Dünya ismini verdiğimiz gezegende yeryüzündeki tüm canlılarla birlikte yaşamı paylaşıyoruz. İnsanın, düşünen bir canlı olarak diğer canlı türlerinden farklı bir özelliğe sahip olması, tüm yeryüzü yaşamının kaderini belirleyen bir sonuca yol açtı. İnsan, önceleri doğa yasalarına uymak durumundayken, aklı sayesinde birikimli bilgiyi kullanarak geliştirdiği bilim ve teknolojiyle diğer tüm canlıların ve iklimsel koşulların tehditlerinden büyük ölçüde kurtuldu. Kendini koruyacak ve saldıracak silahlar geliştirdi, doğayı dize getirerek kentler kurdu, yollar yaptı, fabrikalar ve enerji tesisleri inşa etti, ulaşım ve iletişim aygıtları geliştirdi. Tüm bu başarılarının verdiği güçle kendini giderek doğanın/dünyanın hâkimi ve efendisi olarak gördü. ‘Tüm canlıların insan için yaratıldığı’ inancını da benimseyerek yeryüzü yaşamında “insan merkezli” bir bakış açısını hâkim kıldı. “Dünya/yeryüzü insan içindi ve diğer canlılar ve doğa da insana hizmet ettikleri sürece faydalı, değerli ve önemliydi.”
İnsan merkezli bu bakış açısı “hayvan” adını verdiğimiz diğer canlılarla olan ilişkimizi ve düşünme biçimimizi de belirledi. Hayvanlar etleri, derileri, yağları, postları, boynuzları için ya da sadece zevk uğruna soyları kurutulana kadar avlandı. İnsan dışındaki canlılar, sadece insanların izin verdikleri kadar bir alanda yaşamaya zorlandı, onların yaşam ve beslenme alanları insan yerleşimleriyle tahrip edildi. İçinde bulunduğumuz 2018 yılında bile bu durum devam ediyor.
Kendi istek ve çıkarları nedeniyle diğer canlıları yok etmeyi doğal bulan insan için, diğer taraftan hayvanları köleleştiren/ tutsak eden uygulamalar da halen varlığını sürdürüyor. ‘Hayvanat bahçeleri’, ‘sirkler’, ‘pet shoplar’ ve ‘hayvan dövüşleri/güreşleri’ bu bakış açısının günümüzdeki uygulamaları…
‘Uygarlaşmış’ kentli insanların “vahşi” ve “yabani” hayvanları yakından görmesi ve eğlenmesi için kentlerde zaman içinde “hayvanat bahçeleri” oluşturuldu. Çocukluğumuzda biz de gittik ve yılanları, aslanları, filleri, timsahları, kartalları, zürafaları yakından gördük. Daha sonra da kendi çocuklarımızı götürdük. Maymunlara kafeslerinin dışından fıstık attık, bunları yemelerinden eğlendik.
Ancak çoğumuz bu hayvanların aslında doğal yaşamlarından zorla koparılan tutsaklar olduğu gerçeğini düşünmedik. Nasıl olsa yiyecekleri veriliyordu ve insanlar tarafından (kaçmasınlar diye!) korunuyorlardı. Demir kafesler ardında müebbet hapis cezalarının bitmesini bekleyen mahkûm canlılar olduğunu hiç fark etmedik. Uçmak için yaratılmış kuşların kafeslerde uçamadan yaşamlarını geçirmelerine ses çıkarmadık. Toprakla bütünleşmiş sürüngenleri topraktan koparıp kalın camların ardına hapsettik.
Gittik, hayranlıkla izledik, çocuklarımıza gösterdik insanın yüceliğini, üstünlüğünü… Diğer canlıların kafese kapatılmasının, zincire vurulmasının normalliğini! Herhangi bir suç işlememiş, bize herhangi bir zararı olmamış canlıları, sadece bize benzemiyorlar diye kafese kapatmanın, ömür boyu tutsak etmenin “olağan ve doğru” olduğunu öğrendik, öğrettik.
Hayvan haklarıyla ilgili yükselen mücadele ve bilinçlenme sonucu dünya genelinde hayvanların gösterilerde kullanımı giderek azalmakta… Ancak gelişmiş batılı ülkelerde bile hayvanların sirklerde kullanılmasının önlenmesine yönelik yasalar daha son yıllarda kabul edilmekte. Halen pek çok ülkede bu yasaklanmış değil…
Hayvan dövüşleri ve güreşlerinin ise tartışılacak bir yönü zaten yok… Burada da insanın zevki ve para kazanma duygusu için hayvanların acımasızca birbirleriyle dövüştürülmesi halen devam eden zulümler olarak varlığını koruyor.
İnsan, doğayı ve içindeki canlıları sömürülmesi gereken bir kaynak olarak gördü (aslında insanın kendisi de gücü elinde tutan kişi ve devletlerce sömürüldü ve sömürülüyor, ancak bu ayrı bir ideolojik tartışma konusu olarak bu yazının dışında kalıyor). İnsanın kendini bencilce her şeyden ve herkesten üstün görmesi, hayvanların tutsak edilmesi de dâhil olmak üzere bugün yaşadığımız çevresel ve insani sorunların nedenini oluşturuyor.
Yeni bir düşünme biçimine ihtiyacımız var: Öncelikle insanın, diğer canlıların ve doğanın efendisi değil, doğayla ve diğer canlılarla uyum içinde yaşaması gereken eşit bir parçası olduğunu kabul etmesi gerekiyor. Yani gezegenin ‘sahibi’ olmadığını…
Eser Atak
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…