Kategoriler: Köşe Yazıları

Özerklik meselesi – 3

Yazar:
Ümit Şahin

Özerklik üzerine yazıp Kürt sorunundaki hareketlilikten etkilenmemek mümkün değil.

Yerinden yönetim ve özerklik üzerine sanırım ilk kez 2009 yerel seçimlerinden önce o zamanki Özgür Gündem (Günlük) gazetesinde yazmıştım. Yazının başlığında bence hala doğru terminoloji olarak kabul edilmesi gereken “yerinden yönetim” kavramı geçiyordu. O yazıda belediyelerin küçültülmesi, valilerin seçimle işbaşına gelmesi ve belediye hizmeti vermeyen ara kademe yönetimlerin kurulması önerisinde bulunmuştum.

Ardından geçen yılki Türkiye Yeşil Diyalog toplantısında Bölgesel Özerklik ve Yerinden Yönetim konulu bir panel yaptık. Bu panelde konuyu biyobölge kavramını da kullanarak tartışmaya çalıştım. Türkiye’nin idari yapısının bölgesel özerklik temelinde yenilenmesi gerektiğini iddia ettim. Daha sonra Helsinki Yurttaşlar Derneği bu panelde yaptığım konuşma çerçevesinde bir yazı isteyince ortaya biyobölgeler ve bölgesel özerklik üzerine bir makale çıktı (Buradan indirilebilir). Aynı çerçevede daha sonra başka yerlerde de konuşmalar yaptım.

Bu arada Yeşil Diyalog toplantısındaki panelde yapılan en heyecan verici katkının Yunanistan Yeşilleri’nden Orta Makedonya Bölge Parlamentosu milletvekili dostumuz Michalis Tremapoulos’un konuşması olduğunu eklemeliyim. Michalis bize bölgesel özerkliğe dair AB ve Yunanistan deneyimini anlatmıştı. Bu konuşma metninin de bulunduğu bir kitap şu anda yayına hazırlanıyor. Süreç içinde Yeşil Gazete’de de aynı konuyla ilgili iki yazı (Özerklik meselesi 1 ve 2) yazdım.

Bütün bunları şimdi hatırlatmamın nedeni, aslında benim durduğum yerden bölgesel özerklik temelinde bir idari reformu savunmanın ne kadar kolay anlamsızlaşabileceğini göstermek.

Benim tezim çok özetle şuydu: En fazla birkaç milyon nüfusa sahip idari özerk bölgelerde kurulacak parlamentolara ve bölgesel hükümetlere sahip, eyalet sisteminden (federasyondan) farklı olarak tarihsel veya etnik nedenlere bağlı bir bölgeselleşmeye dayanmayan, bunun yerine coğrafi, kültürel ve ekolojik temelde oluşturulmuş bölgeler temelinde yapılan yeni bir idari yapılanma ve bu arada belediye hizmeti veren daha küçük yerel yönetim birimlerinin ilçe ve mahalle düzeyine kadar indirilmesi, böylece büyük belediyeler yoluyla yeniden merkezileşmenin engellenmesi.

Çizmeye çalıştığım bu çerçevenin yerinden yönetim ve doğrudan demokrasi için en kolay uygulanabilir formül olduğunu düşünüyorum. Zaten oturduğumuz yerden icat çıkarmamıza da fazla gerek yok. Avrupa Birliği yerinden yönetim direktifleri ve dünyada uygulanmış diğer deneyimler bize yol gösterebilir.

Tek taraflı özerklik ilanı

Ama dediğim gibi bu tür bir tartışma, bütünüyle Kürt siyasi hareketinin ve devletin karşılıklı hamlelerine bağlı olarak başlamadan bitebilir. Daha doğrusu tartışmanın benim naçizane denediğim şekilde Türkiye ölçeğinde ve “Batıdan” yapılmasının bir anlamı olup olmadığına karar veren siz olamıyorsunuz.

Bugün itibariyle söylemek istediğim şeyin Demokratik Toplum Kongresi’nin tek taraflı özerklik ilanı olduğunu anlamışsınızdır. Hayırlı olsun tabii, ama ben de, eleştiren başka bazı isimler gibi pek bir şey anladığımı söyleyemiyorum. Bir sürü detay var anlamayı zorlaştıran. Örneğin eğer özerklik uygulamaya karar veren yapı bunu BDP’li 100 civarında belediye üzerinden yapacaksa, merkezi olarak verilen eğitim hizmetlerini nasıl olup da etkileyebilecek?  Dolayısıyla anadilde eğitim sorunu nasıl çözülecek?

