığımız bu günlerde, moda endüstrisinin, petrol endüstrisinden sonra en kirletici ikinci sektör olduğunu ya da bu endüstrinin; tedarik zinciri, üretim koşulları ve toplumun hızlı tüketim alışkanlığı sonucu doğaya ve ekolojik dengeye verdiği zararlara karşı alınması gereken tedbirlerin alınmadığını biliyor muyuz?
Moda endüstrisi insan sağlığını olumsuz etkilemesinin yanında, milyarlarca dolar karşılığında yapılan hayvan katliamına ve yüksek miktarda karbon salımına neden olurken, yılda 79 milyar metreküp su tüketiyor. 32 milyon havuzu dolduracak bu suyun yanı sıra, çevreye atılan zehirli atıklarla kullanılmaz hale gelen binlerce dere ve bu suların içindeki yaşayamayan canlı türleri de çözüm bekleyen diğer sorunlar olarak ortada duruyor.
Moda endüstrisinin çevre ve insan sağlığına verdiği zararı minimuma indirmenin mümkün olup olamayacağını Yeşil Yama ve Temiz Moda Hareketi aktivistleriyle konuştuk.
Kapitalist sistemin ürettiği “hazır giy”, hızlı tüket mantığının doğaya karşı sorumluluğu hiçe sayarak kontrolsüzce ilerlediğine dikkat çeken konunun uzmanları, son aylarda bütün dünyayı vuran koronavirüs salgınının geldiği gibi gitmeyeceğini, alıştığımız ve bildiğimiz her şeyin değişeceğini ve bu durumda mevcut tüketim alışkanlıklarımız üzerine düşünme vaktimizin geldiğini söylüyor.
Sürdürülebilir Moda Platformu’nun kurucu üyesi ve Fashion Revolution Türkiye Koordinatörü olan Yeşil Yama aktivisti İrem Yanpar Coşdan tekstil endüstrisinin; materyal eldesinden üretim aşamalarına, ürünlerin tüketiciye ulaştırılmasından kullanım sonrasına kadar değer zincirinin her seviyesinde ciddi çevresel ve sosyal etkilerinin olduğunu belirtiyor.
Aynı zamanda tekstil mühendisi olan Coşdan, konvansiyonel yöntemlerle üretilmiş bir pamuk tişörtünün üretimden satışa çevreye verdiği zararı şöyle anlatıyor:
“Bir tişörtteki pamuğun yetiştirilmesi için 2700 litre su kullanılıyor. Pamuk tarımında kullanılan böcek ve haşere ilaçları toprağın verimliğini düşürürken, çiftçilerin kanser dahil birçok hastalığa yakalanmalarına neden oluyor. Ürünün boya ve terbiye işlemleri için çeşitli kimyasal maddeler kullanılıyor ve eğer bu işlemleri yapan firmanın bir atık yönetim sistemi yoksa bu kimyasallar doğrudan en yakın su kaynağına boşaltılabiliyor. Uzun ve karmaşık bir tedarik zincirine sahip olan tekstil endüstrisi, bir pamuk tişörtün ham maddesini Hindistan’dan alıp kumaşını Çin’de üretip, dikim aşamasını Türkiye’de tamamlayabiliyor. Satış için dünyanın dört bir yanına gönderilen ürünler daha mağazaya girmeden yüksek miktarda karbon salımına neden oluyor.”
Her kıyafetin su kaynaklarına ve besin zincirine mikro plastikler bıraktığını da belirten Coşdan, “Ürün satıldıktan sonra, kullanım miktarı ve yıkama sıklığı/şekli çevreye olan etkisinde pay sahibi. Örneğin, polyester içerikli kıyafetlerimiz her yıkamada, suya mikro plastikler bırakıyor. Bu mikro plastikler şebeke suyuna karışarak su kaynaklarımıza ve oradan da besin zincirimize kadar ulaşıyor” diye konuşuyor. .
Hızlı-moda sisteminin kalitesiz ürünleriyle dikte ettiği “kullan-at” kültürü nedeniyle, ucuza satın alınan “sezonluk” kıyafetlerin hiç düşünmeden elden çıkarıldığını belirten Coşdan şunları söylüyor:
“Genelde ucu bucağı olmayan kıyafet çöplüklerine giden giysilerimizin geri dönüşüm oranı ise teknik kısıtlamalar nedeniyle oldukça düşük. Yani, artık istemediğimiz kıyafetleri geri dönüşüm kutusuna atmamız, onların çöp olmayacağı anlamına gelmez.”
