Karadeniz iklim krizinin etkilerine ne kadar hazır: Esmahanım Köyü örneği

Haber: Derya KAP

*

“Köylüler bilinçsiz olabilir ama devlet yol gösterirse köylüler onu yapar.” Bu sözler, Düzce’nin Esmahanım Köyü’nde 2019’da eşi ve iki kızını selde kaybeden Kartal Kaplan’a ait.

Yurttaşlar, Türkiye’de iklim krizinin aşırı hava olaylarının ve afet sıklığının artırdığının farkında ancak kamu kurumları iklime krizine uyum politikası hazırlama ve hayata geçirmede ne ölçüde başarılı? Bu sorunun yanıtı, Düzce’nin Esmahanım Köyü’nde üç yıl önce yaşanan sel afeti ve sonrasında yaşanan gelişmelerde saklı.

Neden Esmahanım Köyü?

Türkiye’de iklim kaynaklı afetlerde can ve mal kayıplarını önlemek için hangi uyum politikaları hayata geçiriliyor?  Afet sonrası can ve mal kayıplarını önlemek ve iklim krizine uyum için neler yapılıyor? Karadeniz bölgesinde yaşanan sel sonrası afet bölgelerinde hayat yeniden nasıl inşa ediliyor? ? Afetzedeler ve kamu kurumları, iklim krizine uyum sağlamak ve yeni afetleri önlemek için ne yapıyor?

Yanıtlar, küçük bir köyde sel afetinin ardından yaşanan gelişmeler ile özetlenebilir. Karadeniz İklim Eylem Planı’nın açıklanmasından bir hafta sonra Düzce’nin Esmahanım Köyü ve civar köylerinde meydana gelen sel afete dönüştü ve dördü çocuk yedi kişi can verdi.

Afetten iki yıl sonra 16 Aralık 2021’de köyün merkezi “Afete Maruz Bölge”  ( Yapı ve İkamete Yasaklanmış Afet Bölgesi) ilan edildi ancak dere yatağına yakın yerleşim yerleri, köylülerin itirazları nedeniyle, tahliye edilmedi. Aşırı yağışların tekrar afete dönüşmemesi için bazı önlemler alındı ancak bunların ne kadar yeterli olduğu tartışmalı.

Karadeniz İklim Eylem Planı

İklim krizinin etkisiyle Türkiye’nin sıcaklık rejimi değişiyor, bu da aşırı hava olaylarını daha sık görmemize neden oluyor. “Türkiye Meteorolojik Afetler Değerlendirmesi (2010-2021)” raporuna göre, “12 yıllık dönemde 8 bin 274 meteorolojik karakterli afetlerin en sık görülenleri fırtına, şiddetli yağış, sel ve dolu.”

TBMM Küresel İklim Değişikliği Araştırma Komisyonu Raporu’nda iklim değişikliği nedeniyle Karadeniz Bölgesi’nde sel, taşkın ve heyelan riskinin “bölge özelinde tedbirlerinin alınmasını gerekli kılıyor” deniyor.

Karadeniz Bölgesi’nin iklim değişikliğine karşı direncinin artırılması için hazırlanan ve çözüm önerilerini içeren Karadeniz Bölgesi İklim Değişikliği Eylem Planı 12 Temmuz 2019’da açıklandı.  Plan, “Karadeniz’de dere kenarlarında yapılaşmaya son verilmesini ve TOKİ tarafından 15 bin yeni konut yapılarak sel-heyelan riski altındaki bölgelerin tahliye edilmesini” amaçlıyor. 15 maddelik Plana göre, dere yatağındaki konutlarda yaşayanlar mağduriyet yaşamayacak;  taşınma ve kira yardımı başta olmak üzere her türlü destek sağlanacak.

Peki, 2019’da ilan edilen Karadeniz Bölgesi İklim Değişikliği Eylem Planı’nın öngördüğü uygulamalar ne ölçüde hayata geçti?

Afet sonrası uygulama ve düzenlemeler

Düzce’de 17-18 Temmuz 2019’daki selde yaşanan can ve mal kayıpları, Karadeniz Bölgesi’nde dere ya da akarsu yatağına inşa edilen yerleşim yerlerinde yaşananların küçük bir örneği.  Düzce’de 2019 Temmuz ayı ortalaması 39 kilogram iken; afet günü Akçakoca’ya 87 kilogram, Cumayeri’ne 75 kilogram yağış düştü.

Karadeniz’de sel afetlerinin oluşma nedenleri Esmahanım Köyü için de geçerli: Dere yatağına yakın yerleşimler, sel ile ilgili bilgilendirmenin yetersizliği, erken uyarı sistemlerinin bulunmaması, ormanların yerine fındık gibi gelir getirici bitkilerin dikilmesi, dere yataklarının bakımlarının yapılmaması ve temiz tutulmaması.

