Kategoriler: Köşe Yazıları

Müşteri her zaman haklı mıdır? – Deniz Gümüşel

Damacana suyumu yeni bir firmadan alıyorum bir süredir. İnternette dolaşan bir habere göre, su kalitesi piyasayı ele geçirmiş pek çok markadan daha iyiymiş. Ama mevzu o değil.

Bu firma bir garip. Beni deli ediyorlar! Pazar günleri kapalılar. Akşam saat 7’den sonra asla çalışmıyorlar. Gün ortasında aradığımda da kaç kez, “şu anda çalışanlarımız öğle yemeğinde, bir saat sonra suyunuzu getirebiliriz” diye bir cevap aldım. Anlayacağınız suyu istediğiniz anda size uçuracaklarına dair bir garanti vermiyorlar.

Önce bayağı bir sinirlendim. Hemen başka bir markaya geçmeyi düşündüm. Öyle değil mi ya, istediğim zaman ulaşamayacaksam, ne anladım ben bu damacana su işinden! Zamanı kısıtlı, meşguliyetleri çok, sürekli mobil bir şehirli tüketici olarak benim bu yaşam tempoma ayak uydurabilecek bir su firmasını elbette hak ediyordum. (Ara not: Derelerin ticarileşmesine ve suyun şişelere/damacanalara hapsedilmesine ekolojik ve toplumsal nedenlerle karşıyım. Ama Ankara’da Melih’in çeşmeden akıttığı sıvıdan da bir o kadar korkuyorum! Bu yaman çelişki çok yaşamsal, ama ayrı bir tartışma konusu.)

Sonra fark ettim ki, bu firma, ya da belki de bizim mahalledeki bayii, bayağı doğru düzgün bir işletme. Çalışanlarını akşam geç saatlere kadar iş var diye çalıştırmıyor. Müşteriyi hemen memnun edeceğim diye işçilerinin öğlen yemek/dinlenme sürelerinden kırpmıyor. Hafta sonu bir gün de olsa hepsinin tatili var.

Bana rağmen, yani benim gibi parayı verip her istediğine her an ulaşmaya alışmış/alıştırılmış şehirli tüketiciye rağmen, görebildiğim kadarıyla, en azından çalışma saatleri konusunda, emekçinin hakkına saygılı davranıyor. Bense bu olması gereken tutumu ayırt edinceye kadar, “haklı müşteri” kibrimle istediğim anda istediğim hizmete/mala ulaşamadığım için şikayet ediyorum.

Oysa bilemedin 30 yıl önce, günlük ekonomik yaşamın başka kuralları vardı.

Yadırgamadığımız, içinde yaşamayı başardığımız, görece daha insani kurallar.

Mesela pazar günleri ekmek çıkmazdı, fırıncılar da dinlenirdi. Ekmeği bir gün önceden alır, koyardınız eve. Bayramda gazeteler ortak tek bir gazete çıkarırdı ki, basın emekçileri de tatil yapabilsinler. Haftanın yedi günü sabah 9-gece 10 bize kesintisiz, güler yüzlü hizmet veren AVM çalışanları henüz doğmamışlardı.

Şu bir insan yaşamından bile kısa sürede, 7/24 kapitalizm ne fena bağımlılıklar yaratmış toplumsal bünyemizde.

Ayağımıza kadar gelen ekmeğin, suyun ardındaki emeği görüp takdir edemeyen; sınırsız talepleri, sorumsuz tercihleri ile her daim “haklı müşterilere” dönüştürmüş bizi. Başkasının emeğini çaldığımızı, o emeği sömürenlere yardım ve yataklık ettiğimizi görmemizi engelleyecek kadar “şımartmış” bizi…

Deniz Gümüşel 

 

Paylaş
Yazar:
Konuk Yazar