Coşdan, tekstil sektörünün yarattığı ekolojik tahribatın 2000’li yıllarla birlikte daha derin hissetmeye başlandığına vurgu yapıyor ve ekliyor: “Eskiden 10 senede bir değişen akımlardan beslenen moda, son 20 yıldır neredeyse her ay değişen mikro-trendlerin kurbanı olmuş durumda. Bu durum, yüksek kârlar elde etmek için, aşırı ve hızlı tüketime ihtiyaç duyan, sektörün zengin ettiği bir avuç insan tarafından yaratıldı. Uzun süre giyilebilen, dayanıklı ve zamansız giysilerle istenilen aşırı tüketime ulaşılamayacağı anlaşılınca, çözüm kalitesizliklerini fark edemeyecek kadar kısa sürede modası geçen giysilerde bulundu.
Ucuz giysilerden yüksek kâr elde edebilmek için, üreticiler arasındaki rekabetten de yararlanılarak maliyetler acımasızca düşürüldü. En az maliyetle üretim yapmaya çalışan üreticilerin ilk gözden çıkardıkları, ekolojik denge ve işçi hakları oldu. Kurulmayan atık ve arıtım sistemleri, petrol türevi ucuz elyaflar, kalitesiz kumaş ve dikişler, iş güvenliğinden yoksun ve açlık sınırında yaşamaya mahkûm bırakılan tekstil işçileri bu sistemin birer sonucu.”
Moda endüstrisi, doğaya ve insan sağlığına verdiği zararın yanı sıra büyük bir hayvan katliamına da neden oluyor. Kürkünden ve derisinden yararlanılan hayvanların kimi “kaliteli deri” elde etmek için anestezi kullanılmadan “mulesing” yöntemi kullanılarak acımasızca katlediliyor. Coşdan şu örnekleri veriyor:
“Sistemin diğer bir aç gözlülüğünü ise kürk ve deri endüstrisinde görüyoruz. Sektörde özellikle yün ve kuş tüyü eldesinde hayvan refahını gözeten uygulamalar ne yazık ki yine maliyet nedeniyle yeterince yaygın değil. Elyaf verimini engelleyen kurtçuk problemini önlemek amacıyla koyunlara “mulesing” yöntemi uygulanır. Bu yöntemde koyunların kalça çevresindeki yünlü deri anestezi kullanmadan kesilir. Bir diğer örnek Angora yünü: Elyaf tavşandan kırkım yolu ile elde edilebilecekken daha uzun elyaf uzunluğu için yolma yöntemi tercih edilir. Çünkü uzun elyaf daha kalitelidir, daha parlak ve yumuşak bir yapı sağlar. Sırf en az maliyetle, sektörün istediği nitelikte materyal elde edebilmek için moda için işkence yapılmasında ve katledilmelerinde bir sorun görülmüyor. ”
Senelerdir bu işleyişin sürdürülebilir olmadığı, sektörde bazı radikal değişimler yapılması gerektiği üzerine tartışmalar yürüttüklerini belirten Coşdan, Covid-19 krizi ile değişim için artık daha fazla vaktin olmadığının anlaşıldığını belirtiyor. Salgının sektör açısından, sonuçları çok daha acımasız olacağı bilinen iklim krizinin bir simülasyonu olduğuna dikkat çekiyor Coşdan. İyi haber, müşterilerin önceliklerini yeniden gözden geçirirken, firmaların da uzun tedarik zincirlerinin, aşırı üretim siparişlerinin ve sömürülen iş gücünün, tekstil sektörünü kriz ortamında nasıl da kırılgan bir hale getirdiğinin anlaşılmış olması. Ama bunun nasıl sonuçları olacağı da henüz öngörülebilir değil.
Coşdan, sektörün bundan sonraki her türlü krize bağışıklık kazanması için köklü bir dönüşüm geçirmeye ihtiyacı olduğunu anlatıyor:
“Uzun ömürlü, zamansız ve kaliteleri ürünler, şeffaf ve olabildiğince yalın bir tedarik zinciri doğanın kendini yenileme kapasitesini her şeyin üzerinden tutan, çevreye duyarlı bir üretim ve değer zincirindeki tüm paydaşlara hak ettikleri önemi veren bir anlayış bu dönüşümün ilk adımlarını oluşturuyor. Sonrasında, inovatif bir yaklaşımla çevreye duyarlı yeni materyaller ve üretim teknikleriyle tekstil sektörü, bulunduğu konumu çok daha iyi yerlere taşıyabilir.”
