Kitap, UNFCCC sürecine iki farklı açıdan yaklaşıyor. Bunlardan birincisi iklim değişikliğini pazar mekanizmaları ile çözme anlayışına getirilen yapısal eleştiri. Bu çerçevede, karbondioksiti bir meta haline getirmeye ve bu metanın pazarın arz-talep ilişkileri çerçevesinde dolaşımının denetlenmesine dayanan bir anlayışın her şeyden önce, son küresel mali krizin de gösterdiği gibi, pazarın özündeki sakatlıkla malul olduğuna dikkat çekiliyor. Zaten mevcut örnekler, karbondioksitin veya diğer bir tabirle kirletme izinlerinin serbestçe alınıp satıldığı bir sistemin işlemediğini net bir şekilde gösteriyor. Bu sistemin düzgün işleyebilmesi karbon fiyatlarının belli bir seviyede kalmasına, yani kirletmenin işletme tarafından hesaba katılması gereken bir bedeli olmasına dayanıyor. Ancak, UNFCCC sistemi altında oluşturulan “esneklik mekanizmaları” ile sisteme sürekli yeni “kirletme izni” pompalamanın önü açılıyor. Bunun doğal bir sonucu olarak karbon fiyatları yerlerde sürünüyor ve işletmeler için kayda değer bir caydırıcı mali yük oluşturmuyor.
Bond’un UNFCCC platformuna getirdiği ikinci eleştiri ise aktörlere yönelik. Bu eleştiriyi aslında kendi içinde ikiye ayırmak mümkün. İlk olarak, Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında karar verici birincil aktörler olan devletlerin, mevcut paradigmaya hapsolduğuna dikkat çekiliyor. Devletler ve onların temsilcileri halihazırda zaten yetersiz olan sözleşme hükümleri dışında bir çözümü tahayyül dahi edemiyorlar. İkinci nokta ise karar vericilerin ve bunun bir uzantısı olarak sistemdeki başlıca aktörler olan ulus-devletlerin güçlü çıkar gruplarının etkisinde kalması. Bu ikinci noktayı aslında bir siyasi katılım sorunu olarak da değerlendirmek mümkün. Fosil yakıt lobisi gibi cebi derin, eli uzun grupların siyaset ve siyasetçiler ile kurdukları organik bağların karşısında bilimsel verilerin dahi duramadığını görüyoruz. Özetle, pazarı merkez alan birinci aks yani politik ekonomiye getirilen yapısal eleştiri, aktörlerin karar verme süreçlerine getirilen eleştiriler eksenindeki ikinci aks ile birlikte ele alındığında yazarın “Yukarıda Felç” ile neyi kast ettiği iyice belirginleşiyor.
Bugüne kadar, iklim politikaları oluşturulmasına hakim elitler bir yandan karbonun metalaşmasını yeni bir gelir kapısı olarak gördüklerini açıklamakta herhangi bir beis görmezken bir yandan da dezavantajlı konumdaki topluluklar başta olmak üzere tabandan gelen bu talepleri marjinal kılmaya çalıştılar, bunun işe yaramadığı yerde ise sahte bir bağlılık söylemi benimsediler. Bond, yukarıda özetlenen iki temel eleştiri (yapısal ve aktör temelli) çerçevesinde, uluslararası iklim değişikliği müzakerelerinden adil bir sonuç beklenemeyeceği sonucuna varıyor.
Kitabın belki de en zayıf halkasını da bu haklı sonuç oluşturuyor. Bond, uluslararası iklim adaleti hareketinin mevcut haliyle devletlerin UNFCCC çerçevesini aşmalarını sağlayacak siyasi iradeyi oluşturmaktan uzak olduğu gerçeğine karşı, eko-sosyalizm ve eko-feminizm akımlarından çıkarılabilecek dersler olduğunu söylemekten ve hareketin güçlenmesi için bazı tavsiyelerde bulunmaktan öteye gidemiyor. Küresel ısınmayla mücadele ve uyum konusunda ulus-devlet çerçevesi dışında ve kapsam olarak onu katbekat aşan bir alternatif elbette ki uğrunda mücadeleye değer bir hedef olarak önümüzde duruyor. Ancak, böyle bir alternatifin oluşması için “şartların olgunlaşmasını” bekleyecek zaman da maalesef yok. Tüm yamru yumru yönlerine rağmen UNFCCC platformu bir kalemde silinebilecek bir oluşum değil. Bond’un UNFCCC platformunun daha etkin kullanımı konusuna (örneğin, karbon ticareti başta olmak üzere esneklik mekanizmalarının kaldırılması) yer vermemesi, son üç taraflar konferansı tecrübesiyle, baktığı perspektiften (Güney/Yoksul) belki anlaşılabilir; ancak, pratik sonuçları itibariyle sinizme yakınsadığı gerçeğini de kabul etmek gerekiyor.
Yine de Türkçede iklim adaleti, iklim borcu ve genel olarak küresel adalet hareketi literatürünün darlığı göz önüne alındığında bu kavramlara Güneyden bir bakış atan “İklim Adaleti Siyaseti: Yukarıda Felç, Aşağıda Hareket”, Türkçeye çevrilmesi faydalı bir kitap olacaktır. Böyle bir kitabın Afrika Boynuzu’nda yaşanan olaya karşı takınılan mağrur emperyalist söylem konusunda tek başına yapabileceği çok şey olmasa da 1997-2009 seneleri arasında sera gazı salımını %98 artırarak Kyoto Protokolü Ek-I ülkeleri arasında rekor kıran Türkiye’nin iklim borcu kavramıyla tanışması için en azından bir katkı olacaktır. Sonra da adalete geçeriz.
İklim Adaleti Siyaseti: Yukarıda Felç, Aşağıda Hareket (Politics of Climate Justice: Paralysis Above, Movement Below). Bond, Patrick 2012. Pietermaritzburg: University of KwaZulu-Natal Press, ISBN 1869142217, 267 sayfa
Mahir Ilgaz
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…