İktisat biliminin tek bir tanımının olduğunu söylemek zor. Ancak, iktisat biliminin nihai amacının bireylerin iyi-oluşlarını (well-being) arttırmak olduğu ifade edilebilir. Çeşitli tanımlar arasındaki fark iyi-oluşun nasıl ifade edileceğinde çıkar. Ana-akım iktisadi anlayış, iyi-oluşu salt maddi gelire indirger.
Oysa, iyi-oluş tanımı, yaşamın maddi yönlerini içerdiği kadar, manevi yönlerini de içermektedir. Yaşanılan konutun koşulları, gelir, özgürlük, katılım, mutluluk ve yaşanılan çevre, kolay ölçülebilecek şeyler olmasa da, insanların yaşam standartlarını belirleyen etmenlerdir. Amaç iyi-oluşun mümkün olduğunca hızlı artırılmasıdır. Ne var ki, ana akım iktisadın, bu hedefi kabaca ekonomik büyümeye, ya da diğer bir ifadeyle, kişi başına düşen gelirin arttırılmasına indirgediği söylenebilir.
Maddi gelirin artışı, insanların iyi-oluşlarını belirleyen birçok etmeni olumlu yönde etkileyeceğine şüphe yoktur. Zaten, artan gelirin, insanların daha iyi sağlık hizmetlerine ulaşması veya insanî sermayelerini geliştirmesi gibi konulardaki başarısı; insanlığın iyi oluşuna yaptığı katkıya işaret etmektedir. Ancak aynı zamanda paranın satın alamayacağı “şeyler”in bulunduğu da bir gerçektir ve bu “şeyler”, yegâne politika değişkeni olarak Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYH) ölçütü tercih edildiğinde, birden görünmez hale gelirler.
Ölçülemeyen şey görünmez olur ve önemsizleşir, bir başka ifadeyle marjinalleşir, politika alanının çeperlerine itilir. Çevre dersiniz, iş güvenliği dersiniz, önünüze Çevre, Çalışma Bakanlığı’nın yayınladığı, sade suya tirit, tonlarca belgeyi yığıp, elimizden geleni yapıyoruz derler de, ekonomik büyüme politikalarını tartışmazlar. Kötü şeyler yaşanabilir, ağaçlar kesilip, iş cinayetlerinde yüzlerce işçi ölebilir. Bunlar büyümenin maliyetleridir. Zamanı geldiğinde çaresine bakılır, ama o zaman bir türlü gelmez. Akıllarına, ya da işlerine, ekonomik sistemin işleyişini salt büyüme değil de, insanın iyi-oluşunu artıracak şekilde kurgulamak hiç gelmez.
1980’li yıllardan itibaren, GSYH ölçütünün indirgeyici biçimi, salt ekonomik büyüme odaklı politikalar, bilim insanları arasında giderek artan hoşnutsuzluğu körüklemeye başladı. 2008 yılında yaşanan, ekonomik, sosyal ve ekolojik boyutları olan küresel kriz, bu hoşnutsuzluğu diğer toplum kesimlerine de yaydı. Getirilen eleştiri şuydu: Yapısı gereği, GSYH sadece iktisadi faaliyetlerin toplam seviyesini ölçebilir; ne bu eylemlerin kalitesi, ne de amacı hakkında bilgi verebilir. Bu durum, bilim insanlarını, iyi oluşu daha doğru bir şekilde ölçebilecek gösterge ve indeksler türetme arayışına itmiştir. Bu göstergelerden bir kısmı ortalama yaşam beklentisi gibi nesnel ölçütlere dayanırken; diğer bir kısmı anketler aracılığıyla toplanmış öznel verileri kullanmaktadır. Yakın geçmişte, mutluluk seviyesi gibi öznel iyi oluş ölçütleri birçok politika yapıcı ve ekonomistin de dikkatini çekmeyi başarmıştır. Örneğin, Bhutan Krallığı, politika üretirken GSYH yerine öznel değişkenler kullanarak ürettiği Gayri Safi Yurtiçi Mutluluk (GSYM) ölçütünü kullanmaktadır. Hatta günümüzde, kullandıkları politikaların etkinliğini ölçebilmek adına bazı gelişmiş ülkeler de ulusal öznel iyi oluş ölçütleri geliştirmiştir. Bu yazı da öznel iyi-oluşun ülkemizdeki durumunu, mutluluk ve hazırlanan öznel iyi-oluş endeksi aracılığıyla özetlemeyi amaçlamaktadır.