Coşdan, tekstil sektörünün çevresel etkilerini, ürünlerin yaşam döngüleri üzerinden incelemeler yaptıklarını belirterek geri dönüşüm ve paylaşım ekonomisinin önemine vurgu yapıyor. Yapılan çalışmalara göre bir ürünün çevresel etkisinin büyük oranda materyal seçimi ve üretim yöntemlerinden kaynaklandığına vurgu yapan Coşdan, atıkların değerlendirildiği ve kaynak verimliliğinin gözetildiği döngüsel sistemlerin; geri dönüştürülebilir malzemeleri, uzun ömürlü ürünleri ve paylaşım ekonomisini odağına aldığına işaret ediyor: “Her malzeme geri dönüşüme elverişli değil. Tüketiciler, bir kıyafetin üretimi için kullanılan su, enerji ve ham madde miktarını veya bize ulaşana kadar neden olduğu karbon salımını göz önünde bulundurarak, o kıyafeti uzun süre giyerek veya o kıyafeti artık istemediğinde başkalarıyla paylaşarak kullanım ömrünü uzatabilir, bu yolla giydiklerimizin, üretimi dahil çevresel etkisini azaltabiliriz.”
Temiz Moda Hareketi’nin Türkiye ayağının kurucusu Abdülhalim Demir ise markaların daha fazla kâr ve ürün sirkülasyonundan çok döngüsel ekonomiye odaklanması gerektiğini söylüyor. Markaların çoğunun çevre/doğa ve insan sağlığı yararına isteyerek değişmeyeceğinin de farkında olarak dönüşüm gücünün asıl tüketicilerde olduğuna vurgu yapan Demir şöyle konuşuyor: “Tüketici doğası gereği değiştirme/dönüştürme gücünü elinde bulunduruyor. İnsanlar ihtiyaçları kadar alışveriş yapmaya başlarsa ve bu ihtiyacı da sürdürülebilir ürün kriteri üzerinden yaparsa markaları dönüştürmüş olur.” Demir, tüketicilerin bir ürün alırken doğru tercih yapması gerektiğini, aksi durumda yanlış tercihlerin bedelini ürünü üreten işçilerin ve çevrenin ödediğini anlatıyor.
Mevcut sistemin sürdürülebilir olmadığının artık tartışmasız olduğunu belirten Demir, “Tekstil sektöründe her yıl binlerce işçi can vererek bu sistemin sürdürülebilir olmadığını gösteriyor. Doğa günden güne daha fazla tahrip olarak bu istemin sürdürülebilir olmadığını kanıtlıyor. Bugün bütün dünya koronavirüs ile uğraşıyor. Bu tamamen bizim doğaya verdiğimiz zararın sonucu” diyor.
Oluşturduğu Begojeans markasıyla çevreye, doğaya ve insana saygılı geri dönüştürülebilir ürünler üreterek hem tüketicilere hem de markalara “temiz giysi” üretmenin mümkün olduğunu gösteren Demir, hiçbir kimyasal ve eskitme yöntemi kullanmadan yüzde yüz doğal ve adil bir şekilde üretilmiş geri dönüşümlü ürünler ürettiklerini ve bunun yapılabileceğini kanıtladıklarını ifade ediyor: “Bu ürünler tüketiciler tarafından 5-10 yıl giyilip ömürleri tüketildiğinde, ürünlerimizi geri alıp tekrar dönüştürüyoruz. Tüketiciler bu ürünleri tercih ederek bir değişim/dönüşüme öncülük edebilirler. Begojeans gibi Temiz Moda Hareketi markalarını çoğaltarak tekstili sürdürülebilir hale getirebiliriz. Biz bu örnekle savunduğumuz felsefenin ve hepimizin geleceği olan sürdürülebilirliğin mümkün olduğunu gösterdik. Şimdi hep beraber bunu dünyaya yayarak örnekleri çoğaltmanın zamanıdır.”
Çevreye, doğaya, insana, hayata saygılı; sağlıklı, uzun ömürlü ve geri dönüşümlü ürünler üretme hedefiyle yola çıkan Temiz Moda Hareketi’nin üretim sürecinde değiştirdikleri ise şöyle:
Abdülhalim Demir Temiz Moda Hareketi’nin yayılmasının gençlerle mümkün oluşundan hareketle gençlerle çalıştıklarını söylüyor: “Hem Türkiye’de hem de Avrupa’da özellikle de sektöre dahil olacak gençlerle beraber çalışarak onların ufkunu açarak, ilham vererek bir dönüşüm yaratıyoruz. Gençlere tamamen adil, sürdürülebilir tasarımlar yaptırarak farkındalıklarını artırıyoruz.”
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…