Dahası özerklik ilan eden Demokratik Toplum Kongresi’nin nasıl olup da birdenbire bir tür yerel kongre iktidarına sahip olduğuna karar vermiş olduğunu anlayamıyorum. (İster istemez Osmanlı’dan Türkiye’ye geçişteki meşhur yerel kongre iktidarları geliyor aklıma çünkü. Bu konuyla ilgili Bülent Tanör’ün son derece nitelikli çalışmalarına bakılabilir.)

Zaten Demokratik Toplum Kongresi’nin ve bir bütün olarak Kürt siyasi hareketinin de detaylara ve uygulamaya dair net bir fikre, dahası böyle bir iddiaya sahip olduğunu sanmıyorum. DTK tarafından yapılan demokratik özerklik ilanı bir siyasi hamle. Her siyasi hamle gibi zaman içinde bir karşılığı olacak ve yeni bir hamleyle değişime uğrayacaktır. Ancak bu kez ne yazık ki bu hamlenin ağır bir bedeli olacak ve asıl içeriğe dair tartışmayı zayıflatacak gibi görünüyor.

Çünkü bu son hamle önerinin, Kürt siyasi hareketinin demokratik özerkliği 2007’deki ilk yazılı belgelerinden bu yana Türkiye ölçeğinde ve etnik temele dayandırmadan ortaya atmasından kaynaklanan gücünü zayıflatıyor. Çünkü DTK’nın son açıklamasındaki en önemli vurgu Türkiye’nin idari yapılanmasına, demokratikleşmeye ve yerinden yönetimin önemine değil, Kürt halkının statü ihtiyacına yapılıyor.

Aysel Tuğluk’un yaptığı açıklamadaki şu cümleyi birlikte okuyalım :

“Kürt halkı artık mevcut durumda ulusal varlığını tehdit eden politikalar karşısında statüsüz bir halk olarak yaşamak istememektedir. Dünyada Kürtler gibi 40 milyonu aşkın nüfusa sahip olan, ama hakları bu kadar yok sayılan ve ulusal varlığı yok edilmeye çalışılan başka bir halk yoktur. Kürt halkı olarak inkâr ve imha politikası temelinde kurulan siyasi statüsüzlüğü reddederek özgürlük temelinde kendi toplumsal demokrasimizi de kurarak yeni bir statüye kavuşturmak istiyoruz. Kendimizi yönetme güç ve iradesine sahip olduğumuzu belirtiyoruz.”

Demokratik özerklik talebinin (ve ilanının) nedeni buysa, o zaman “Demokratik özerklik sadece Kürt halkı için değil, tüm Türkiye halklarının, inanç ve kültürlerin kendisini özgürce ifade edeceği ve kendi kendilerini yöneteceği bir çözüm modelidir (aynı açıklamadan)” demenin fazla bir önemi kalmıyor.

Yine aynı nedenle Yeşiller gibi, yerinden yönetim, doğrudan demokrasi, ademi merkeziyetçilik, küçük güzeldir gibi ilkeler üzerinden bölgesel özerklik politikası yapmaya çalışan yapıların söylediği şeyler naif ve romantik hale geliyor. Benim gibi kendi kendine gelin güvey olup yazılar yazmaya kalkanların sözleri boşluğa savruluyor.

Umarım bu yanlış hamle, yani tek taraflı özerklik ilanı, tartışmanın hayati önemini ve özerkliğin sadece Kürt halkı için değil, tüm Türkiye için ne kadar önemli ve meşru bir talep olduğunu gölgelemez.

Kendi adıma Kürt sorunuyla ilişkisini ikinci plana atıp özerklik konusunu tartışmaya devam edeceğim.

Özerklik meselesi – 1 yazısını okumak için TIKLAYIN

Özerklik meselesi – 2 yazısını okumak için TIKLAYIN

Paylaş
Yazar:
Ümit Şahin

Önceki Haberler

Bir çocuk, deprem ve TOKİ savaşı: Terk etmeyeceğiz!

Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…

11/02/2025

İklim örgütlerinden Türkiye’nin 2024 karnesi: Yetersiz ve çelişkilerle dolu

Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…

27/12/2024

Kanal İstanbul için rezerv alan ve imar planlarına yargı engeli

İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…

27/12/2024

Ağva plajına mahmuz darbesi

Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…

24/12/2024

Pirosmani: Bir sanatçı ardında ne bırakır?

Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…

16/12/2024

Batı Karadeniz Çevre Gönüllüleri Platformu kuruldu

Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…

15/12/2024