TMMOB Mimarlar Odası, Afet Değerlendirme Raporu Düzce özelinde fındık ağaçlarının toprak kaymalarının artmasına, selin yarattığı hasarın büyümesine sebep olduğunu belirtiyor.

Türkiye’de iklim değişikliğine uyumda Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı görevli ancak aşırı hava olaylarıyla afet oluştuğunda, DSİ, AFAD, Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Su Yönetim Genel Müdürlüğü gibi kurumlar da konuya dâhil oluyor.

Taşkın ve sel riskinin artmasına önlem olarak Doğu Karadeniz, Orta Karadeniz ve Batı Karadeniz‘de ayrı ayrı eylem planları hayata geçiriliyor. Bu kapsamda Düzce’de Kaynaşlı ve Akçakoca ilçelerinde taşkın uyarı sistemleri kuruldu: sistemle taşkın ve sel riskine karşı birkaç saat içinde bölgede ikamet edenlere, SMS yoluyla “taşkın riski yüksek, dere yatağını boşaltın” uyarısı iletiliyor.

Türkiye’de iklim krizinin etkisiyle yoğun yağışların afete dönüşme sıklığının artması nedeniyle AFAD, “afet riskini risk azaltma kültürü” anlayışı ile her ilde İl Afet Risk Azaltma planları hazırladı.

Düzce AFAD’ın 70’e yakın kurum ve kuruluşla görüşüyle hazırladığı Düzce’nin Afet Risk Azaltma Planı, 114 eylem içeriyor ve öncelikle heyelan, deprem ve seller ile ilgili bilinçli toplum yetiştirmeyi hedefliyor.  Ayrıca 2019’da Devlet Su İşleri (DSİ) Düzce’de dere yataklarının genişlemesini tespit eden bir yayılım haritası yaptı. Afet meydana gelen bölgelerde “yapılaşma yasağı” kararı aldı.

AFAD Mekansal Planlama Müdürü Ayhan Kaya, sel ve taşkın sonrasında “afet bölgesi” ilan edilen yerlerin sadece tarla, bağ, bahçe olarak kullanılmasına izin verildiğini söylüyor. Bu şekilde mülkiyet sahibinin kullanım hakkı korunuyor. “Genel hayatı etkili bir afet” durumunda ise “hak sahibi olma ve ikinci bir sağlam konutu bulunmaması” şartıyla, yurttaşlar afet riski taşımayan başka bir alanda yer seçimi yapıyor;  konutları TOKİ inşa ediyor.  Bu konutlar, hibe olarak değil, vadeli borç olarak teslim ediliyor.

Afet sonrası yaşam: Farkındalık ve değişim

Düzce’nin Cumayeri ilçesi Kaymakamı Haluk Çakmak, benzer afetlerin yaşanmaması için dere yataklarında evlerin yapılmaması ve mevcut yapıların tamamen tahliye edilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.

Bununla birlikte, Türkiye’de iklim değişikliğine bağlı olarak atan yağışlar nedeniyle, sel ve taşkın riski altındaki tüm yerleşim yerlerinin tek seferde ve hızla güvenli bölgelere taşınması, teknik ve ekonomik olarak mümkün değil.

Düzce’de 17 Temmuz 2019 ve yine 6 Temmuz 2021 tarihlerinde meydana gelen aşırı yağışlar sonucunda, Akçakoca ilçesine bağlı Esmahanım, Uğurlu, Dilaver, Yenice ve Küpler köylerinde AFAD kararı ile “yapı ve ikamete yasaklı bölge” ilan edildi.

Selden önce Esmahanım Köyü.

Cumhurbaşkanlığı’nın aldığı “afete maruz bölge” kararı çerçevesinde DSİ, 11 Temmuz 2021 tarihli jeolojik etüt raporu, “dere yataklarından her iki yöne doğru 105 metreyi bulan bölgelerin terki ve buradaki taşınmazların yıkılması” tespitini yaptı.

Rapor, “kamulaştırma kararı alınmadan dere yataklarındaki ev, bahçe, tarla gibi alanların kullanılamayacağı, mülkiyet sahibi köylülerin başka bir yere taşınacağı” anlamına geliyordu. Esmahanım Köyü’nde afet sonrası mal kaybına uğrayanlardan konutları oturulamaz durumda olan ve yeni konut edinme hakkına sahip olan 74 kişi bulunuyor.