Mutluluk; hem bilim insanlarının, hem filozofların, hem de bireylerin uzun süredir nasıl tanımlanması gerektiğini tartıştığı bir kavram. Aslında öznel niteliği, mutluluğa net bir anlam yüklenmesi önünde büyük bir engel- sonuçta her insanın mutluluk algısı bir diğerine göre farklı. Öte yandan, öznel iyi oluş ise bu alana ilgi göstermeyen kişilerin aşina olmadığı bir kavram. Açıkçası, biz de, Türkiye’deki mutluluk seviyelerini çalışmaya başladıktan sonra bu kavramla tanıştık. Çalışmalarımızda, bu iki kavrama yüklediğimiz anlamlar şu şekildedir:
Mutluluk, bireyin, kendini referans (kıyas) grubu ile karşılaştırmasının ve kendi beklentilerini (ihtiyaç, talep, arzu) karşılama oranının bir bileşimi olarak ortaya çıkan bir değerlendirme iken; öznel iyi oluş, bireyin, kendi durumunu hayatın farklı yönlerini (gelir, sağlık, ruhsal iyi oluş gibi) değerlendirmelerinin toplamıdır. Bu iki tanımdan anlaşılacağı üzere, birbirine oldukça yakın fakat ayrık iki tanımı ölçmeye çalıştık. İki kavram da bireyin, kendi konumunu diğer insanlara kıyasına dayanırken; mutluluk, öznel iyi oluşa nazaran ruh hali (mood) değişimlerine karşı daha hassastır. Ayrıca, mutluluk tek başına sorulup yanıtı alınabilen bir kavramken; öznel iyi-oluş çeşitli parçaların birleşimidir.
Öznel iyi-oluşu ölçebilmek için Türkiye İstatistik Kurumu’nun Yaşam Memnuniyeti Anketi verisini kullandık ve bir endeks oluşturduk.
Çizelge 1’de ise Öznel İyi Oluş Endeksi’ni oluştururken tercih ettiğimiz göstergeler ve bu göstergeleri grupladığımız etkinlik alanları verilmiştir. Bu süreçte en büyük artışı bireysel göstergelerde iş memnuniyeti; ulusal göstergelerde sağlık hizmetlerinden memnuniyet ve merkezi hükümetten memnuniyet göstermiştir. Öte yandan; gelecek yıldan beklentiler göstergesi, öznel iyi oluşla paralel bir seyir izlemiş ve onun oynaklığını paylaşmıştır. İncelediğimiz zaman aralığında, $ cinsinden kişi başına düşen milli gelirimizin neredeyse iki katına çıkmasına karşın; ortalama mutluluk düzeyimiz yatay seyir göstermektedir. Bu sonuçlar, Şekil 1’de resmedilmiştir. Bu gözlem bizi, kişi başına düşen milli gelir göstergesinin, vatandaşlarımızın iyi-oluş düzeylerini ölçme hususunda yetersiz bir ölçüt olduğu sonucuna itmektedir. Zaten yazında da benzeri sonuçlara ulaşan çalışmalar bulunmaktadır. Bu bulgu, politika-yapıcıların neden GSYH değil de, önerdiğimiz Öznel İyi Oluş Endeksi gibi daha kapsamlı ölçütlere yönelmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Gelir artmışsa da insanlar daha mutlu, yaşamları daha kaliteli hale gelememiştir. Büyürken ödenen bedellerin bir getirisi olmamış demek oluyor bu. Hükümetin ekonomi politikalarını daha kapsamlı bir biçimde ele alması gerekmektedir.
Aynı veri setini kullanarak; ülkemizde ortalama mutluluk seviyesi ve mutluluğu belirleyen etmenleri, ekonometrik yöntemler aracılığıyla, açığa çıkarmaya çalıştık. Bu analiz sonucunda; göreli gelir artışının, kadın olmanın, geleceğe umutla bakmanın, kendini sağlıklı hissetmenin ve kaliteli bir çevrede yaşamanın mutluluğu olumlu etkilediğini; maddeci değerlere sahip olmanın ve erkek olmanın olumsuz etkilediğini gördük. Yaş ile mutluluk arasında U şeklinde (orta yaşlar en mutsuz) bir ilişki olduğunu tespit ettik. Dahası, çalışma durumu kadar iş memnuniyetinin; evlilik durumu kadar evlilikten memnuniyetin de mutluluk üzerinde etkisi olduğunu gösterdik.
İki çalışma sonucunda çıkan verilerin politika yapıcılar için faydalı olabileceği kanısındayız. Elde ettiğimiz bulgular ile bir takım sonuçlara ulaştık ve bu sonuçlardan bazı politika önerileri ürettik. Bunlar aşağıdaki gibi özetlenebilir.
Daha mutlu ve umutlu bir gelecek için yöneticilere düşen görevler sadece ekonomiyi büyütmekten ibaret değildir. Nitekim Türkiye’nin hızla arttırdığı kişi başına geliri, vatandaşlarını, daha mutlu etmemiştir. Bu konuda yapılan çalışmaların önümüzdeki dönemde politika yapıcıları için bir başlangıç noktası olarak değerlendirileceğini umuyoruz.
[1] Bu yazı 14 Ağustos 2015 tarihinde Cumhuriyet Bilim Teknoloji ekinde yeralmış ve araştırmacıların yakın zamanlı çalışmalarından derlenmek suretiyle oluşturulmuştur. Çalışmalara https://istanbultek.academia.edu/kazimanil veya http://akademi.itu.edu.tr/erenk/Yayinlar/Bildiri adreslerinden ulaşılabilir.
Kâzım Anıl Eren
Araştırma Görevlisi: İstanbul Teknik Üniversitesi, İşletme Mühendisliği Bölümü.
Ahmet Atıl Aşıcı
Doçent Doktor: İstanbul Teknik Üniversitesi, İşletme Mühendisliği Bölümü.
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…