Köylüler, “Evlerimizde afet riski nedeniyle oturmamıza izin verilmiyor. Kamulaştırma kararı alınmadan ve köyde evimiz olmadan toprağı ne yapalım? Yeni ev dediklerini de bize borçlandırarak verecekler. Bu nedenle taşınma kararına itiraz ettik” diyorlar. Söz konusu itirazlar sonucu, Esmahanım Köyü’nde dere yataklarında bulunan konut ve diğer yapıların taşınması kararı askıya alındı.

Çakmak, bu tutuma benzer şekilde Türkiye’de kurallara uyma ve tedbir alma konusunda hem kamu hem de yurttaşların eleştirilmesi gerektiğini vurguluyor. Görüştüğümüz köylüler ise ağırlıklı olarak iklim değişikliğine ve neden olduğu aşırı hava olaylarına dair temel seviyede bilgi ve farkındalığa sahip görünüyor. Bununla birlikte köylüler, afetlerin önlenmesinde öncelikli olarak kamunun sorumlu olduğunda hemfikir.

Sel sırasında iki çocuğu ve eşini kaybeden Kaplan, “Köylüler bilinçsiz olabilir ama devlet köylüye yol gösterse köylü yapar. Üç sene oldu, selden zarar gören evlerin yerine ev vereceğiz demişlerdi, başvurduk ama hala bir gelişme olmadı. Bizi kaderimize terk ettiler” diye konuşuyor.

Dere yatağına yakın oturan köylülerden Gülşen Ersoy da “herkes dere kenarında, güzel ağaçların altında oturuyor ve mutlu şekilde yaşamayı sürdürüyordu. Ama ormanları yok edip, heyelanı düşünmeden, her yere fındık dikmek de biz köylülerin suçu” sözleriyle köylülerin sorumluluğunu kabul ediyor.

Köylüler genel olarak  “iklim değişikliğine dair bilgi sahibi olsak bile ne yapacağımızı tam olarak bilemiyoruz.” diyorlar.

Yine dere yatağına yakın bir evde oturan ve daha çok yazın köyde bulunduğunu söyleyen Ziraat Mühendisi Emrah Kap, dere yatağındaki evlerin tahliyesi ve TOKİ konutlarının yapılmasının, bölgenin hem sosyolojik yapısına hem de yaşam tarzına uygun olmadığını düşünüyor.

İklim değişikliğine uyum:  Kamu ve yurttaşın ortak sorumluğu ve disiplinlerarası çalışma

 Esmahanım Köyü örneği, Türkiye’de iklim kriziyle mücadele ve uyum politikalarının tüm aktörlerin sürece dâhil edilerek ve eşgüdümle yürütülmesi gerektiğini gösteriyor. Ayrıca, hem kamu hem yurttaşlar düzeyinde kat edilmesi gereken yolun oldukça uzun olduğuna da işaret ediyor.

Düzce Üniversitesi’nden Prof. Dr. Abdurrahim Aydın,  Düzce Afet Risk Azaltma Planı’nın kapsamlı olduğunu söylüyor ve şunu hatırlatıyor “Yeşil bitki örtüsünün korunması, dere yataklarına gelen suyun geciktirilerek alt havzaya bırakılması, akarsuda yaşayan canlıların yaşam haklarını ellerinden almadan bunun yapılması doğa bilgisi gerektirir.”

Prof. Aydın’a göre, afet riskinin önlenmesi için kamu kurumlarının yol gösterici olması ve köylülerin köylerine olan duygusal-ekonomik bağlarını dikkate alarak alternatif politikalar üretmesi gerekiyor. Diğer yandan, yurttaşların da anayasal haklarını kullanarak “daha güvenli, yaşanabilir bir çevre” talep ederek, mevzuatta yer alan düzenlemelerin hayata geçirilmesini sağlama sorumluluğu da bulunuyor.

Gelinen aşamada, Esmahanım Köyü’nde imar yasağına karşın, dere yataklarındaki yapıların taşınmasına dair süreç, köylülerin itirazı nedeniyle hala belirsizliğini koruyor.

Sonuç olarak, iklim değişikliğiyle mücadele ve uyumun, sadece mevzuat değişiklikleri ve kamu politikaları ile başarıya ulaşmasını ummak gerçekçi değil. Merkezi yönetim, yerel yönetim, akademi, sivil toplum kuruluşları ve yerel inisiyatifler ile koordineli bir şekilde hareket edilerek, yurttaşların iklim krizine uyum ve afet riskini önleme politikalarına eşgüdümlü olarak dâhil olması gerekiyor. Bu gereklilik ve aciliyet,  her yeni afette bize kendini yeniden hatırlatıyor.